2021’de Türkiye ve dünya-1

2021’de ülke bir krizden diğerine savrulurken halk iyice yoksullaştı, dar gelirliler ömürlerini halk ekmek kuyruklarında tüketir hale geldiler. Umutsuz gençler çareyi yurtdışına gitmekte arıyor.

Google Haberlere Abone ol

TÜRKİYE KARANLIK BİR YILI GERİDE BIRAKTI

Geçen yılı geride bırakırken Gazete Duvar’da yayınlanan ilk yazımda karamsar bir tablo çizmiş, 2021’de olumlu gelişmelerin ancak AKP’nin iktidardan ayrılmasıyla mümkün olabileceğini belirtmiştim. Bu gerçekleşmedi. Türkiye yine karamsar bir yılı geride bırakıyor. Demokratik yönetim umudumuz bir başka bahara kaldı. Ama çağdaş bir geleceğe olan inancımız hiç sarsılmadı.

COVİD SALGINI

Geçen yıla Covid salgınıyla ve Boğaziçililerin mücadelesiyle başlamıştık. Boğaziçililer yılmadan mücadelelerine devam ediyorlar. Covid’le mücadelede de sağlık personeli her türlü zorluğa göğüs gererek canını ortaya koyuyor.

Buna karşılık yönetim salgın konusunda skandal uygulamalara imza attı. Çin’den büyük paralar karşılığı, tantanayla getirilen Sinovax aşılarının işe yaramadığı çok geçmeden anlaşıldı. Unutturulmaya çalışılan bu aşılardan kimin ne paralar elde ettiği hala meçhul. Allah’tan Özlem Türeci ve Uğur Şahin imdadımıza yetişti de Biontech aşısı sayesinde biraz nefes alabildik. Ama salgınla ilgili gerçek durumu ne işin uzmanları ne de kamuoyu bir türlü öğrenemiyor. Vaka ve vefat sayılarının açıklanandan çok daha yüksek olduğu hakkında hepimizin kafasında yerleşmiş bir inanç var. Kaldı ki, açıklanan günlük sayılar dahi çok vahim bir duruma işaret ediyor. Buna rağmen, son günlerde Omicron varyantıyla salgın iyice hızlanmışken, yeni tedbirlerin alınacağına dair ortada bir emare gözükmüyor. Sanki adı konulmadan, sürü bağışıklığının Türkiye’ye özgü bir versiyonu uygulanıyor. Türk usulü başkanlık sistemi ve Türk usulü maliye ve para politikaları gibi, kaderde bunu da yaşamak varmış.

2021’DE TOPLUM OLARAK YOKSULLAŞTIK, BASKILAR ARTTI

2021’de ülke bir krizden diğerine, bir çevre felaketinden diğerine savrulurken halk iyice yoksullaştı, dar gelirliler ömürlerini halk ekmek kuyruklarında tüketir hale geldiler. İşsiz ve umutsuz gençler çareyi yurtdışına gitmekte arıyor.

Yandaş dini vakıf ve derneklerden referans getirmeyene, ağzıyla kuş tutsa devlette istihdam kapıları kapalı. Merkez Bankası’nın buharlaşan128 milyar dolarlık kaynağının hesabı hala verilmedi. İktidara gelecek demokratik hükümetin ilk işlerinden biri halkın çalınan, çarçur edilen tüm paralarının hesabını kuruşuna kadar sormak olmalı.

Şu anda hesap sormak o kadar kolay değil. Konuşan, düşünen kişiler kimliği malum paramiliter çetelerin saldırısına uğruyor. Bu senaryoyu benim neslim 12 Eylül öncesinde çok ağır yaşamıştı. Yıl içinde HDP İzmir temsilciliğine yapılan silahlı saldırı sonucu Deniz Poyraz kızımız aramızdan haince koparıldı. Yılın son günlerinde bu kez benzer bir saldırı İstanbul Bahçelievler’de tezgahlandı. Yargı ve kolluk kuvvetlerinin bu duruma seyirci kalması ne acı. Demek ki geçmişten hiç ders alınmamış.

