YAZARLAR

Kim bu davanın sanığı!

15 Temmuz darbe girişiminin en önemli davalarından Akıncı Hava Üssü davası başladı. Davada, darbe gecesi Akıncı Üssü'nde bulunan ve 'kurmay albayların imamı' olmakla suçlanan Hakan Çiçek, "Ben bu davanın sanığı değil mağduruyum" dedi.

15 Temmuz darbe girişiminin en kritik davalarından Akıncı Hava Üssü Davası başladı. Dava kritik çünkü sonradan ismi Mürted olarak değiştirilen Akıncı Üssü, 250 kişinin ölümüne yol açan darbe girişiminin Ankara’daki komuta merkezi. Dava kritik çünkü Akıncı Üssü’nden verilen talimatlarla F 16’lar Meclis’i bombalandı. Dava kritik çünkü, “Kızılay’da cam kalmayacak, kırın hepsini” talimatıyla yapılan alçak uçuşlarda bir kent nüfusuna travması yıllarca giderilemeyecek korku dolu saatler yaşatıldı.

15 Temmuz gecesi helikopterden açılan ateşle insanların hayatını kaybettiği, F-16 ile bombalanan Meclis’te birçok kişinin yaralandığı olaylara şahitlik etmiş bir gazeteci olarak Sincan’da görülen dava benim için herhangi bir dava değildi. Gazeteci kimliğimin yanı sıra 15 Temmuz gecesinin canlı tanıklarından biri ve mağduru olarak da davanın görüldüğü Sincan’ın yolunu tuttum.

5 'sivil imam'ın da içinde bulunduğu büyük kısmı askerlerden oluşan 486 sanıklı davanın ilk duruşmasına ilgi büyüktü. Ben izlemedim ama AK Parti MYK üyelerinden CHP yöneticilerine çok sayıda siyasetçi, darbe gecesi yakınlarını kaybedenler başta olmak üzere yüzlerce vatandaş mahkeme salonundaydı. Sanıkların duruşma salonuna getirilişi, vatandaşların sanıklara tek kıyafet talep eden gösterileri, sanıklara atılan idam iplerini neredeyse tüm gün yayın yapan televizyonlardan canlı izledik.

DAVA İÇİN KURULAN ÇADIRLAR SESSİZLİĞE GÖMÜLMÜŞ

Davanın 3'üncü gününde ise bunların hiçbiri yoktu. Başta Ankara Büyükşehir Belediyesi olmak üzere Sincan ve Keçiören Belediyelerinin davayı takip edecekler için kurduğu çadırlar sessizliğe gömülmüş, televizyonların ilgisi azalmış, dava neredeyse son 6 aylık mesailerini bu duruşma salonunda geçirmeye başlayan yargı muhabirlerine kalmıştı.

Yargı muhabiri olmadığım için “cehaletime sığınarak” buraya şu notu düşmek istiyorum. Akıncı Üssü gibi önemli birçok davanın görüldüğü duruşma salonu Türkiye’nin en büyük cezaevlerinden biri olan Sincan Cezaevi Kampüsü içinde yer alıyor. Cezaevi sınırları içerisinde kurulan bir salonda yargılama yapmanın ne kadar sağlıklı olduğunu düşünmeden edemiyorum. Duruşma salonunun hemen yanı başında, Sincan Cezaevi giriş kapısına asılmış, “15 Temmuz kahramanlarını millete emanet edin, hainlerini bize teslim edin” pankartını da aynı duyarlılıkla not ediyorum.

Ankara Adliyesi’nde kimi davaları izlemiş bir gazeteci olarak Sincan’daki duruşma salonuna girişin daha kontrollü olduğunu öncelikle belirtelim. Aynı anda Kara Kuvvetleri Komutanlığı davasının da görüldüğü duruşma salonuna tek tek kayıt alınarak ve aranarak giriş yapabiliyorsunuz. 4 bilgisayarın başında 4 memur kayıt alıyor. Avukatlar ve basın mensupları bir yerde, şehit-gazi müştekiler bir yerde izleyiciler bir başka yerde kayıt yaptırıyor. Ardından kimlikler verildikten sonra alınan kartlarla duruşma salonuna giriş yapılabiliyor.

SANIKLARI GÖRMEK MÜMKÜN DEĞİL

Basın için verilen kartı takıp bugüne kadar gördüğüm en büyük duruşma salonuna giriş yapıyorum. Meclis’in bombalanması emrini verenler ve bu emri uygulayan pilotların gözünün içine bakma isteğim hayal oluyor. Sanıkları jandarmanın ördüğü etten duvar arasında görmek mümkün değil. Salon içerisinde güvenliği sağlayan polislerin uyarısıyla ancak basın için ayrılan en arkadaki bölüme geçebiliyorum. “Sanıkların gözünün içine bakma” isteği de ancak savunma yapan sanığın dev ekranlara yansıtılan görüntüsüyle tek taraflı mümkün oluyor.

