10 Ekim tazminat kararları: Devlet katliamın sonunda bizi borçlu çıkartıyor

10 Ekim’in ardından açılan tazminat davalarında verilen kararlar gündemde. Dosyalara ilişkin, “Devletin sorumluluğu mahkeme kararlarıyla örtülmeye çalışılıyor” değerlendirmeleri yapıldı.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA- IŞİD’in, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Garı’nda gerçekleştirdiği ve 103 kişinin vefat ettiği katliamın üzerinden altı yıla yakın zaman geçti. Katliama ilişkin açılan ceza davasında 9 sanık hakkında 101 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilirken, avukatların katliamda sorumluluğu olduğunu belirttiği kamu görevlilerinin hiçbiri hakkında ceza verilmedi.

Katliamın ardından ölenlerin yakınları ve yaralananlar tarafından İçişleri Bakanlığı’na ve Ankara Valiliği’ne karşı idare mahkemelerinde davalar açıldı. Ankara 12’inci İdare Mahkemesi’nin istisna iki kararı dışında idare mahkemeleri, mağdur avukatlarının talep ve iddialarını değerlendirmeden kamunun sorumluluğu olmadığını belirterek “sosyal risk” çerçevesinde farklı tutarlarda maddi ve manevi tazminat kararları verdi. Katliama ilişkin verilen tazminat kararı dosyalarını inceleyen Danıştay 10’uncu İdari Dava Dairesi ise, "Katliamın gerçekleşmesinde idarenin herhangi bir hizmet kusurunun olmadığını" belirterek tazminat tutarlarını düşürdü.

‘MAHKEMELER SANKİ BİZ HİÇBİR ŞEY DEMEMİŞİZ GİBİ KARARLAR VERDİLER’

Son olarak gazeteci Mesut Hasan Benli, 10 Ekim Ankara Katliamı'nda yaşamını yitiren 9 yaşındaki Veysel ile babası İbrahim Atılğan’ın Danıştay’daki dosyasını gündeme getirdi. Danıştay, Veysel ve İbrahim Atılğan için idare mahkemesinin ödenmesine hükmettiği 1 milyon liralık tazminat kararını bozdu ve kamunun sorumluluğunun olmadığını belirtti.

10 Ekim Katliamı Davası Avukat Komisyonu üyelerinden edinilen bilgiye göre, Atılğan ailesinin başvurusu gibi Danıştay tarafından bozulan ve katliamda kamunun sorumluluğunun olmadığının savunulduğu dosya sayısı şu an 10’a yakın. Aynı daire tarafından incelenen farklı dosyalarda da benzer kararların çıkması bekleniyor.

İdare mahkemelerine kamunun sorumluluğu olduğunu belirterek açtıkları tazminat davalarının büyük çoğunluğunda, bu sorumluluğa dair hiçbir tartışmanın ve talebin karşılanmadan kararlar verildiğini belirten 10 Ekim Katliamı Davası Avukat Komisyonu’ndan Sevinç Hocaoğulları, “Mahkemeler sanki biz hiçbir şey dememişiz gibi kararlar verdiler” dedi.

İdare mahkemelerinin verdiği kararları, Bölge İdare Mahkemeleri’ne taşıdıklarını ve “kusur tartışması” yaptıklarını belirten Hocaoğulları bu sürece ilişkin, "Bölge İdare Mahkemeleri, bizim kusur yönünden itirazlarımıza dair tek bir cümle demeden kararları onayladı. Bazı dosyalarda manevi tazminatları ölümlerde de yararlanmalarda da aşağıya çekti" ifadelerini kullandı.

‘İÇİŞLERİ BAKANLIĞI TARAFLI DEĞİL Mİ?’

Katliama ilişkin verilen tazminat kararı dosyalarının tamamının Danıştay 10’uncu İdari Dava Dairesi’nce incelendiğini belirten Hocaoğulları, Danıştay’ın verdiği kararlarla katliamda kamunun sorumluluğunu yok saydığını söyledi. Katliama ilişkin Türk Tabipleri Birliği’nin hazırladığı raporu mahkemeye sunduklarını, 10 Ekim mitingini düzenleyen kurumlar arasında yer aldığı için bu raporun kabul edilmediğini belirten Hocaoğulları şöyle sözlerini sürdürdü:

“İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliği, ‘Biz önlemleri aldık' diyor. Bu bir iddia. Biz de TTB’nin, bakanlığın verilerinin gerçek olmadığını tespit ettiği raporunu sunduk. Şimdi Danıştay “taraflısın” diyor. Peki İçişleri Bakanlığı taraflı değil mi? Zaten davalı taraf, yani karşı taraf. Danıştay kusur değerlendirmesini çok kötü yapmış oldu."

