YAZARLAR

Faşizm cenazeyi mezardan çıkarttırır, üstüne bir de özür bekler

Aysel Tuğluk dün 9 aydır tutuklu bulunduğu Kandıra Cezaevi’nden jandarmalar eşliğinde Ankara’ya getirildi annesinin cenazesi için. Sonrası… Sonrası malum. Batıkent Cemevi’nden İncek Mezarlığı’na gidiş ve orada ırkçı faşist güruhun saldırısı…

Yer: Ankara İncek Mezarlığı… Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk, o mezarlığa bakıp “Beni buraya, evimin yakınına gömün” demiş. Vasiyeti gereği oraya gömmek istedi Aysel Tuğluk annesini. Üç beş ırkçı faşist geldi önce. “Kürt’ü, Alevi’yi, Ermeni’yi buraya gömdürtmeyiz!” dediler. Bir otobüs dolusu polis izlemekle yetindi. Sayıları arttıkça arttı. 3 buçuk saatin sonunda sayıları 100’ü buldu. “Gömdürtmeyiz, gömerseniz çıkartır parçalarız!” dediler. O mezarlıkta bu kötülüğe tanık olanlar yaşadıklarını anlatırken bile utanıyordu sanki. En barbarca sözleri ağızlarına almak bile istemiyorlardı.

Irkçı faşist grubun saldırısı üzerine Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesini toprağa verdikten yarım saat sonra mezardan çıkartmak zorunda kalan HDP’li bir gençle konuştum. Sesi anlatamayacak kadar yorgundu. “Gömerseniz çıkartır parçalarız!” sözlerini duymuş biri nasıl olabilirdi ki! Kalbinin, sesinden daha da yorgun olduğunu hissedebiliyordum. “Abla saatlerdir ha saldırdılar ha saldıracaklar diye beklerken bir de annenin mezarını açıp kadıncağızı gömdüğümüz yerden çıkarttık… Çok kötüydü abla. Evime gece yarısı ancak dönebildim ve şimdi sosyal medyaya baktım da, ‘vicdan’, ‘ahlak’ diye bağıranlar, isyan edenler var ya, hiçbiri yoktu o mezarlıkta. Bu isyan edenlerin yüzde biri orada olsaydı bunlar yaşanmazdı. Hatun Annenin mezarını açıp cenazeyi çıkartıp Dersim’e göndermek zorunda kalmazdık!” Demek ki neymiş, zor zamanlarda yan yana durmak, kötü zamanlarda dayanışmak böyle hayati önem taşıyormuş. Bugün ona yarın sana! Ve gittikçe barbarlaşıyorlar.

HDP Genel Başkan yardımcısı iken 28 Aralık 2016’da tutuklanan ve o günden beri cezaevinde tutulan Aysel Tuğluk yaşlı ve hasta annesiyle yaşıyordu. O mahpus olunca 78 yaşındaki anneye bir bakıcı bulundu. Hatun Anne kızının çıkacağı günü iple çekiyordu. Aysel Tuğluk’un 7 Temmuz’da, Ankara 17’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmasına annesi Hatun Tuğluk da gelmişti. Tekerlekli sandalyedeydi. Öyle zor nefes alıyor, sesi öyle zor duyuluyordu ki! Mahkeme başkanı, avukatların yanında davayı izleyen, kızını yakından görmek için çırpınan ve salonda yaşanan gerilim üzerine bir şeyler söylemek isteyen o anneye “Teyzecim bir sus ya!” dedi, diyebildi. Duruşma başlarken kulağına eğilip “Görebildiniz mi Aysel Hanım’ı?” diye sorduğumda “Kızımı almaya geldim” demişti. Alamadan gitti…

O duruşma sırasında Aysel Tuğluk’un, annesine yakın olmak için Kocaeli Kandıra F Tipi Cezaevi’nden Ankara’ya naklini isteyeceğini duymuştum. Belli ki o nakil gerçekleşmemiş. Tuğluk dün 9 aydır tutuklu bulunduğu Kandıra Cezaevi’nden jandarmalar eşliğinde Ankara’ya getirildi annesinin cenazesi için. Sonrası… Sonrası malum. Batıkent Cemevi’nden İncek Mezarlığı’na gidiş ve orada ırkçı faşist güruhun saldırısı…

