2025’te dünya: Küresel Güney ve göç
Dr. Mustafa Kutlay ve Doç. Dr. Bezen Balamir Coşkun, 2025’te Küresel Güneyi nelerin beklediğini, Türkiye’nin BRICS’e başvurusunun arka planını, dünyada değişen göç politikalarını ve ABD ve AB’nin göç konusundaki olası adımlarını değerlendirdi.
Batı dünyası, 2024’te aşırı sağın yükselişine, Donald Trump’ın yeniden seçilmesine tanıklık etti. Öte yandan Küresel Güney’de safların sıklaştığı, bu saflara yeni ülkelerin katıldığı da görüldü. Kazan’da yapılan 16. BRICS Zirvesi’nde Rusya “beni izole edemezsiniz” mesajı verirken Türkiye, sürpriz BRICS başvurusuyla Batılı müttefiklerini şaşırttı, ancak platforma henüz üye olamadı. Kuzey ile Güney hattında gerilim yaşanırken Suriye’deki iktidar değişimiyle göç konusu Türkiye ve dünyanın gündeminde daha görünür hale geldi. Trump’ın göçmenlere dönük ırkçılığa varan sözleri, AB’nin göç politikalarını sıkılaştıracağına dönük sinyalleri ve Türkiye’deki Suriyelilerin durumu göçün ve göçmenlerin 2025’te en çok konuşacağımız başlıklar arasında olacağını gösteriyor.
2025’te Küresel Güneyi neyin beklediğini, nasıl bir yol haritasının masada olduğunu, Türkiye’nin BRICS’e başvurusunun arka planını City University of London Uluslararası Siyaset Bölümü öğretim üyesi Dr. Mustafa Kutlay ile konuştuk. TED Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Bezen Balamir Coşkun ile de dünyada değişen göç politikalarını, Suriye’deki değişimin göçe etkisini, ABD ve AB’nin göç konusundaki olası adımlarını ve Türkiye’nin göçmenlere dönük tutumunda bir değişim olup olmayacağını ele aldık.
2024 yılı Küresel Güney'in, özelde BRICS’e dönük tartışmaların gündemde olduğu bir yıldı. BRICS’in son zirvesinde (Kazan 2024) ortak para birimini işaret eden son bir tutum gördük. Genel olarak bakarsak Küresel Güney 2024’te nasıl bir çerçeve ortaya koydu, sizce beklentileri karşıladı mı?
Dr. Mustafa Kutlay: 2024, BRICS’in kısa tarihinde önemli dönüm noktalarından biriydi. Kazan’da gerçekleşen 16. BRICS zirvesi, Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de katılımıyla genişletilmiş olarak gerçekleşti. Bu gelişme, küresel siyasetteki güç dengeleri açısından kritik önemde. BRICS, satın alma gücü paritesi ile küresel ekonominin yüzde 35’i, nominal fiyatlarla yüzde 26’sını oluşturuyor. Küresel nüfusun ise yaklaşık yüzde 45’ini temsil ediyor.
‘BRICS ZİRVESİNE KATILAN ÜLKELER BATI’NIN RUSYA’YA YÖNELİK YAPTIRIMLARINI KABUL ETMEDİKLERİNİ TEKRAR BELİRTMİŞ OLDU’
Bu zirve, aynı zamanda ‘siyasal Batı’ ile Küresel Güney arasındaki fay hatlarının giderek derinleştiğini bir kez daha gösterdi. Zirveye ev sahipliği yapan Rusya, bu toplantıyı izole olmadığını göstermek için bir fırsata dönüştürdü. Hem BRICS üyeleri hem de toplantıya katılan diğer ülkeler, Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırımlarını kabul etmediklerini tekrar belirtmiş oldular.
BRICS ülkeleri, ABD-merkezli küresel finansal sisteme olan bağımlılıklarını azaltmaya yönelik çabalarını da hızlandırdı. Sonuç bildirgesinde, yerel para birimleri üzerinden ticari ve finansal işlemlerin gerçekleştirilmesi hedefi yeniden vurgulandı. Karşılıklı ödemelerin, yeni bir kurumsal mekanizma aracılığıyla yapılmasına yönelik girişimlere hız verildi. BRICS ülkelerinin temel kaygısı, finansal işlemlerin SWIFT kanalı ile yapılması ve ABD’nin doların rezerv para statüsü nedeniyle rakipsiz konumu. Rusya’nın ve İran’ın, SWIFT sisteminden çıkarılmasının yarattığı finansal zorluklar düşünüldüğünde, diğer ülkeler de benzer bir sorunla karşılaşmak istemiyorlar. Bu nedenle SWIFT mekanizmasına alternatifler, ticari ilişkilerde ise yerel para birimleri üzerinden işlem yapılmasını mümkün kılacak tedbirler arıyorlar.
