1922'de 'İzmir Harp Ganimet Komisyonu’ ne yaptı?
Gazeteci Falih Rıfkı (Atay) “Gâvur İzmir karanlıkta alev alev, gündüz tüte tüte yanıp bitti. Yangından sorumlu olanlar, o zaman bize söylendiğine göre, sadece Ermeni kundakçıları mı idi? Bu işte Ordu Kumandanı Nureddin Paşa’nın hayli marifetli olduğunu da söyleyenler çoktu” diye yazdı. İzmir, 1913’ten beri arındırma sahasıydı. İttihatçı hükümet, Balkan Harbi mağduru İslam muhacirlerin Trakya ve Ege’ye iskânını kararlaştırdı. İskân sahası özellikle Rum köyleri ve mülkleriydi.
Yunanistan ordusunun 15 Mayıs 1919’da İzmir’de başlayan işgali, 9 Eylül 1922’de son buldu. 9 Eylül, aynı zamanda Anadolu’nun İslamlaştırıldığının da ilanıydı. İşgalden kurtarılan İzmir’in yeni gündemi, yangın ve yağmaydı. Yangın, Yunan askeri İzmir’i terk ettikten dört gün sonra başladı. Ne tesadüf ki, yangın sahası Rum ve Ermeni mahalleleriydi. Zaten Ankara’da İktisat Bakanlığı da açıklamıştı ki, yangının savaşla ilgisi yoktu. Malın, mülkün yağması bir ganimet savaşıydı. Bunun için İzmir Harp Ganimet Komisyonu kurulmuştu. Neyin ganimetiydi? İzmir daha üç yıl öncesine kadar Osmanlı toprağıyken, ne oldu da ganimet yurdu oldu? Bu, Celâl Bayar’ın anılarında aktardığı gibi ‘Gavur İzmir’in Türkleştirilmesiydi.
İzmir, aslında 1913’ten beri arındırma sahasıydı. İttihatçı hükümet, Balkan Harbi mağduru İslam muhacirlerin Trakya ve Ege’ye iskânını kararlaştırdı. İskân sahası özellikle Rum köyleri ve mülkleriydi. Başkumandanlıktan hükümete gönderilen 17 Eylül 1913 tarihli tezkerede, bölgedeki Rum nüfusuna dikkat çekilerek, “Müslüman unsuru” artırmak amacıyla Balkanlardan gelen muhacirin iskânı için mülkiye ve askeriyeden birer komisyon teşkil edilerek gerekli araştırmanın yapılması istendi.[1] Hedef gösterilen Rumlar Osmanlı vatandaşıydı. Bu, daha sonra yaşanacakların ilk ciddi işaretiydi. Komisyonlar gerekli çalışmayı yapmış olmalı ki, Rumları dâhile değil Yunanistan’a kovalayacak plan hazırlandı ve uygulandı.
Eşref Kuşçubaşı anlattı, kovalama planı özetle şöyle hazırlandı: Harbiye Nazırı [Millî Savunma Bakanı] Enver’in çağrısı üzerine kolordu kurmayıyla, İttihat ve Terakki’nin önemli unsurları bir dizi toplantı yaptı. Ardından toplantıya Talât Paşa’nın evinde devam edildi. Rumların durumu değerlendirildi. Ayvalık’ta 35 bin, Edremit’ten Karşıyaka’ya kadar 100 bin ve Urla’da 75 bin Rum vardı. Talât Paşa’nın evindeki toplantıda, “hain ve hayâsız ihtiraslar, memleketin istiklâlini tehdit etmektedir” kararına varıldı. En ağır tehlikede olan Ege’nin kalbi de İzmir’dir. Tedbirler, hükümetin, ordunun, İttihat ve Terakki’nin alacağı önlemler olarak üçe ayrıldı. Hedef kitle Rumlardı. Böylece Gavur İzmir’in Türkleştirilmesinin faaliyeti organize edildi.[2]
Planla hem Rumlar kovalanacak hem de muhacirler yerleştirilecekti. Balkan muhacirlerinin öncelikle Türk nüfusunun azaldığı yerlere yerleştirilmesi[3] önceliğine göre kovalama ve sürgün, demografik yapıyı değiştirmenin temel politikasıydı. İttihatçı plan, Yunanistan diplomasi raporlarında[4] da yer aldı. Plan 1920’ler başında tamamlandı. Anadolu’nun hâkim olunan her bölgesinde Düzce, Bolu, Geyve, Bilecik, Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar, Denizli, Burdur, Isparta, Konya, Karaman, Ereğli, Muğla, Aydın ve Silifke’de Hıristiyan milletler hükümetin ilgili kararnamesiyle[5] ya da Denizli’de olduğu gibi yerel unsurlar vasıtasıyla kovalandı. 1921’de de Karadeniz, Merkez Ordusu’nun Koçgiri’den sonraki harekât sahasıydı.
