YAZARLAR

Olağan şüpheliler 2: Görevini yerine getirmeyenler

Birazdan okuyacaklarınız ne derin bir analiz, ne de akademik bir çalışma. Dünden kaldığım yerden spordaki şiddet sorununu kimin, kimlerin çözemediğini, çözmek için çaba göstermediğini ve hatta kimsenin çözmeye niyeti olmadığı gibi, sorumluluk da almadığını tek tek yazmaya devam.

Dünkü yazıda Arda Turan'ın Milli Takım'a dönüşünün altında yatan mesajı ve Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak'ın söylediklerini incelemiştim. Bugün sırada İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören var.

SOYLU GÖREVİNİ İHMAL ETTİĞİNİ İTİRAF EDİYOR

Cuma günkü toplantı sonrası İçişleri Bakanı Süleyman Soylu sözlerine bizimle sevindirici bir haber paylaşarak başlayacağını söyledi.

Söylediğine göre 2016-2017 sezonunda 2015-2016 sezonuna göre gerek olaylar açısından gerekse olaylara karışanlar açısından bir azalma söz konusuymuş. Açık söylemem gerekirse iki sezonun şiddet olaylarının sayısını oturup henüz karşılaştırma fırsatım olmadı. Fakat esas soru şu: Spor alanlarında yaşanan olayların sayısal olarak azalması, vukuatların az ama nitelik olarak şiddetli olmasından daha kabul edilebilir bir şey mi? 2015 yılında Fenerbahçe otobüsüne silahlı saldırı gerçekleştirildi, faili belli değil. Amed Sportif takımının son iki sezonda yönetici, taraftar, futbolcu olarak spor alanlarında başlarına gelenleri sayarsak işin içinden çıkamıyoruz. Saymaya kalkarsak da sayıların birbirine ne kadar yakın olduğunu göreceğimize şüpheniz olmasın. Fakat nitelik açısından sadece son iki ay içinde oynanan üç maçta yaşananlar kabul edilebilinecek düzeyde değil. 20 tane küçük çaplı, yani çakmak, bozuk para, atma ile sonuçlanan olayı mı, yoksa üç maçta yaşanan maytap şovlarla son ikisinde yaşanan sahaya girip bıçak çekme olayları mı daha tehlikeli şiddetin spor alanlarında varlığı açısından? "Sahaya girip bıçak çekeceğinize futbolcuya bozuk para atın" demiyorum, bunu normalleştirmiyorum. Burada eleştirdiğim şey Bakan Soylu'nun şiddet içerikli olaylara sayısal olarak yaklaşımı. Şiddet içerikli olan her olay eşit ehemmiyetle çözülmelidir, ki artık bozuk para değil, stadyumdan koparılan taşlar fırlatılıyor futbolculara (bknz. Nisan 2016 Trabzonspor - Fenerbahçe maçı Volkan Demirel'e atılan taş).

Bakan Soylu'nun "özellikle bir tedbir daha" diyerek alınacağını söylediği önlem, taraftarların deplasman yolculuklarının sürecinde güvenlik kuvvetleri tarafından kendi şehirlerinden çıkışlarından itibaren kontrol edilmeleri. Buradan anlaşılacağı üzere Bakan Soylu, 6222'yi daha dün toplantıda okumuş. Zira 6222'nin 'Amaç' başlığı altındaki ilk maddesinde, "Bu Kanunun amacı; müsabaka öncesinde, esnasında veya sonrasında spor alanları ile bunların çevresinde, taraftarların sürekli veya geçici olarak gruplar halinde bulundukları yerlerde veya müsabakanın yapılacağı yere gidiş ve geliş güzergâhlarında şiddet ve düzensizliğin önlenmesidir." yazıyor. Aynı yasada spor alanlarına sokulması yasak maddeler başlığının altındaki 12'nci maddenin 3'üncü fıkrasında "Spor müsabakası öncesinde, esnasında ve sonrasında spor alanının çevresinde ve müsabakanın yapılacağı yer gidiş ve geliş güzergâhında, taraftarların üzeri ve eşyası 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nun önleme aramasına ilişkin hükümlerine göre aranabilir." de yazıyor. Yani Bakan Soylu'nun söylediği şeyler yeni alınmış kararlar değil. Ama bunu böyleymiş gibi sunuyor. Yani toplumda, medyada futboldaki şiddet olaylarına karşı oluşan gazı alıyor. Ve fakat kendi ağzıyla kendi görevini yapmadığının da itirafıdır bu. Deplasman yollarında elinde bıçak, kama vesaire gibi kesici, yaralayıcı aletler bulundurarak pozlar veren Konyaspor taraftarlarını denetlemedikleri apaçık ortada. Bu konuda gerekli önlemleri almadıkları da apaçık ortada. Bugünden sonra uygulayacaklarının garantisini neye dayanarak verebilecekler merak ediyorum.

