YAZARLAR

Kürd'ün dostu ABD değil

ABD bu bölgede istenmeyen devlet. Trump muhtemelen zevkleri uyuştuğu için Suudi Arabistan tarafından seviliyor olabilir. Ama PYD’nin bütün mahalleliyi küstürme pahasına bu ABD aşkını anlamak zor. Kürtler gerçekten de ABD’nin Suriye’deki kara gücü olmayı istiyorlar mı? Koalisyon güçlerinin parçası olmayı ve “Suriye dışı” bir dinamik sayılmayı kabul ediyorlar mı?

Suriye’de yaklaşık yedi yıldır süren savaşın anlattığı tek gerçek var: Bölge gerçeklerine uymayan hiçbir proje, politika (bir süre için var olsa da) barınamaz.

Geçtiğimiz günlerde Katar’ın eski Dışişleri Bakanı Es Sani’nin Financial Times’a verdiği röportajda söyledikleri bunun itirafıdır. Es Sani’nin sözleri Suriye’de yaşananların “tabandan başlayan bir halk hareketi” olmadığını bölge ülkelerinin “Esad’a karşı darbe girişimi” olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Üstüne Türkiye’nin diğer bölge ülkeleri ile birlikte “muhalifleri” destekledikleri itiraflarını ekleyin.

Körfez krizi bir başka yönden bölge gerçeklerine uymayan projelerin yaşama şansının olmadığını da ortaya çıkardı. Öyle olmasaydı yani Esad’ı devirme projesi başarılı olsaydı muhtemelen Katar – Suud çekişmesi bu raddeye varmayacaktı. Ancak Suriye – Rusya - İran - Hizbullah ekseni hesapları alt üst etti.

Bitti mi? Elbette hayır. ABD Suudi Arabistan ile birlikte bu kez Kürtler üzerinden yeni bir deneme peşinde.

PYD (YPG) ise Suriye içinde bulunduğu bölgeyi savunan yerel dinamik olmaktan çıktı ve artık “doğal sınırlarının” dışında hareket etmeye başladı.

PYD’nin savaşı Rakka operasyonu ile birlikte IŞİD’e karşı haklı bir savaştan öteye taşınıyor ve PYD vekalet savaşında bir türlü sonuç alıcı partner bulamayan ABD adına hareket ediyor.

Eğer öyle olmasa ve amaç sadece “terör örgütü IŞİD’ten kurtulmak olsaydı” ABD de PYD de BM’de temsil edilen egemen bir ülke olan Suriye’nin ordusu ile birlikte hareket eder Rakka kurtarılırdı.

PYD yöneticilerinin bu gerçeği görememeleri mümkün mü? Katar krizi sonrası Vahhabi güzellemesi yapan Salih Müslim kendi halkının geleceği ile oynadığının farkında mı?

Salih Müslim’in bugüne kadar Türkiye, Suriye, Batı ile ilgili birbiri ile çelişen ifadelerine şahit olmuştuk.

Ancak bölgede laik karakterleri ile bilinen Suriye Kürtleri bir gün gerici Vahhabi rejimini övecek deselerdi inanmazdık.

Körfez krizinin ortaya çıkardığı yeni kombinasyonda bir cümle ile Türkiye’ye karşı ve ABD’nin müttefiki Suudi Arabistan’ın yanında görünerek politika yapılmış mı oluyor?

Bu sadece “kendi kaderini tayin etmeye çalışan bir halkın konjonktürel mubahlarından” biri olarak da görülemez.

PYD yöneticileri ABD’nin kendilerine silah vermesini yeterli buluyor olmalılar ki bu savaşın kendileri açısından bittiğini ve artık (savaş) muhataplarının Suriye devleti ya da ordusu değil birkaç terör örgütü olduğunu düşünüyorlar.

Hatta ABD’nin Suriye savaş uçağını düşürmesi bile PYD’yi ilgilendirmiyor gibi duruyor.

Gerçekten öylemi (olması gerekiyor)?

Suriye’ye karşı savaşanların da, Suriye içinde o veya bu şekilde savaşanların da nasıl farkına varamadıklarını anlayamadığım bir konu var:

Sahada iki ileri bir geri de olsa Suriye ve müttefikleri ilerliyor ve adım adım bölge gerçeklerine uygun bir yeniden tesis oluşturuluyor.