‘YANGININ SAVAŞLA İLGİSİ YOKTU’
Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa [İnönü], İzmir’in işgalden kurtuluşunda gördüklerini günlüğüne not etmiştir. 9 Eylül’de, “Turgutlu yanmış. Nureddin Paşa ile görüştük Nif [Kemalpaşa]. Ve Nif’ten Belkahve’ye gittik. Kadifekale’de Türk bayrağı. İzmir yolu” diye yazıldı ve yangından bahis yoktu. Komutan İsmet, ancak 13 Eylül’de, “Sabahleyin İngiliz Konsolosunun ortalığa verdiği telaş. İngilizler, Fransızlar kaçıyorlarmış. İngiltere bize ilan-ı harb etmiş […] Akşam yangın. […] Gece dolaştım” notuyla yangına değindi. 14 Eylül’de sabaha ve akşama kadar yangın diye yazan İsmet Paşa, 15 Eylül’de yangının hafiflediğini, ama devam ettiği notunu kaleme aldı. Hatıralarında anlattığının günlüklerinden farkı, Belkahve detayı üzerinde durmasıydı.[6]
Bursa ve Balıkesir’den İzmir’e giden Müdafaa-i Milliye Vekili [Millî Savunma Bakanı] Kâzım [Özalp] da yangınla ilgili Batı Cephesi Komutanı’ndan daha fazla detay vermedi anılarında.[7] Gazeteci Falih Rıfkı (Atay) ise fail verdi ve “Gâvur İzmir karanlıkta alev alev, gündüz tüte tüte yanıp bitti. Yangından sorumlu olanlar, o zaman bize söylendiğine göre, sadece Ermeni kundakçıları mı idi? Bu işte Ordu Kumandanı Nureddin Paşa’nın hayli marifetli olduğunu da söyleyenler çoktu” diye yazdı.[8] Nureddin Paşa’yı Merkez Ordusu Kumandanı olarak aldığı özel emir gereği 1921’de Koçgiri’de ve Pontos’ta neler yaptığından biliriz; taş taş üstünde bırakmamıştı.
İzmir Sigortaları İtfaiyesi Komutanı Greskoviç’in raporu detaylıydı: “12 Eylül’e kadar geçen üç gün zarfında Ermeni mahallesinden Tepecik mahallesine kadar çıkan yangınların adedi ve bu yangınlarda müşahede ettiğim haller, itfaiyenin 30 senelik istatistik cetvelinde görülmemiş bir mahiyet arz ediyordu. 11-12 Eylül gece yarısından bir saat sonra Ermeni mahallesinde yangın çıktığını haber verdiler […] 13 Eylül saat 10.30’da Ermeni mahallesinde ateş görüldüğünü haber verdiler. İtfaiyeyle birlikte giderken, Ermeni kilisesinden 50 metre mesafede bir Ermeni evinin yandığını gördüm […] Kilisenin binalarında ateş yoktu. Yalnız küçük bir bina civarında bahçede 200 kadar yağlı eşya balyası ile paçavralar bir yere toplanmış, üzerine de 200 tüfek ve çokça cephane konmuş idi. Ateş de bunlar arasından çıkıyordu. Aynı zamanda ateşte devamlı patlamalar oluyordu. Söndürmeğe çalıştık […] Biz kilisede iken Ermeni mahallesinde, Basmane karşısında yangın olduğunu haber verdiler […] Ermeni mahallesinin her yerinden ateş çıktığını ve her halde en az 25 yerde yangın olduğunu gördüm. Biz ateş içerisinde kaldık. Aynı zamanda her taraftan bana kurşun sıktılar […] Bu esnada yangının daha gerilerden çıktığını ve bütün Ermeni mahallesinin yandığını haber verdiler. Aynı zamanda ateş içerisinde devamlı patlamalar oluyordu. O zaman bu ateşleri su ile söndürmenin imkânsız olduğunu anladım.”[9]
Garabet Haçeryan’ın notları da sigorta raporuyla çakışıyordu. Osmanlı ordusunda askeri doktorluk görevi sonrasında üç yıl İzmir’de Ermeni Millî Hastanesi’nde çalışan Garabet Haçeryan, 7 Eylül’den itibaren İzmir’de gün gün neler olduğunu kaydetti. 13 Eylül’de, Ermeni mahallesi Haynots’da yangının nasıl yayıldığını, Rum mahallesini kapsadığını ve 14 Eylül’de, Hıristiyanların yangınla kurşun arasında sıkıştığını ve 15 Eylül’de yangının her tarafı harap ettiğini, böylece “gâvur İzmir’in Türk İzmir” olduğunu yazdı.[10] Sonrakiler can derdinde kaçışın günlükleriydi.