‘BRICS ULUSLARARASI EKONOMİNİN DOLARSIZLAŞMASI SÜRECİNDE ÖNEMLİ BİR AKTÖR’

BRICS, küresel petrol üretiminin yüzde 30’unu (Suudi Arabistan da üye olursa yüzde 40’ın üzerine çıkacak), küresel ticaretin yüzde 25’ini gerçekleştiriyor. Yani, uluslararası ekonominin ‘dolarsızlaşması’ sürecinde önemli bir aktör. Ancak, görünür gelecekte, ortak bir BRICS para birimi ya da dolara olan bağımlılığın ortadan kalkması mümkün görünmüyor. Rezerv paranın hegemonik inşa ve konsolidasyon süreçlerinin bir parçası olduğunu düşünürsek, doların ikamesi için yeni bir hegemonik aktörün ortaya çıkması, diğer ülkelerin ise buna rıza göstermesi gerekiyor. Bu rolü oynamaya en yakın ülke Çin; ancak finansal kapasite açısından Çin de bu altyapısal güce sahip değil. Yine de BRICS, ‘dolarsızlaşma’ çabalarına devam edecek.
Küresel Güney sizin çalışmalarınızda ABD-Çin rekabetini de eksen alan bir zeminde yükseliyor. Trump’ın 'BRICS ortak para birimine geçerse gümrük duvarlarını yükseltiriz' tehdidini dikkate aldığımızda Çin ve Küresel Güney/BRICS'i 2025’te nasıl bir süreç bekliyor olacak?
2025’in kaotik bir yıl olacağını söyleyebiliriz. Trump, korumacı politikaları, gümrük tarifelerini ve yatırım tehditlerini siyasi bir pazarlık aracı olarak hem AB gibi müttefikleri hem de Çin gibi rakiplerine karşı daha fazla kullanacak.
BRICS açısından önümüzdeki sürecin bir yeniden yapılanma dönemi olacağını öngörmek mümkün. BRICS, halen daha sorunları başarılarından daha büyük bir oluşum. Son genişleme dalgası ile BRICS için iki temel konu öne çıkıyor: kurumsallaşma ve küresel siyasette konumlanma tartışması. BRICS formal bir örgüt değil. Kurumsallaşma açısından, karar alma süreçleri, ‘ortak ülke’ statüsünün tam olarak nasıl çalışacağı gibi konularda belli prosedürler geliştirilmesi gerekiyor.
‘BRICS ÜLKELERİNDE CİDDİ BİR KURUMSAL KAPASİTE PROBLEMLERİ VAR’
BRICS’e olan talebin artması ile bu konunun önem kazanacağını öngörmek mümkün. Ayrıca, BRICS üyelerinin ciddi kurumsal kapasite problemleri bulunuyor. Çin muazzam ekonomik dönüşümüne rağmen henüz gelişmekte olan bir ekonomi. Hindistan insani kalkınma endeksinde oldukça gerilerde. Brezilya ciddi yolsuzluk ve yoksulluk problemleri ile uğraşıyor. Rusya ise demografik olarak gerileyen, ekonomik çeşitliliğini sağlayamamış bir ülke.
İkinci mesele, BRICS’in küresel siyasette konumlanışı ile ilgili. BRICS üyelerini bir araya getiren temel motivasyon ‘Batı-sonrası’ ve ‘çok kutuplu’ bir dünya arzusu: BRICS ülkeleri —daha genel anlamda Küresel Güney— Batı-merkezli uluslararası kurumların dışlayıcı olduklarını düşünüyorlar. ‘Liberal Uluslararası Düzen’ fikrinin bir mit olduğuna inanıyorlar. Ancak bu itirazın ötesinde, ortak bir vizyona sahip olduklarını söylemek zor. Çin ve Rusya, BRICS’i tamamen Batı-karşıtı bir platform olarak konumlandırmak istiyor. Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika ise, BRICS’i daha çok Batı’yı dengeleyen, çok kutuplu sisteme geçişte jeopolitik manivela sağlayabilecek bir oluşum olarak tasavvur ediyor. Çin, küresel hegemon olma çabası arttıkça, BRICS’i bu çabanın enstrümanlarından birine dönüştürmek isteyebilir. Bu durum, kimi diğer üyeler açısından zor kararlar anlamına gelebilir.