Belki İngiltere Kraliçesi’nin bir zamanlar bahsettiği “annus horribilus”i henüz yaşamadık ama, haksızlıklar, yolsuzluklar, baskı, şiddet ve keyfilik aldı başını gidiyor. Bir mafya babasının yurtdışından yaptığı ifşaatlar ancak buzdağının su üstünde kalan kısmı. Devlet baştan aşağı çürümüş durumda. İçişleri Bakanı ve pek çok siyasetçi hakkında altından kalkılması zor iddialar günlük kahve sohbetlerinin konusu haline geldi. Gerçek resim ileride çok daha iyi görülecek. Ama kötülüğün sıradanlaştığı kesin.

İktidar artık ülkeyi yönetemiyor, günü kurtarmak isterken kriz üzerine kriz yaratıyor. Her çarpık karar, bir yenisini tetikliyor. Son günlerde yaşadığımız döviz krizi bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Saray iktidarı tutunacak dal bulamayınca, baskının, şiddetin ve şeriatçı söylemin ipine daha sıkı sarılmaya başladı. Saray ve ortağı, iktidarlarını sürdürmek için eskilerin deyimiyle “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” misali gelecek seçimler için gözlerini karartmışken, kitlelerin memnuniyetsizliği hızla artıyor.

MUHALEFETİN SORUMLULUĞU

Geçen yılki yazımda Türkiye’nin karanlıktan çıkışı için muhalefet patilerinin HDP ile işbirliği yapmaları gereğine vurgu yapmış, AİHM kararı çerçevesinde Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğüne kavuşmasının icap ettiğinden söz etmiştim. Maalesef bunlar gerçekleşmedi. Bu kez AİHM kararına rağmen Osman Kavala da serbest bırakılmadı. İktidarın kan davası güttüğü bu iki sembol isimin özgürlükleri için verilen mücadele muhalefet mücadelesinin ayrılmaz parçası olmalı.

Maalesef İYİP bu konuda olumsuz tavrını sürdürüyor. Oysa iktidardan kurtuluş ancak HDP’nin desteği ile mümkün. Geçen yılın karmaşası içinde Kürt sorununun çözümü için atılması gereken adımlar gündemin gerilerine itildi. Oysa Kürt sorunu Türkiye’de demokrasinin kilidi. Bu sorunun çözümü yolunda samimi adımlar atılmadan demokrasi yolunda ilerlenemez. Bu yüzden anadilde eğitim, güneydoğu belediyelerin boynuna vurulan boyunduruğun kaldırılması ve belediyelerin yetkilerinin güçlendirilmesi çok önemli. Kürt sorununun çözümü konusunda atılacak her adım bize ayrıca Suriye ve Irak’ta olumlu dönüşler getirecektir.

İstanbul belediyesine yönelik komplolar ve kayyum tehdidi bana Nazizime karşı zamanında sağlam duramamış sosyal demokratların pişmanlığını hatırlatıyor. Ortak tehdide karşı mücadele de ortak olmalı.

AMA GELECEĞE İLİŞKİN UMUTLARIMIZ VAR

Ama 2021 yılı, muhalefetin derlenip toparlanabileceğine ilişkin umutlarımızı da arttırdı. Altı parti arasında yürütülen anayasa çalışmalarında mutabakata varılmış olması geçen yılki yazımda belirttiklerimi büyük ölçüde karşılıyor.

Umarım ilgili partiler acil bir icraat programında ve ekonomik tedbirler paketinde de aynı basireti gösterirler ve halkın karşısına ikna edici bir manifestoyla çıkarlar. Bunlar kolay değil ama, herkesin gerekli fedakarlık ve olgunluğu göstermesi halinde elde edilecek ödülün değeri çok büyük olacak.

Dünya’da sol yeniden atılım yapmaya başladı. Niye Türkiye’de olmasın?

Yazımıza uluslararası gelişmelerle yarın devam edeceğiz.

*Emekli Büyükelçi