"Kürt, Alevi ve Ermeni’yi buraya gömdürtmeyiz" diyor bir grup. Bu barbarlık 3 buçuk saat sürüyor. Linç edilme tehlikesi altında bekliyor cenaze sahipleri. O sırada ne gelen var ne giden. Definden yarım saat sonra ailenin kararıyla mezar açılıyor ve Dersim’e doğru yola çıkılıyor. Tam o sırada İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun arabası kalabalığın önüne çıkıyor ve "Ben gömdüreceğim o cenazeyi, dönün" diyor. O saatten sora gömülür mü cenaze tekrar o mezara? Gömülmez! Aile de “İki dünya bir araya gelse buraya gömmeyiz artık” diyor. Gömülse de orada Hatun Anne’nin mezarına her türlü fenalığın yapılabileceğini biliyorlar.

Partili bir ismin yaptığı yorum aslında başka söze gerek bırakmıyor. “Ne zaman nereye gömüleceğinize de ben karar veririm tavrı bu! İyi niyetli olsalardı 3 saati aşkın süre oraya polis takviyesi gönderirlerdi.”

Sahi OHAL’in en ağır hissedildiği Ankara’da iktidara muhalif grupların toplaşmasına izin verilmezken, polis Yüksel Caddesi’ndeki “işimi geri istiyorum” eylemcilerinin üzerine leblebi gibi plastik mermi atarken ve her gün insanları gaza boğarken bu faşist güruha ne yapılıyor? Hiçbir şey. Cenazeye katılanlar, saldırganların polislere adıyla hitap ettiğini, selamlaştığını anlatıyorlar.

Hatun Anne’nin cenazesi Dersim’e yola çıktıktan sonra açıklama yaptı Ankara Valiliği, ırkçı saldırıya “sataşma olayı” diyerek… Mithat Sancar da sosyal medya hesabından, “ ‘Hassas vatandaşların masum tepkisi’ gibi bir şey yani…” dedi haklı olarak.

O “hassas vatandaşlar” değil miydi 7 Haziran 2015 seçimi öncesi ve sonrası HDP binalarına, HDP’lilere saldıran, linç girişimlerinde bulunan. O suçlar cezasız kaldığı için bugün bu barbarlığa cüret edilebiliyor.

Nitekim HDP de açıklamasında, “Düşmanlık ektiğinizde barbarlık biçersiniz” dedi. Olaydan saatler sonra bir daha konuştuğumuz Mithat Hoca “Linç kültürünü besleyen köklü dil. Linç bir iktidar tekniği, bir yönetim aracı olagelmiştir bu ülkede. Hiçbir linç teşebbüsü, iktidarın teşviki, onayı ve koruması olmadan gerçekleşmez” diye anlattı. Kaçıncı kez anlatıyor bunu acaba?

Kürt’e, Alevi’ye, Ermeni’ye, Sünni-Türk-erkek olmayan kimseye yaşama şansı tanınmayan “yeni Türkiye”de birileri aman bu iktidar gitsin de yeni parti kuracak olanlar gelsin, kim gelirse gelsin diyor. Zannediyorlar ki bu kin, bu nefret bitecek.

Böyle düşünenlere, Yeniçağ yazarı Yavuz Selim Demirbağ’ın, Hacı Bektaş’a, yanına Ökkeş Şendiller’i de alarak giden Meral Akşener’i anlatan yazısından bir bölüm aktaralım. 5 Haziran 2016 tarihli yazıda şöyle diyor Demirbağ, “Ve Hünkâr'ın huzuruna çıkmak için Hacı Bektaş ilçesindeyiz. Kahramanmaraşlı dost Ahmet Dokumacı, Ökkeş Şendiller ve diğer ülkücülerle Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi'ni ziyaret ettik. Türkiye'nin çeşitli illerinden huzura çıkmak için binlerce can gelmiş. Başta esnaf ve ziyarete gelen alevi vatandaşlarımızın hoş görüsünü, Meral Akşener'i karşılamak için heyecanlarını anlatmak mümkün değil.” İşte bu oksimoron. Maraş katliamı sanığını Hacı Bektaş’a götürmek…

Faşizm cenazeyi mezardan çıkarttırır, tekrar gömdürmeye cevaz verir, üstüne bir de teşekkür bekler. Bu yaşanana “barbarlık” diyenler, bir arada, yan yana olmadığı sürece.