ABD ya da başka herhangi bir gücün bunu geciktirmesi ya da başka hesaplar ile hareket etmesi bunun önüne geçemez.

Eğer Suriye’de bir anlaşma olacaksa bu Şam’ın da kabul ettiği “gerçeklik” tanımlamasının dışında olamaz. Bunu en başta Kürtlerin idrak etmesi gerekiyor. Bölgede sadece Kürtler yaşamıyor çünkü, Araplar, Süryaniler, Ermeniler de var ve bunların önemli bir bölümü devleti dışlama taraftarı değil.

Suriye Irak değil. Irak’ta fiili bir durum (36. Paralel) zaten uzun yıllar öncesinden vardı. Irak ordusu da dağılmıştı.

Ama Suriye’de durum böyle değil. ABD’nin Suriye ordusuna yönelik saldırıları ya da uçaklarını düşürmesi Irak’taki rahatlığı sağlamaz. ABD Suriye’de kalıcı da olamaz.

ABD bu bölgede istenmeyen devlet. Trump muhtemelen zevkleri uyuştuğu için Suudi Arabistan tarafından seviliyor olabilir. Ama PYD’nin bütün mahalleliyi küstürme pahasına bu ABD aşkını anlamak zor.

Kürtler gerçekten de ABD’nin Suriye’deki kara gücü olmayı istiyorlar mı? Koalisyon güçlerinin parçası olmayı ve “Suriye dışı” bir dinamik sayılmayı kabul ediyorlar mı?

Diğer yandan, Suriye savaşında vekiller kullanılıyordu şimdi (İsrail’den sonra) ABD de doğrudan Suriye ordusunu hedef almaya başladı. Sert tepki gösteren Rusya ve IŞİD’i füze ile vurarak “daha fazlasını da yapabilirim” mesajı veren İran ne yapar bilinmez ancak Suriye ordusunun teknoloji üstünlüğü olan ABD uçakları yerine “kara gücüne” yönelmesi kaçınılmaz gibi. Yani ABD Kürtleri ateşe atıyor.

Suriye yönetimi ile Kürtlerin sorunları var, Kürt halkının bölge genelinde yaşadığı sorunlar var ve bunların artık çözülmesi gerektiği konusunda aklı başında olan herkes hemfikir. Ama binlerce insanını kaybetmiş bir yönetimin kendi egemenlik alanı içinde uçağını düşüren ABD ile iş birliğini hoş görmesi düşük olasılık. Ruslar için de aynı durum geçerli. Uçağın düşürülmesinden sonra yaptıkları “uçan her şeyi vuracağız” açıklaması buna işaret ediyor.

Bugün eğer çılgınlık yaşanmıyorsa bunu uluslararası hukuku herkesin gözü önünde ihlal eden ABD’ye değil uzun soluklu ve sakin savaşı tercih eden Rusya ve İran sayesinde. ABD’nin hamleleri savaşı hacmi ve sonu belirsiz bir sürece sokabilir. Bunun da sonu maalesef yine yerelde halkların birbirini kırması olacak.

Yazının girişinde ifade etmeye çalıştığımız bölge gerçeği de şu: Amerikalılar uzaktan geldiler ve er ya da geç geldikleri gibi gidecekler. Ama bu toprakların halkları hep buradaydı ve hep burada olacaklar. Yine baş başa kalacaklar.

“Kürtler Washington’a güvendikleri için ağır bedel ödeyecek. ABD ordusu onları Suriye ve Türkiye’ye karşı savunmayacak. Kürtlere karşı yaptığımız, ahlaksızca bir yanlış.” Bu sözlerin sahibi Suriye savaşının mimarlarından, ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford.

Benzer düşünceleri Türkiye ya da Arap coğrafyasında dile getirenler bazı çevrelerce “Kürt düşmanı” olmakla suçlanıyor. Aynı çevreler Ford’u da Kürt düşmanı olarak görüyorlar mı? Ford alçak da olsa çok basit bir gerçeği dile getiriyor: Bölge halklarının birbirlerinden başka dostu yok. Aksini düşünmek mezarlıkları büyütmekten başka sonuç getirmiyor.


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.