‘TRUMP’IN YENİ EKONOMİ VE FİNANS POLİTİKALARI PEK ÇOK KÜRESEL GÜNEY ÜLKESİNİ ZOR DURUMDA BIRAKACAKTIR’
Genel anlamda 2025’in, Küresel Güney için ‘denge siyasetinde' yeni bir sayfa olacağını öngörmek mümkün. Trump’ın göreve başlamasıyla, iktisadi korumacılık, ABD-Çin rekabetinin hızlanması, ticaret ve teknoloji savaşlarının artmasını bekleyebiliriz. Belirtmek gerekir ki bu tümüyle yeni bir paradigmaya işaret etmiyor. Biden döneminde, kapsamlı sanayi politikaları hayata geçirildi. Ama Trump, ABD’nin finansal ve ekonomik gücünü Çin’e ve diğer ülkelere karşı daha yoğun kullanabilir. Bu durum, pek çok Küresel Güney ülkesini zor durumda bırakacaktır. Zira, bu ülkelerin temel motivasyonu, ABD-Çin rekabetini kendi lehlerine kullanarak her iki tarafa karşı pazarlık güçlerini artırmak. Temel korkuları ise taraf seçmeye zorlanmak. Bu nedenle, 2025’in, Küresel Güney —bu arada Türkiye— için ‘ekonomik güvenlik’ temasının, jeopolitik risklerle birlikte yoğun olarak tartışılacağı bir yıl olacağı öngörülebilir.
‘TÜRKİYE’NİN KÜRESEL GÜNEY İLE İLİŞKİLERİNDE GERÇEKÇİ BİR REFERANS ÇERÇEVESİNE İHTİYACI VAR’
Son olarak Türkiye 2024’te BRICS’e katılım için başvuruda bulunmuştu. Türkiye'nin başvurusu 2025’te sizce sonuçlanır mı? Türk dış politikası açısından, BRICS ve Küresel Güney ile ilişkilenme gayretini nasıl yorumlarsınız?
Kazan zirvesinde, BRICS üyeliğine ilave olarak ‘ortak ülke’ kategorisi getirildi. 2025 yılında bu kategoride yeni katılımlar olabilir. Medyada, Türkiye de dahil, kimi ülkelerin isimleri yer alsa da bu ülkeler duyurulmadı. 17. BRICS zirvesine ev sahipliği yapacak olan Brezilya’nın yeni ortakları resmi olarak açıklaması bekleniyor.
Türkiye’nin Küresel Güney ile teması son dönemde giderek arttı. Uluslararası sistemin dönüşümü düşünüldüğünde, ‘çoklu ittifak’ politikaları anlamlı bir strateji. Orta ölçekli güçler, dış politikada kendilerine alan açmaya çalışıyorlar. Bu yönelim kimi zaman ‘stratejik otonomi’ olarak isimlendiriliyor. Ancak, Türkiye kurumsal açıdan Batı ittifakının bir parçası. Bu yüzden, Türkiye’nin Küresel Güney ile ilişkilerinde gerçekçi bir referans çerçevesine ihtiyacı bulunuyor. Bu referans çerçevesinin üç boyutu olduğunu belirtebiliriz. Birincisi, neoliberalizm-sonrası, korumacılığın giderek arttığı uluslararası ekonomik ortamda, etkin sanayi politikaları yoluyla kalkınmayı ve ekonomik güvenliği önceleyen bir siyasi iktisat paradigması. İkincisi, dış politikada izolasyonu engelleyen, kontrollü stratejik otonomi politikaları. Üçüncüsü, uluslararası sistemde konumlanışı açısından, Küresel Güney ile konu-temelli seçici iş birliği politikaları. Ortaya çıkmakta olan uluslararası düzenin ‘Batı-sonrası’ olmakla birlikte, ‘Batısız’ bir dünya olmadığını vurgulamak gerekiyor. Bu eksende, Türkiye için temel ödünleşmelerin (trade-off) iyi tespit edilmesi, dış politikada öncelik hiyerarşisinin buna göre kurulması beklenir.
Göç ve sığınmacılık dünyada her açıdan belirli zorlukları, ölümü dahi göze almayı gerektiren bir mücadele. BM’ye göre dünyada 280 milyondan fazla insan göçmen statüsünde. 2025’te bu eğilimin artması da bekleniyor. Öte yandan ABD’de Trump iktidarı, AB, İngiltere gibi ülkelerde ise göç karşıtı sert tedbirler gündemde. 2025’te göç açısından bizi nasıl bir yıl bekliyor?
