2023'te ekonomi: Seçimi kazanan önlem almazsa iki yılda yeniden seçime gider

Seçim öncesi makro ekonomik dengelerin bozulabileceğini belirten Prof. Dr. Yaşar Uysal, "İktidara kim gelirse gelsin, önlem almazsa iki yıl içinde yeniden seçime gitmek kaçınılmaz olacaktır" dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - 2022 yılı dar ve sabit gelirli ücretli ve emekliler açısından zorlu bir yıl olurken, bu kesimlerin gelirlerindeki artış enflasyonun oldukça gerisinde kaldı. 2023 yılı için ise kapıda bir umut görünmüyor. Yine 2022 yılı dış ticaret açığı, cari açık, enflasyon, gelir dağılımı adaleti açısından kayıp bir yıl olurken, parası olanlar açısından ve bunu daha önceden borsaya, gayrimenkule, bir dönem kur korumalı mevduata yatıranlar açısından ise oldukça kazançlı bir yıl oldu. Prof. Dr. Yaşar Uysal, Türkiye’nin gelir dağılımının çok bozulması ve dar-sabit gelirlilerin temel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalmasıyla tanımlanabilecek olan “sosyal” bir kriz ile gençlerin çoğunun yarınlara ve ülkenin geleceğine güvenmeyip yurt dışına gitmek istemesiyle tanımlanabilecek olan “yarınsızlık krizi” yaşadığını söyledi.

Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaşar Uysal, Türkiye ekonomisinin 2022 yılını ve 2023’den beklentilerini değerlendirdi.

Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaşar Uysal

'KARMAŞIK EKONOMİ FOTOĞRAFI İLE KARŞI KARŞIYAYIZ’

Türkiye ekonomisi bir kriz ile karşı karşıya mı? İlk bakışta nasıl bir görünüm sunuyor?

Türkiye ekonomisinin mevcut fotoğrafı her isteyene istediği görüntüyü verebilecek niteliklere sahip. Bir taraftan bakarsan kara kışı, başka bir taraftan sıcak yazı, bir başka taraftan hem sararmış ağaçları hem de açan tomurcukları görebilirsiniz. Nitekim enflasyon, gelir dağılımı, cari açık boyutlarından oldukça karamsar bir durum ile karşı karşıyayız. Ancak, yavaşlamış da olsa bu sene ekonomi yüzde 5 dolayında büyüyecek. İşsiz sayısı yüksek olsa da işsizlik oranında biraz gerileme var.

Kriz olup olmadığına ilişkin bir cevap verebilmek için krizi nasıl tanımladığınız önemli. Türkiye’de kriz denildiğinde anlaşılan şey, döviz kurlarının hızla artması ve eşzamanlı olarak enflasyonun hızla artması ve ekonominin küçülmesi anlaşılmaktadır. 1994 ve 2001 krizleri bu durumun tipik örnekleridir. 2021 yılının son çeyreğinde kurlarda yaşanan artış, ardından enflasyonun kontrolden çıkması kriz emareleridir. Ancak ekonomi büyümeye devam etmiştir.

Ekonomi yönetimi kur korumalı mevduat uygulaması ve daha çok net hata ve noksan hesabından gelen dövizler ile kurları belli bir düzeyde şimdilik tutabiliyor. Enflasyon çok yüksek düzeylerde seyrediyor. Ancak ekonomi büyüyor. Dolayısıyla geleneksel kriz tanımına uygun bir durum yok gibi. Ancak, Türkiye’de çok daha farklı bir krizden de bahsetmek mümkün. O da gelir dağılımının çok bozulması ve dar-sabit gelirlilerin temel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalmasıyla tanımlanabilecek olan “sosyal” bir krizdir. Buna gençlerin çoğunun yarınlara ve ülkenin geleceğine güvenmeyip yurt dışına gitmek istemesiyle tanımlanabilecek olan “yarınsızlık krizini” ekleyebiliriz.

Bunlara bir de 40 milyar doları aşan cari açığın yansımaları, bir yılda vadesi gelecek 185 milyar dolarlık dış borcu nasıl çevrileceği ve yetersiz merkez bankası net rezervlerini eklediğimizde potansiyel kriz risklerinin bulunduğunu da ekleyebiliriz. Bu potansiyelin harekete geçip geçmeyeceği ekonomi yönetiminin alacağı önlemlere bağlıdır. Dolayısıyla oldukça karmaşık bir ekonomi fotoğrafı ile karşı karşıyayız.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, 2022’nin, “en kötü yıl olarak” tarihe geçeceğini söyledi. 2022’yi geride bırakırken, makroekonomik göstergeler açısından bu yılı nasıl değerlendirirsiniz?