Yangın Lozan’ın da konusuydu. Türk ve Yunan heyetlerinin sözlü ve yazılı beyanlarındaki ortak nokta, yangının İzmir’in Yunan askeri birliklerinden kurtarıldıktan sonra çıkmış olmasıydı. Taraflar nasıl çıktığı konusundaysa birbirini suçladı. 20 Ocak 1923’te Türkiye Heyeti’nin Lozan’da verdiği memoranduma göre İzmir, Bursa, Afyon, Ankara’nın Haymana ilçesine kadar pek çok yerleşim yeri Yunanlı işgal kuvvetlerince yakıldı, yıkıldı ve zarar 1,3 milyar liraydı.[11]
Fakat Türkiye İktisat Bakanlığı’nın 30 Nisan 1923 tarihli beyannamesiyle Türk heyetinin iddiası geçersiz kılındı. 22 Haziran’da M. Montanga (İtalya), bakanlık beyannamesini tarafların bilgisine sundu ve okudu: “İzmir yangınının, savaşın bir sonucu olmadığı ispatlanmış bulunduğuna göre, bu yangının yol açtığı zararların karşılığını ödemekten kaçınan sigorta ortaklıkları, bu konuya ilişkin kanunun 20’nci maddesine aykırı davranmış bulunmaktadırlar. Kanuna uygun davranmayan ortaklıklara hükümetçe verilmiş olan beyannameler yok ve geçersiz sayılacak, bağlı ortaklıkların çizelgesi yayınlanacak ve bunların acenteleri ve şubeleri kaldırılacaktır. Yanmış bulunan sigortalı taşınmaz mallar sahiplerinin ilgili sigorta ortaklıklarına başvurmaları, istemleri dikkate alınmazsa 18’inci madde uyarınca yetkili mahkemelere gitmeleri ve mahkemelerin verecekleri kararları uygulatmaları gerekecektir.” Montagna, bakanlığın “İzmir yangınının savaşın bir sonucu olmadığının ispatlanmış bulunduğu” yönündeki tespitine ve bunun Türkiye Heyeti’nin 20 Ocak 1923 tarihli memorandumuyla çeliştiğine dikkat çekti. Montagna, Türkiye hükümetinin sigorta şirketlerini böyle zorlamasından dolayı İtalyan, İngiliz, Fransız heyetlerinin üzüldüğünü ve durumu protesto ettiklerini bildirdi. Heyet Başkanı İsmet, hemen söz aldı ve incelenmekte olan sorunla ilişkisi olmayan bir konunun gündeme getirilmesine şaşırdığını ifade etmekle yetindi.[12]
İktisat Bakanlığı bildirisinde, sigorta şirketleri uyarılıyor ve İzmir’deki yangın savaş nedeniyle çıkmadığı için doğan zararın ödenmesi gerektiği vurgulanıyorsa da Lozan’da Türkiye heyetinin iddiasına göre, Yunanlılar İzmir’de yangın çıkarmıştı. Lozan’da Türkiye heyetinin İzmir yangınıyla ilgili notası, ne gariptir ki yine İktisat Bakanlığı’nın 30 Nisan 1923 tarihli bildirisiyle geçersiz kılınmıştır.