ZEKİ MÜREN DE BİZİ GÖRECEK Mİ?

Süleyman Soylu'nun sözlerinin arasında çok güzel olan bir kısım daha vardı. Gerçekten kendisini ayakta alkışlatacak cinsten bir cümleydi bu: "Valilerimiz forma giymeyecekler. Emniyet Müdürlerimiz forma giymeyecekler. Belediye Başkanlarımız forma giymeyecekler." Peki ya Cumhurbaşkanımız? O da forma giymeyecek mi? Çıkaracak mı Başakşehir formasını üzerinden? Ya da Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Osmanlıspor'un Onursal Başkanı Melih Gökçek çıkaracak mı formasını? Bakan Soylu'nun temennileri o kadar rüyakâr ki her biri bende Zeki Müren de bizi görecekmiş mutluluğunu yaratıyor.

İtiraf sitesindeki yazıları tek tek okumaya dönen, mevcut ülke futbolu ve siyasetinin gerçekleriyle birbirini tutmayan, hiçbir zaman da gerçekleşmeyecek temenniler barındıran ve söylenilenlerin ardından istifalar edilmesini gerektiren açıklamalar sırasında sessiz kalan Yıldırım Demirören, sessizliğini yazının girişinde de belirttiğim gibi, A Spor'da Serkan Korkmaz'ın sunduğu ama A Spor'un deplasmanda olduğu programda bozdu. Sohbet Riva'da TFF Merkezi'nde olunca TFF güç kalkanını medya üzerinde biraz daha hissettirmiş olacak ki Serkan Korkmaz oldukça pasif sorular sordu. Ben onun soramadıklarını ve söyleyemediklerini aşağıda sıralamaya çalışacağım.

MUZ KABUĞU PİSTİ

Genel olarak Yıldırım Demirören müthiş bir iktidar ağzıyla konuştu bir saati aşan söyleşi boyunca. Ve yine hiçbir konunun sorumluluğunu üstlenmedi. Sorulabilen zor sorulara verdiği her cevapta muz kabuğuna basmadan yürümeye çalıştı ve fakat muz kabuklarının da hepsine bastı ve her seferinde yere düştü. Hatta kendi başkanlık sürecinde kendisinin teklifi ve yönetim kurulu onayı ile seçilen kurulun verdiği kararlardan federasyon yönetiminin yakından uzaktan alakası olmadığını da iddia etti. Bakalım Demirören neler demiş?

İlk olarak Süper Kupa konusundan başladı tabii ki. Süper Kupa maçı hakkında söylediği ilk şey şuydu: "Güvenlik Federasyonun görevi değil" dedi. Hemen açıp TFF'nin sitesinden Süper Kupa Statüsüne baktım. (Buyurun siz de buradan bakın) Madde 13 - Güvenlik başlığı altında "Müsabaka güvenlik organizasyonunu TFF yapar" yazıyor. Serkan Korkmaz anladığım kadarıyla Süper Kupa statüsünün bu maddesinden habersiz. Haydi diyelim o habersiz, Yıldırım Demirören de mi habersiz? Ya da kimi kandırmaya çalışıyor acaba? Süper Kupa maçında yaşanan güvenlik zafiyetinden ben mi sorumluyum? Stadyumun seçilmesi konusu da aynı statüde yer alan cümleye göre "Müsabaka TFF tarafından belirlenen tarafsız bir sahada tek maç olarak oynanır" TFF tarafından seçiliyorsa, maç neden e-bilet turnikelerinin olup olmadığı şaibeli bir stadyumda yapıldı? Bu stadyum seçimi bile güvenlik zafiyeti değil midir?

E-BİLET OLMASA DA OLUYORMUŞ!

Süper Kupa maçında e-bilet uygulanmamasına dair soruya da cevap verirken aslında e-bilet denen şeye de ihtiyaç olmadığını kendisi itiraf etti şu sözlerle: "Bu maçta kestiğimiz biletler zaten TC kimliğine göre kesilen biletler. Yani e-bilet olmuş olmamış mühim değil. Bulunabilen kişiler bundan bulundu. Demek ki biz Federasyon olarak zaten tüm görevlerimizi yapmışız." Yani gerektiğinde sadece kimlik bilgilerine bakarak stadyumlarda güvenliği sağlayabiliyorlarmış ki bu maçta da "E-bilet olsa ne olur, olmasa ne olur kimlik numaraları bizde nasılsa" diyerek güvenliği sağlayabileceklerini düşünmüş olmalılar. Ve fakat geliyoruz e-biletin zırt-bilet olduğu yere: Madem "Passolig olmadan da güvenlik ve kimin ne yaptığını çözebilmek için kimlik bilgileri yeterli" diye savunma yapabiliyor Sayın Demirören neden Passolig, kanunla getirildi? Çalık grubu zengin olsun diye mi acaba?