‘MAHKEMELER CEZA DAVALARINDA KUSURU OLANLARI KAYIRIYOR, BU İDARİ YARGILAMALARA DA YANSIYOR’

Danıştay tarafından bozulan kararların Bölge İdare Mahkemeleri’ne gittiğini ve bunlara karşı beyanlarda bulunduklarını, onanan kararlar için ise Anayasa Mahkemesi’nde dava açtıklarını belirten Hocaoğulları’na göre bu kararlar, yargının 10 Ekim Katliamı’na yaklaşımını gösteriyor. Katliama ilişkin ceza yargılamalarıyla idari davaların paralellik taşıdığını ve kamunun cezasız bırakılmasının ortak nokta olduğunu belirten Hocaoğulları şunları söyledi:

“10 Ekim Katliamı'na ilişkin savcılar ve ceza mahkemeleri, ‘Devletin, herhangi bir kamu kurumunun, bir gaz atan memurun bile hiçbir kusuru yoktur’ diyordu. Benzer bir yaklaşımı idare mahkemesi de gösteriyor. Hatta bu amaca hizmet edecek şekilde de soruşturmaların takipsiz bırakıldığını da söyleyebiliriz. İdare mahkemeleri, ‘Hiçbir polis soruşturulmamış, sorduk hiçbir kişi hakkında dava açılmamış’ diyor. Niye açılmamış? Çünkü cezasızlık politikası var. Görevlerini ihmal edenler, katliamın gerçekleşmesine yol verenler korunuyor. Biz de idari davalarda, ‘Kusurunuz var’ dediğimizde ‘Hani kusur’ diyorlar ve kusuru gizliyorlar. Savcılıklar ve mahkemeler ceza davalarında kusuru olanları kayırıyor, bunun etkisi idari yargılamalara da yansıyor. Kişiler katliam nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararları da tazmin edemiyorlar. Çünkü hizmet kusurunu gerçekleştirenler cezasız bırakılmış. Ceza davalarında yaşadığımız şeyin benzerini idare de yaşıyoruz. “

‘DEVLETİN SORUMLULUĞU YOKTUR’ GEREKÇESİNİ HUKUKİ VE AHLAKİ BULMUYORUZ’

İdare mahkemelerinin ve Danıştay’ın verdiği kararları değerlendiren 10 Ekim Barış Derneği Başkanı Avukat Mehtap Sakinci Coşgun’a göre ortaya çıkan durum gelinen konjonktürün yansıması.

Pek çok ailenin katliamın ardından tazminat davalarının açılmasını istemediğini, “Bizim derdimiz para mı neden dava açıyoruz” ifadelerini kullandığını söyleyen Coşgun, “Dernek olarak ailelere, ‘Biz bir mahkeme kararında devlet kusurunun belgelenmesini istiyoruz’ demiştik. Şu an alınan onca skandal karara rağmen devletin kusurlu olduğunu görmeye ihtiyacımız var. Bu bir maddi gerçek ve bunun somut bir şekilde adli mercilerce de tecelli etmesini bekliyoruz” dedi.

Katliamın Ankara’nın göbeğinde iki IŞİD’li tarafından ellerini kollarını sallayarak ve göz göre göre gerçekleştiğini söyleyen Coşgun, “Bu kadar kolay işlenebilen bir katliam sonrasında hala ‘devletin kusuru yoktur, devletin sorumluluğu yoktur’ gerekçesini hukuki bilmiyoruz ama ahlaki de bulmuyoruz. Bu kadar zaman geçtikten sonra zaten devede kulak kalacak bir tazminat tutarlarını da hiç verilmemesi gibi bir algı ve yaklaşım bizim mantığımızı ve aklımızı zorluyor” ifadelerini kullandı.

‘DEVLETİN SORUMLULUĞU MAHKEME KARARLARIYLA ÖRTÜLMEYE ÇALIŞILIYOR’

Katliamda vefat eden Veysel ve İbrahim Atılğan ailesinin dosyasında ilk derece mahkemesinin “hizmet kusuru var” kararı verdiğini, istinaf mahkemesinin ise “hizmet kusuru yoktur ama sosyal risk sorumluluğu” vardır dediğini, Danıştay’ın ise “ortada hiçbir kusur yoktur” diyebildiğini belirten Coşgun, mahkemeler arasında farklı kararlar verilmesine tepki gösterdi ve sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:

“Deyim yerindeyse, biz şu an dava açtık diye devlete para ödeyeceğiz. Dava açtık diye vekalet ücreti, yargılama giderleri ödeyeceğiz. Devlet katliamın sonunda bizi borçlu çıkartıyor. Biz nasıl öfkelenmeyelim? Bırakın avukat tepkisini bir vatandaş olarak biz nasıl bu süreçte ‘el insaf’ demeyelim? Biz idare mahkemelerindeki duruşmalarda amacımızın maddiyat olmadığını ifade etmeye çalıştık. Karşı tarafın savı her zaman, ‘Para almak için kendinizi bile öldürtürsünüz’ gibi bir mantığa doğru ilerliyordu. Bu gerçek değil. Gerçek olan şey, devletin kusurlu olduğu gerçeğinin bir şekilde mahkeme kararlarıyla üstünün kapatılmak istenmesi. Buna sonuna kadar karşı durmaya devam edeceğiz. “