2022 yılının dış ticaret açığı, cari açık, enflasyon, gelir dağılımı adaleti açısından kayıp bir yıl olduğu açıktır. Yine 2022 yılının parası olanlar açısından ve bunu daha önceden borsaya, gayrimenkule, bir dönem kur korumalı mevduata yatıranlar açısından oldukça kazançlı bir yıl olduğu söylenebilir. 2022 yılının en kötü yıl olup olmadığını söylemek için 2023 ve 2024 yıllarını da yaşamamız gerekiyor. Ancak bu iki yıl geçtikten sonra daha gerçekçi bir değerlendirme yapabiliriz.

‘2022 YILI ÜCRETLİ VE EMEKLİLER AÇISINDAN OLDUKÇA ZORLU GEÇTİ’

2022’de enflasyon ve beraberinde getirdiği hayat pahalılığından geniş halk kitleleri, işçi, memur ve emekliler çok fazla etkilenmiş durumdalar. Hükümet enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadelede başarılı olabilir mi?

2022 yılı dar ve sabit gelirli dediğimiz ücretli ve emekliler açısından oldukça zorlu geçti. Bu kesimin gelirlerindeki artış enflasyonun oldukça gerisinde kalmıştır. Yine küçük işletmeye sahip çiftçiler ve küçük esnaf da oldukça zorlu bir yıl geçirdi. Bu zorlukları aşmak için bu kesimlerin daha fazla kredi kullanma yoluna gittiği görülüyor. Nitekim 2021 yılı sonuna göre 2022 yılında geçen 11 ayın sonunda vatandaşlar konut, otomobil ve ihtiyaç kredilerinden oluşan tüketici kredisi kullanımı 243 milyar TL, kredi kartından kullanılan miktarı 182 milyar TL artırmıştır. Esnafların kredi borcu ise 28 milyar TL artmıştır. Toplam ticari krediler ise 1,9 trilyon TL artmıştır. Neredeyse her kesim borçlanarak varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Çiftçiler ise borçlarını ödemekte zorlanmaktadır.

Enflasyon ile mücadele ekonomik, sosyal ve politik yan etkileri oldukça fazla olabilen bir sorundur. Bu nedenle seçimden önce ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadele amacıyla para, maliye ve yapısal önlemlerden oluşan bir program hazırlayıp uygulaması oldukça zor görünüyor. Ayrıca mevcut faiz ve olası yeni bir kredi genişlemesi politikasıyla enflasyonun düşürülmesi de olası değildir. Enflasyon; matematiğin gücüyle yani 2021 yılı aralık ve 2022 yılı ocak ayındaki yüksek oranlı enflasyon rakamlarının yerine daha düşük yeni verilerin girmesiyle, bilinen adıyla baz etkisi ile düşecektir. Enflasyonla gerçek mücadele seçimlerden sonraya kalacaktır.

Diğer taraftan enflasyonla mücadele edilmezken, hayat pahalılığına karşı yani gelirleri enflasyona karşı eriyen kesimler için yüksek oranlı asgari ücret artışı ile memur ve emeklilere yapılacak yüksek oranlı maaş artışları devreye alınacak gibi görünmektedir. Asgari ücrette bu çerçevede bir artış yapılmıştır. Yüzde 54,5 oranındaki artış bu kesimin 2022 yılı kayıplarını kısmen telafi etmiştir. Ancak 2023 yılının ilk ayından itibaren bu kesimin gelirleri yeniden erimeye başlayacaktır. Memur ve emeklilere yapılacak zammın oranı henüz bilinmiyor. Ancak yüzde 30 civarında olabilir. Bu oran da bu kesimin 2022 yılı kayıplarını telafi etmeye yetmeyeceği gibi 2023 yılının ilk yarısında da fakirleşmesini engellemeyecek. Kısaca ifade etmek gerekirse enflasyonla mücadelenin yapılamayacağı, hayat pahalılığının ise vatandaşı zorlamaya devam edeceği yeni bir yıl bizleri bekliyor gibi görünüyor.

‘TARIMDAKİ ÜRETİM GERİLEMESİ GIDALARDA FİYAT ARTIŞLARININ NEDENİ’

Tarım ve hayvancılık kesimine ayrı bir başlık açmak gerekir. Sebze-meyve fiyatları el yakarken, et ve süt ürünlerinin yanına yaklaşılmıyor. Tarım ve hayvancılık sektörü ile tarım ve hayvansal ürün fiyatlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu alanda iyimser olmak için bir neden var mı?

2019 ve 2020 yıllarında tarım sektörü yüksek sayılabilecek oranlarda büyürken, 2021 ve 2022 yıllarını içeren yedi çeyreğin dördünde küçülmüş, sadece üç çeyrekte büyüyebilmiştir. Bununla birlikte 2021 yılının dört ve 2022 yılının ilk üç çeyreğinde sektörde üretim ortalama olarak yüzde 1,1 oranında azalmıştır. Ülke nüfusunun her yıl yaklaşık bir milyon düzeyinde arttığı, sayıları yaklaşık 5 milyona ulaşan sığınmacıların varlığı, 50 milyona yakın yabancı turistin ülkeye geldiği dikkate alındığında, tarımdaki üretim gerilemesinin gıdalarda fiyat artışlarına neden olması kaçınılmazdır.