SAHAYA BEN Mİ GİRDİM?

Taraftarlardan geldiği için olsa gerek mantıklı nadide sorulardan birini yöneltiyor Korkmaz. Taraftarların sorusu şu yönde: "Ben gitmediğim bir maçtan dolayı, parasını ödediğim maçı izleyemeyerek cezalandırılıyorum. Neden?" Demirören yine çok dahiyane bir kıvraklıkla cevap verdi: "Bu olayları çıkaranları emniyetimiz yakaladı. İsimleri belli. Bu kişiler o kişilere dava açsın."

Demirören, kıvrak bir zeka unsuru gibi verdiği cevap ile karşısındakinin belini kırdığını, konudan sıyrıldığını düşünerek verdi bu cevabı. Fakat bir kez daha o muz kabuğuna basıp yere düştüğünün farkında değildi. 6222 sadece elektronik bilet yasası değil. Şiddeti icra eden taraftarın bireysel cezaya mahkum edilmesi ve daha önce uygulanan saha kapatma cezasından dolayı şiddetle alakası olmayan taraftarların mağdur edilmemesi bu yasanın dahilinde. Yani aslında saha kapatma cezası vermek yerine sahaya giren taraftarlar tek tek cezalandırılmalı. Az önce Demirören, kimlik numaraları belli taraftarların bu sayede bulunabildiğini söylerken, neden o kişilerin elektronik biletlerini sonraki maçlar için dondurmayı tercih etmiyor? Niye bunu uygulayamıyor madem sadece kimlik numarası her şeye yetiyorsa ve bu kişiler zaten çoktan emniyette ifadesi alınmış kişilerse? Her şey ortada ve burada yasayı uygulatamayan TFF Başkanı Demirören ve gerekli kurumlar iken, yani aslında mağdur taraftarların dava etmesi gereken kişiler bizatihi yöneticilerken topu başkasına atmaya çalışıyor Demirören? Hani biraz daha zorlasa, "Sahaya ben mi girdim, o girdi ona kızın!" diyecek. "Bireysel cezalar uygulansın diye 6222 var ama uygulayamıyoruz" diyemiyor her şeyi kendisi itiraf ederken.

FETÖ'YLE MÜCADELE EDİYORLARMIŞ

Yaşananların provokasyon olup olmadığı konusu açıldığında da, sanki biri tembihlemişçesine, cümlelerinde arada bir FETÖ geçirmek için zorlarcasına yaşanan bu şiddet olaylarını da "FETÖ'yle kavga ediyoruz, bu teröristlerle kavga ederken bu oyunlara gelip ülkemize zarar verecek hallere gelmememiz lazım. Bu provokatörlerin amacı huzuru bozmak. Alet olanlar var alet olmasınlar." sözleriyle konuyu FETÖ'ye bağlıyor.

Son üç resmi TFF maçının ikisinde yaşanan büyük şiddet olaylarının baş kahramanı, milli takıma müthiş ev sahipliği yapan Konya taraftarlarından mı bahsediyor acaba Sayın Demirören? Ya da haksız yere işlerinden olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın açlık grevine selam duran pankartı açan taraftarları mı ima etti anlayamadım. Konya'daki Milli Maç öncesinde 10 Ekim 2015'te Ankara'daki patlamada hayatını yitirenleri anmak için yapılan saygı duruşunu ıslıklayanlar mıydı yoksa provokatör? Yoksa Quaresma FETÖ'nün Portekiz İmamı'ydı da Kelebek'i kendisi mi sokmuştu sahanın içine maçı provoke etmek için? Acaba kimden bahsediyordu...

BU ANALİZ DEĞİL HER ŞEY ORTADA

Futbolu yönetenlerin önlerindeki yasayı nasıl uygulayamadıklarının, uygulamaktan nasıl da bilinçli şekilde kendilerini alıkoyduklarının, nasıl da suçu sürekli başkasına attıklarının söylemsel analizini okudunuz demeyeceğim. Aslında ortada çok da akademik bir analiz yok saygıdeğer okuyucu. Yasa ortada, Süper Kupa statüsü ortada, yönetenlerin söyledikleri ortada. Hepsini bir araya getirince ortaya çıkan bu. Açın siz de okuyun gerçekten zor değil. Yeni futbol sezonu açılırken aklınızın bir köşesinde bulunsun bunların hepsi ki yaşanan ve yaşanacak tüm şiddet olaylarının olağan şüphelileri hakkında daha iyi sonuçlara varabilin.

Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/04/20110414-6.htm

Süper kupa statüsü: http://www.tff.org/Resources/TFF/Documents/0000002015/Statuler/Super-Kupa-Musabakasi-Statusu.pdf


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.