YAĞMANIN TEŞKİLATI
İşgalden kurtarılan İzmir’de yangın sonrası gündem malın, mülkün yağmalanmasıydı. TBMM’de ifade edildi ki, pek çok yetkili zevat yağmada aktiftir. Hatta İzmir’de yağmanın teşkilatı da kurulmuştur.
Teşkilatın kaydı İzmir Ticaret Odası evrakı arasında yer aldı. Aslında teşkilatın adı bile, yağmanın niye olduğunu izah etmek için yeterlidir. İzmir’de ‘Harp Ganimetleri Komisyonu’ kuruldu ve faaliyet gösterdi. Komisyon, 9 Eylül’de işgalden kurtarılan İzmir’de 1923 başında dahi halen faaliyettedir. İzmir Ticaret Odası Meclisi’nin 30 Ocak 1923’te yapılan 13’üncü oturumda oybirliğiyle aldığı karar, “Ganâim-i Harbiye Komisyonu [Harp Ganimetleri Komisyonu] tarafından mevrûd [gelen] tezkere mucibince taleb olunan eşhâs hakkında tahkikat icrâsına” dairdir. Karar, “Savaş Ganimetleri Komisyonundan gelen tezkerede ismi geçenlerin araştırılması” olarak özetlendi.[13] Komisyonla ilgili başka evrak bulamadım.
Ganimet, “savaşta düşmandan zorla ele geçirilen mallar” olduğuna göre, 1922 İzmir’inde ganimet olan kimin malıydı? TBMM tutanağından anlıyoruz ki, İzmir’i terk eden veya etmek zorunda kalan Rumların, Ermenilerin ve diğer ‘öteki’lerin mallarıydı. İkinci bir soru da İzmir’den başka yerlerde benzer komisyonlar kuruldu mu?
İzmir’deki yağma 25 Kasım 1922’de gündemdeydi. Mebuslar yetkili konumda bulunanların da yağmaya katıldığını iddia etti. “Memaliki müstahlasada metruk mallar üzerinde yapılan suistimal hakkında” yani kurtarılan bölgelerde terk edilmiş mallar üzerinde yapılan yağma önergesi görüşüldü. Hükümetin gerekli tedbiri vaktinde almadığı için taşınır ve taşınmaz malların yağmalandığı öne sürüldü. Kütahya Mebusu Ragıb, kendisine birçok mektup geldiğini belirtti ve bir tanesini okudu. İçinde 45-50 bin liralık mal bulunan mağazanın 3-4 bin liraya alındığı, mağazaların boşaltıldığı, malların Akşehir, Burdur, Isparta, Uşak hatta Ankara’ya kadar yollandığı belirtildi. Bulgurluoğulları gibi tüccarlarla ilgili tahkikat yapıldığında vurgunun meydana çıkacağı kaydedildi. Mebuslar Rasih (Antalya), Ali Şükrü (Trabzon), Yahya Galip (Kırşehir), Besim Atalay (Kütahya) ve İbrahim Süreyya (Saruhan) yağma edilen mallar konusuna değindi. Abdülkadir Kemali (Kastamonu) de bir tarafta büyük bir zaferin ve diğer tarafta büyük bir felaketin yaşandığını vurguladı.[14] Romancı Orhan Kemal’in babası Abdülkadir Kemali [Öğütcü] ve diğer mebuslar, zaferin ardından yaşanılan yağmaya dikkat çekti ve bir an önce tedbirlerin alınması istendi.
‘ZARAR 300 MİLYON ALTIN LİRA’
İzmir seyahatinden dönen Maliye Bakanı Hasan Fehmi, 27 Kasım 1922’de TBMM’de konuştu: “İzmir yangınında memleketin serveti umumiyesine iras edilen (sebep olan) zarar bilamübalağa en asgari hesap ile altın para olmak üzere 300 milyon altını mütecavizdir (fazladır). Bu yalnız İzmir şehrinin zararıdır. Manisa, Salihli, Ödemiş, Uşak, Eskişehir, Bandırma ve diğer köyler ve kaza merkezleri henüz tespit edilmiş bir mahiyette değildir.” İzmir’de Hıristiyanlara ait mahallelerin ve çarşıların tamamen yandığını belirten bakan, İzmir’deki fabrikaların verildiğini, Aydın’da incirlerin yüzde 60’ının hükümete verilmek şartıyla toplatıldığını ifade etti. İzmir’de 20 bin haneyle birlikte Osmanlı Bankası’nın, Kredi Liyone’in ve Yunanlılara ait üç bankanın (Yunan Resmî Bankası, Atina Bankası ve Anadolu Bankası) da yandığını vurgulayan bakan, satılacak mallarla ilgili olarak Sivas’a, Konya’ya, Ankara’ya, Eskişehir’e, Afyon’a, Mersin’e, Antalya’ya ve İnebolu’ya yazıldığını söyledi.[15]
Yangınla İzmir’in sırf ekonomik servetinin gördüğü zarar 300 milyon altın liradır. 1 altın liranın 1 lira olduğu varsayıldığında 1923 yılında bütçe harcamaları 106 milyon lira ve gayri safi milli hasıla da 953 milyon lira[16] olup buna göre İzmir’in zarar gören ekonomik serveti, BMM Hükümeti 1923 bütçesinin yaklaşık üç katı ve millî gelirinin üçte biriydi.