Doç. Dr. Bezen Balamir Coşkun: 2025 yılı hem göçlerin hem de tersine göçlerin olduğu bir yıl olacak. Sizin de söylediğiniz gibi ABD başta olmak üzere dünya üzerinde göçmenlerin en çok tercih ettiği gelişmiş ekonomilere sahip ülkelerde göçmen karşıtlığının artması ve göçmen karşıtı aşırı sağ partilerin güç kazanması ile tüm dünyada göçmen karşıtlığının hükümet politikası haline geldiğini görebiliriz. Tabi ki göç politikalarında belirleyici olan açıkça belirtilmese de “makbul göçmen”lerin kayrılması olacak. “Makbul” göçmenlerin kayrılması makbul olmayanların gönderilebilmesi için gerekli düzenlemelerin yapıldığını şimdiden görebiliyoruz. ABD’de Elon Musk’ın yeşil kart uygulamasından ziyade kalifiye mesleklerde çalışan göçmenlere verilen H1B vizesinin desteklenmesi gerektiği yönündeki ifadelerine Başkan Trump’un da hevesle destek vermesi, Ocak ortasında başlayacak ikinci Trump döneminde ABD’nin göçmen kabul politikalarının daha elitist bir hal alacağının göstergesi.
'GERİ GÖNDERMELERDE MAKBUL SURİYELİ AYRIMCILIĞI YAPILACAKTIR'
Öte yandan yönetimi ele geçiren ve Suriye’de yeni hükümeti kuran HTŞ’nin neredeyse tüm Batılı devletler tarafından desteklenmesinin ardında da Suriyeli mülteci ve sığınmacıların ülkelerine geri dönme olasılığı yatıyor. Mülteci ve sığınmacı karşıtlığının iç siyasette belirleyici olduğu bu dönemde Türkiye de dahil Suriyelilerin sığındığı tüm ülkeler sürekli kaç Suriyelinin geri döndüğüne dair rakamlar yayınlıyor. Bu şekilde seçmenlerini bir nebze rahatlatmaya çalışıyorlar. Eğer yeni yönetim Suriye’de barışı olmasa bile istikrarı ve güvenliği sağlayabilirse ve iç savaş yeniden alevlenmez ise dış yardımlar ve yatırımlar Suriye’ye akacak ve Suriyelilerin guruplar halinde ülkelerine geri döndüğünü ya da (ne yazık ki) geri gönderildiğini göreceğiz. Bu geri göndermelerde de “makbul Suriyeli” kayırmacılığının yapılacağı kesin gibi. Örneğin, Esad rejiminin yıkılmasıyla başlayan geri dönüş hareketliliği Almanya’da “ya sağlık sektöründe çalışan Suriyeliler geri dönerse” endişesi yaşanmasına sebep oldu. Büyük olasılıkla 2025 yılında doktorlar ve sağlık sektöründe çalışanlar başta olmak üzere kalifiye Suriyelilerin kalması için Almanya gibi ülkeler kolları sıvayacaklar. Almanya’da yapıldığı şekilde Mavi Kart uygulaması ile AB ülkelerine göç eden ve sisteme “başarılı” bir şekilde entegre olduğu düşünülen kalifiye göçmenlerin vatandaşlık işlemleri hızlanacaktır.
2025’TE ELİTİST YA DA SEÇİCİ GÖÇ POLİTİKALARI YAYGINLAŞACAK

2024 yılında yapılan seçimlerde güçlenen aşırı sağ partilerin seçmenlerinin daha da radikalize olmaması için 2025 yılında elitist ya da seçici diyebileceğimiz göç politikalarının yaygınlaştığını görebiliriz. Bu tabi ki kalifiye olmayan göçmenlerin toplu olarak sınır dışı edileceği anlamına gelmiyor ama makbul olmayan göçmenlerin statülerinin geri alınması, yeni gelecek olanların önünün vize prosedürleri yardımıyla kesilmesi gibi vakalara daha sık rastlayacağız. Bir de göçmen gelmesi istenen ülkeler - göçmen gelmesi istenmeyen ülkeler ayrımı daha da belirginleşecek gibi görünüyor. Türk vatandaşlarına karşı üstü örtük olarak uygulanan vize retleri, randevuların geç verilmesi gibi uygulamalarla verilen vize sayılarının daha da düşmesini bekleyebiliriz.
Son olarak göç konusunda hepimizin göz ardı ettiği iklim göçleri konusu var ki 2025 yılı ve sonrasında iklim değişikliği sebebiyle yerinden edilmiş, geçim kaynakları azalmış ya da ortadan kalkmış insanların göçüne de şahit olacağız. Bunun için Dünya Meteroloji Örgütünün dünyada iklim değişikliğinden en çok etkilenen bölgeler haritalarına bakmak da fayda var diye düşünüyorum.