Diğer taraftan TÜİK verilerine göre 2022 yılı ekim ayı sonu itibariyle tarımda kullanılan girdilerdeki son bir yıllık ortalama fiyat artışı; mazotta yüzde 233,5, elektrikte yüzde 128,6, bileşik gübrelerde yüzde 207,1, ot ilaçlarında yüzde 112,1, böcek ilaçlarında yüzde 98,3, kesif yemde ise yüzde 147,8 oranında gerçekleşmiştir. Bu veriler çerçevesinde tarım ve gıda ürünleri fiyatlarındaki artışın önemli bir nedeninin girdi maliyet artışları olduğu söylenebilir. Bu girdilerin önemli bir bölümünün ithal veya ithal hammaddelerden üretildiği dikkate alınırsa, girdi fiyatlarının gerisinde kurlardaki artış olduğu görülecektir. Dolayısıyla tarımsal üretimin yeterince artmaması, girdi fiyatlarındaki yüksek oranlı artışlar ve bunlara ilave olarak nakliye maliyetlerindeki yükseliş gıda fiyatlarındaki artışın temel nedenleri arasında sayılabilir. Kuşkusuz tarım politikalarındaki yetersizlik ve istikrarsızlık ile sektöre ve çiftçilere gereken önemin verilmemiş olmasının yaşanan olumsuzluklardaki rolü de unutulmamalıdır.

Sorunuzun ikinci kısmına yani ümit kısmına gelince, Atatürk “umutsuz durum yoktur, umutsuz insanlar vardır” demiş. Türkiye; dünyanın en güzel coğrafyasında, çok büyük tarımsal üretim potansiyeli ve çok zengin ürün desenine sahip bir ülkedir. Orta ve uzun vadeli bilim referanslı doğru tarım politikaları ile tarımdaki sorunları da gıda enflasyonunu da ortadan kaldırmak mümkündür. Ancak böylesi tarım politikalarının işe yaraması için makro ekonomik istikrarın da sağlanması gerekmektedir. Dolayısıyla iyi bir ekonomi programı, bilimsel-sistematik bir tarım politikası ile sorunları çözmek mümkündür.

‘SEÇİM ÖNCESİ MAKRO EKONOMİK DENGELER BOZULABİLİR’

2023’den beklentileriniz nelerdir ve nasıl bir ekonomi öngörüyorsunuz? 2023’ün seçim yılı da olduğunu düşünürsek uygulanacak seçim ekonomisi ekonominin makro dengelerini nasıl etkiler?

2023 yılında ekonomide yaşanacak gelişmeleri seçimler öncesi ve sonrası olarak iki farklı dönemde ele almak gerekmektedir. Yılın ilk yarısında genişletici para-kredi ve maliye politikalarının devreye alınabileceği öngörülebilir. EYT düzenlemesinin yapılmasıyla emekli olacakların elde edeceği ikramiyeler ve ücret artışlarının da etkisiyle seçim öncesinde ekonomide canlanma olacağı söylenebilir. Döviz kurlarının mevcut düzeylerde tutulabilmesi durumunda ekonomideki canlanma dış ticaret açığı ile cari açığı artırabilecek, enflasyon yeniden yükselme eğilimine girebilecektir. Yine bütçe dengelerinde bozulmalar görülme olasılığı yüksek olacaktır. Dolayısıyla seçim öncesi makro ekonomik dengelerin bozulma olasılığı bulunmaktadır.

Bu çerçevede Türkiye’nin ekonomik sorunlarının çözülmesine yönelik bütünsel ve işlevsel bir ekonomik programın hayata geçirilmesi ve makro ekonomik dengelerin sağlıklı bir zemine oturtulduğunu görebilmek için seçim sonrasını beklemek gerekir. Ancak seçim sonrasına ilişkin şimdiden öngörü yapabilmek çok zor.

CHP 3 Aralık’ta ekonomik vizyon zirvesi düzenledi. CHP ve Millet İttifakı’nın ekonomi politikaları Türkiye ekonomisini krizden çıkartabilir mi?

Seçimler sonrası iktidara kim gelirse gelsin, ekonomik sorunlarla yüzleşmek, onların üzerine bütünsel olarak gitmek ve radikal önlemler almak zorunda kalacaktır. Aksi halde iki yıl içinde yeniden seçimlere gitmek kaçınılmaz olacaktır. İktidara aday tüm kişi ve partilerin bunun farkında olduğunu sanıyorum. Dolayısıyla seçim sonrası iktidara gelecek yönetimin bu kez sorunları çözmekten başka çaresi olmadığını hem iktidarlarını korumak hem de ülkeyi daha iyi günlere götürmek için başarılı olmak zorunda olduklarını düşünüyorum.