29 Kasım’daki gizli oturumun gündemi de İzmir’deki yağmaydı. Mardin Mebusu İbrahim, mebustan kumandana herkesin yağmalamaya katıldığını duyduğunu belirterek, “İşitiyoruz ki, İzmir’in yağmasına birçok zabitan, ordu kumandanları iştirak etmiştir. Bu vaki midir? Sonra 1. Ordu Kumandanı [Nureddin Paşa] bütün nükut [nakit] ve eşyayı almış, birçoklarını da tevzi etmiştir [dağıtmıştır]. Bu sahih midir? O paralar ne miktardadır? Sonra bir mebus arkadaşlarımız mobilyesiyle beraber evlere girmiş ve şimdiye kadar o evlere tasarruf ediyorlar, bu da doğru mudur? Bunları soruyorum” dedi. İzmir’e girildiğinde mağazaları yağma edenlerin tespit edilmesinin mümkün olmadığına dikkat çeken bakan, yangında her sınıf halkın birer eve girdiğini, oturduğunu ve böylece 5 bin evin işgal edildiğini anlattı. Mehmet Şükrü’nün (Karahisarı Sahip), Nureddin Paşa’nın bombayla banka kasalarını açtırdığını sorması üzerine bakan, makbuzla yazılı olarak 118 bin liraya el konduğunu söyledi. Yangının İzmir’i bitirdiğini vurgulayan Ragıb (Kütahya), binlerce insanın yağmaladığını vurguladı. Bakan Hasan Fehmi, Yahya Galip’in (Kırşehir) ordunun süngüsüyle gedik açtığını ve buradan, ahalinin de memurun da arkasından yürüdüğünü söylediğini hatırlatarak, bu durumda “Ne yapacaktı Maliye Vekili?” diye sordu. Suiistimalin devam ettiğini ve hırsızlığın aleni yapıldığını anlatan Reşat (Saruhan), Millî Savunma Bakanı Kâzım [Özalp] Paşa’nın yaverine ev tahsis edildiğini belirtmesi üzerine bakan Kâzım, “Efendim, muhterem arkadaşımız Reşat Beyin beyanatı arasında benim yaverimin de İzmir’de bir ev işgal ettiğini beyan buyurdular. Ben bu meseleden haberdar oldum. Kordon’da işgal ettikleri binaya hakikaten validesini koymuş ve demiş ki, bu evi ben işgal edeceğim […] Yani kendisi kimsenin haberi olmaksızın orayı işgal etmiş, fakat yine hükümet ve oranın kumandanı benden aldığı emir üzerine benim yaverimi içeriye sokmamıştır” diye cevapladı.[17]
7 Aralık 1922’de yağmanın müzakeresi gündeme gelirse de görüşülmez[18] ve zabıtlarda tartışmakla kalır. Dört yıl sonra 1926’da İzmir’deki yağma hatırlanırsa[19] da gerekli soruşturmanın yapılmadığı anlaşılır. Yağma teşkilatı yani İzmir Harp Ganimet Komisyonu kurulmuşsa, soruşturulur mu?
NOTLAR
[1] ATASE’den aktaran Yrd. Doç Dr. Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi Sırasında Rumeli’nden Türk Göçleri (1912-1913), Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. basım, Ankara-1995, s. 116.