‘TÜRKİYE’DE 1 MİLYONDAN FAZLA KAYITSIZ GÖÇMEN VAR’
Türkiye dünyada en fazla sığınmacı bulunan ülkelerden biri. Sığınmacılara dönük ırkçılığa varan pratiklere 2024’te şahit olduk. İçişleri Bakanlığı’na göre Türkiye’de 4 milyon 100 binden fazla sığınmacı var. Bunların ağırlıklı kısmı Suriyeli. Suriye’de değişen durumla beraber, kitlesel geri dönüş-beklemeli miyiz? Türkiye, sizce 2025’te göç konusunda daha sert bir politika izler mi?
Türkiye zaman içinde sadece geçici koruma altındaki 4 milyona yakın Suriyeli ve Avrupa dışındaki diğer ülkelerden gelen sığınmacılar için değil, ülkenin doğusu ve güneyinde yer alan değişik coğrafyalardan gelen göçmenler için de çekici bir ülke oldu. Özellikle TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüleri ve Maarif Vakfı’nın yaptığı çalışmalar sonucunda Türkiye’de ikamet eden yabancı sayısı 2024 yılında 1 milyonu geçmiş durumda. Yabancı öğrencilerin Türkiye’de çalışan, emlak edinen, iş kuran ve öğrencilik yapan kayıtlı göçmenlerin yanı sıra ne yazık ki insan kaçakçılığı yolu ile ülkemize giren Afganistan, Pakistan ve Orta Asya ülkelerinden pek çok kişi var. Kesin sayı bilinmemekle birlikte “düzensiz göçmen” kategorisinde de ülkemizde 1 milyona yakın kayıtsız yabancı bulunduğu tahmin edilebilir. Belki 2025 yılında düzensiz göçmenlerle, özellikle de Afganistan ve Pakistan’dan gelen erkek göçmenlerle ilgili uygulamalarda bulunabileceğini düşündüğüm İçişleri Bakanlığı’nın verdiği mesajlarda düzensiz göçmenlerle mücadele ile ilgili de çok katı bir politika izleyeceği izlenimi edinmedim.
‘TÜRKİYE’NİN SURİYELİ GÖÇMENLERİ ZORLA GÖNDERMEK GİBİ BİR NİYETİ YOK, KENDİ KARARLARINA BIRAKIYOR’
2025 yılına girerken Suriye’de yönetimin el değiştirmesi ve merkezi hükümetin yeniden kurulması ile ülkelerine dönen Suriyelilerin sayısının artacağı tahmin edilmekte. 2024 yılı Mart ayında yapılan yerel seçimlerde belirleyici konulardan biri olan “Suriyeli sığınmacılar” konusu Suriye’de istikrar ve güvenliğin sağlanması ile Suriyelilerin zaman içinde geri dönecekleri söylemi ile seçmenleri rahatlatacaktır. TRT’nin X hesaplarında her gün vatanlarına dönen Suriyeliler ile ilgili mutlu sonla biten en az iki-üç haber paylaşılması 2025 yılında Türkiye’nin Suriyelileri zorla göndermek gibi bir niyeti olmadığını, bunu Suriyelilerin kararına bıraktığını gösteriyor. Suriye’ye dönenlerin mutlu hikayeleri hem içerideki seçmenlerin konsolidasyonunda hem de Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönüş için heveslendirilmesinde kullanışlı bir araç olarak karşımıza çıkıyor.
Göç konusu ile ilgili olarak Ankara’nın içerde en çok eleştirildiği konu Türkiye’nin AB’nin göçmen deposu haline gelmesi konusu. AB ile yapılan Göç Mutabakatı sonrasında başlayan eleştiriler Suriye’de yönetim değişikliğinin gerçekleşmesinden hemen sonra Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in apar topar Türkiye’ye gelmesi ve görüşmenin ana konusunun göç olması bu konudaki endişeleri yeniden arttırdı. 2025 yılında “göç ve mülteciler” konusu AB-Türkiye ilişkilerinde belirleyici olan konular arasında yer almaya devam edecek gibi görünüyor.
Mühdan Sağlam Kimdir?
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. Aralarında AA Energy Terminal, Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.
'Trump’ın Gazze çıkışı, Ortadoğu’daki iddiasının değiştiğine işaret' 10 Şubat 2025
Trump’ın tarifeleri: Muhafızlar gümrük kapılarını tutun! 05 Şubat 2025
Trump’ın altın çağı: Drill baby, drill 29 Ocak 2025
'Rejim otoriterleşiyor demek yetmiyor, başka bir yere gidiyoruz' 27 Ocak 2025 YAZARIN TÜM YAZILARI