486 kişinin yargılandığı davada sanıkların oturtulduğu orta bölüm büyük ölçüde dolu. Müştekilerin, avukatların bulunduğu yer, izleyici sıraları ise yarı yarıya boş. Basın bölümü de farklı sayılmaz. Yaklaşık 50 kişilik bölümde ancak 15 basın mensubu oturuyor.

Dava büyük, yargılaması da uzun olacak. 3'üncü gün ama daha 2'nci sanık savunma yapıyor. İddianameye göre 4'üncü sanık. 'Kurmay albayların imamı' olmakla suçlanıyor. Darbe gecesi Akıncı Üssü’nde olduğu görüntülerle ve ifadesiyle sabit olan Hakan Çiçek uzun bir savunma yapıyor, sorulara da teferruatlı yanıtlar veriyor. Akıncı Üssü’nde bulunması, telefonunun darbe girişiminden önceki bir hafta boyunca kapalı olması, Bylock suçlaması, eşi ve akrabalarının Bank Asya’ya yüklü miktarlarda para yatırması gibi birçok iddiaya verecek birçok yanıtı var. Suçlamaları reddederken “Ben bu davanın sanığı değil mağduruyum” diye sesleniyor. Sadece “iyi bir insan” değil iş adamı olarak sağladığı istihdam olanakları ile “faydalı bir insan” olduğunu anlatıyor. Subayların çocuklarını okutmak amacıyla açıldığı iddia edilen ve gizli FETO okulu olarak nitelendirilen okulunun “Atatürkçü” bilinmesiyle övünüyor. Okulunun kapatılması nedeniyle mağdur olan öğrencilerin acısını paylaşıyor, “Buradaki mücadelem sadece kendim için değil onların hayatı için de” diyor.

BOZDAĞ'IN YEĞENİNİ DE SAYIYOR

Çiçek’in savunması ilginç. İyi çalışıldığı her halinden belli. İddianamedeki tüm boşluklardan yararlanıyor. Okullarında eğitim görenleri sayarken bugün Başbakan Yardımcısı olan eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın öz yeğeninin de okulunda eğitim gördüğünü anlatıyor, “kumpas mağduru” askerlerin çocuklarına burs verdiğinden bahsediyor. Darbenin bir numaralı asker sanıklarından Akın Öztürk’ün torunu da Çiçek’in okulunda eğitim görenlerden.

Zarar görmüş bir iş adamı, yatırımcı portresi çizen Çiçek’in anlattıkları mağdur yakınlarının sadece öfkesiyle karşılaşıyor. Eşini darbe girişiminin yaşandığı gün sabaha karşı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na yapılan saldırıda kaybeden kadın “Hikaye anlatıyor” diyor. Sanık, iddianame, savunma, çelişkiler, açıklığa kavuşturulması gereken sorular, 12 yaşında oğluyla duruşmayı izleyen acılı anneyi ilgilendirmiyor. Duruşma salonunun üstündeki kafede sohbet ettiğimiz genç kadın “Biz sadece idam istiyoruz” diyor.

DAVALAR SORULARA YANIT VERMİYOR

Akıncı Üssü Davası yeni başladı. Akıncı Hava Üssü Davası’nın yanı sıra Genelkurmay, FETÖ Çatı Davası, Kara Kuvvetleri Komutanlığı davası ve daha nice dava henüz o gece ne yaşandığına, sorumlularının kim olduğuna yanıt vermiyor. Sorular açıklığa kavuşmazken, her ifade yeni sorulara yol açıyor. Darbe davaları yeni başladı. Umuyorum ki darbe girişimi yargılamaları da Meclis Darbe Komisyonu'nun akıbetine uğramaz.

Darbe girişiminin en kritik davalarından biri Akıncı Hava Üssü Davası'nı izlemeye giderken şahitlik ettiğim bir olayı da anlatmadan geçemeyeceğim. Sincan Cezaevi'ne giderken bindiğim otobüste karşılaştım onlarla. Erzurum'dan geliyorlardı. Ellerinde mavi çöp poşetleri içinde birkaç parça kıyafet 15 yaşlarında iki erkek çocuk ve onlara eşlik eden 2 infaz koruma memuru, 4 kişiydiler. Çocuklar hırsızlıktan hüküm giymiş Sincan Cezaevi'ne sevk edilmişti. "Gardiyanlar" da onların sevkini sağlıyordu. Darbe davası duruşmasını izlemeye giden bir gazeteci olarak genç çocuklardan duruşma salonuna gidene kadar gözümü alamadım. Birçok kez dediğim gibi yine "hayat işte" dedim.