[2] Eşref Kuşçubaşı’ndan aktaran Celâl Bayar, Ben De Yazdım, Millî Mücadeleye Gidiş, Sabah Gazetesi Kitapları, İstanbul-1997, cilt: 5, s. 103-111,116-121, 204.
[3] Yrd. Doç. Dr. Ahmet Halaçoğlu, age, s. 115-117.
[4] Mihail Rodas, Almanya Türkiye’deki Rumları Nasıl Mahvetti, çeviren: Evdokia Veriopulu, Belge Yayınları, İstanbul-2011, s. 98-101, 122, 125-127.
[5] BCA-Katalog, F: 030.18.1.1/K: 1, D: 11, S: 17 ve K: 2, D: 33, S:5 ve K: 3, D: 23, S: 15; BCA-F: 30.18.1.1/K: 3, D: 19, S: 7 ve K: 2, D: 33, S: 18 ve K: 2, D: 35, S: 3, aktaran Cengiz Mutlu, Mütareke Döneminde Rum Nüfus Hareketleri (1918-1922), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2004, s. 281-282, 344, 350, 353; Herkül Millas (derleyen), Göç, Rumlar’ın Anadolu’dan Mecburi Ayrılışı (1919-1923), çeviren: Damla Demirözü, İletişim Yayınları, İstanbul-2001, s. 221-223, 226-229, 243-246, 262-264, 282-283.
[6] Ahmet Demirel (hazırlayan), İsmet İnönü, Defterler (1919-1973), cilt: 1, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul-2001, s. 40-41; Sabahattin Selek (hazırlayan), İsmet İnönü Hatıralar, Bilgi Yayınevi, Ankara-2006, s. 285-286.
[7] Kâzım Özalp, Millî Mücadele, 1919-1922, cilt: 1, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara-1998, s. 237.
[8] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Bateş Atatürk Dizisi, İstanbul-1998, s. 324.
[9] Bilge Umar, İzmir’de Yunanlıların Son Günleri, Bilgi Yayınevi, Ankara-1974, s. 324-326.
[10] Dora Sakayan, Bir Ermeni Doktorun Yaşadıkları Garabet Haçeryan’ın İzmir Güncesi, çeviren: Atilla Tuygan, Belge Yayınları, İstanbul-2005, s. 13-18, 44-45, 54-60, 61-67.
[11] Lozan Barış Konferansı, tutanaklar-belgeler, çeviren: Seha. L. Meray, cilt: 4, Yapı Kredi Yayınları, 2. baskı, İstanbul-2001, s. 151-157.
[12] Lozan Barış Konferansı, tutanaklar-belgeler, cilt: 7, s. 95-96.
[13] İzmir Ticaret Odası, Meclis Karar Defteri I-II, 1922-1930, hazırlayan: Dr. Fikret Yılmaz, İzmir Ticaret Odası, Kültür, Sanat ve Tarih Yayınları-5, İzmir-2008, s. 28, 68.
[14] TBMM ZC, devre: I, cilt: 25, s. 66-82.
[15] TBMM ZC, devre: I, cilt: 25, s. 97-105.
[16] Devlet İstatistik Enstitüsü, İstatistik Göstergeler, 1923-2002, yayın no: 2.790, s. 538, 585.
[17] TBMM GCZ, cilt: 3, s. 1131-1143.
[18] TBMM ZC, devre: I, cilt: 25, s. 240-242.
[19] TBMM ZC, devre: II, cilt: 23, s. 77-78.
Nevzat Onaran Kimdir?
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre muhasebecilik yaptı ve ardından ekonomi muhabiri olarak Özgür Gündem, Evrensel dâhil birçok gazete ve dergide çalıştı. Yakın dönem okumalarını Türk milliyetçiliğinin ekonomi politiğinin analizinde yoğunlaştırdı. 1915-1940 dönemini inceleyen dört kitabı yayımlandı.
1915’te Zohrab dâhil altı Ermeni mebus öldürüldü, biri idam edildi 26 Eylül 2024
Atatürk’ü Ermeni’siz, Rum’suz, Kürt’süz ve Dersim’siz tarihselleştirme 23 Ağustos 2024
Genelkurmay: Kurtarılan Garp’ta Hıristiyanlar sahile sevk ediliyor 24 Haziran 2024
Sasun’da idrar içirilen çocuklardan, Hakkari Belediyesi’nde kayyuma 14 Haziran 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI