YAZARLAR

Havalimanına kamyon dizmek

O havalimanına inci taneleri gibi konuşlandırılan şey öyle basit bir yük taşıma aracı değil. Oraya bir kültür ve bir iddia konuşlandı. Yaparız üçüncü havalimanını, Frankfurt Havalimanı'na bindiririz turu ve o kamyonu da oraya dizeriz. Batının fennini, teknolojisini alırız, üstüne de kültürümüzün görsel damgasını basarız. Ne sandınızdı? Kültür budur. Dam üstünde saksağandır.

İkisi arka arkaya gelmese muhtemelen ben de olaylar arasında bir ilişki kurmayacaktım ama maalesef denk geldi. Cumhurbaşkanı on dört yıllık AKP iktidarına rağmen kültürel iktidar konusunda sıkıntılar olduğunu ifade etti önce. Ardından İstanbul’un fethinin yıl dönümü nedeniyle inşaatı devam eden üçüncü havalimanının pistlerinden birine 1453 adet kamyon dizildi. Bu kamyonlar da hanfendime söyleyeyim, tam 1 saat 47 dakikalık bir süreyle, 3.2 kilometrelik bir uzun geçiş gerçekleştirdiler. Bu performans sayesinde “en uzun kamyon geçidi” kategorisinde bir Guinness rekoru denemesi yapılmış oldu.

Haftalık olaylarımız bunlar.

Aşklar ve yalanlar, pardon... Beyanlar ve olaylar ardı ardına gelince, pek tabii kamyon kültürü ve hayal ettiğimiz kültür konusu da ister istemez ilişkilendi. Ben de havalimanına konuşlanmış kamyonlar aracılığıyla kültürümüz ve kendi kültür hayalim üzerine düşüncelere daldım.

Yani arkadaş, kimin aklına gelir modernleşmenin, kozmopolitliğin ve evrenselliğin sembolü havalimanına, ana sütü gibi yerel, ana sütü gibi candan bir kültürel imge sunan kamyonları birbiri ardınca dizmek?

Haberlere bakılırsa, rekor denemesiyle birlikte bu kutlamayı da planlayan havalimanı inşaat şirketiymiş. O kamyonların bir kısmı da zaten orada iş gören kamyonlar olsa gerek. Böyle bakınca kimin aklına gelir sorusu da cevaplanmış oluyor. Ama yine de orada yorumlanmaya açık bir resim duruyor.

O havalimanına inci taneleri gibi konuşlandırılan şey öyle basit bir yük taşıma aracı değil. Oraya bir kültür ve bir iddia konuşlandı. Yaparız üçüncü havalimanını, Frankfurt Havalimanı'na bindiririz turu ve o kamyonu da oraya dizeriz. Batının fennini, teknolojisini alırız, üstüne de kültürümüzün görsel damgasını basarız. Ne sandınızdı? Kültür budur. Dam üstünde saksağandır. Gerçekten öyledir. “Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı” deyiminin bir çırpıda koca bir anlam dünyasını kat ettiğini görmüyor musunuz yoksa? Anlatayım o zaman.

AH BU KAMYONLAR, BİZİM KAMYONLARIMIZ

Kamyonlarda tüter dağ dağ, yayla yayla köyümüz, köylümüz, memleketimiz. Ah bu kamyonlar, yol kamyonları. Kültürümüzün sesi, neşesi... Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Türküler Dolusu başlıklı şiiri de kültür tarifi bakımından öyle nefis bir şiir ki yerli malı olmasalar da kamyonların kültürel olarak ne kadar yerel olduklarını kısacık bir yazıda anlatabilmek için bu şiirden küçük bir uyarlama yapmaktan başka çare yoktu. Huzur içinde yatsın ve affetsin üstat...

Havalimanına dizili kamyonlar Juri Lotman’dan Roland Barthes’a kültür üzerine çalışanları mezarlarında hoplatacak kıvamda aşırı anlam yüklü ve aşırı yoğun bir resim oluşturuyor. Ben yine de at beklerdim. Fetih deyince at geliyor akla, kamyon ney ya? Neyse o ayrı bir tartışma. Üstelik 1453 atı arka arkaya bir inşaat alanına dizmek de hiç kolay bir iş değil.

Gelelim ortak kültür dünyamızın komple bir simgesi olarak kamyona.

İtiraf edeyim ki kamyon kültürüne dair tek satır bir bilgim yok. Kamyon deyince aklıma, kıvrıla kıvrıla yolları delerken mitolojilere girip Afrodit’e baygınlık geçirttirecek güzellikte bir Asya’yı da (Türkan Şoray) yokuş aşağı peşi sıra koşturan kırmızı bir kamyon geliyor sadece. Kamyoncu olarak da sevginin emek olduğunu idrak edememiş, hayırsızın önde giden İlyas’ı (Kadir İnanır) tanırım. Ama yine de kallavi bir kamyoncu kültürünün varlığını iyi biliyorum. Bu kültürün de Volkswagen kült(ür)ü kadar kendine özgü ve bir o kadar da kıymetli bir kültür olduğunu içten içe sezebiliyorum. Biri halkın yükünü, diğeri de halkın kendisini taşıyan irili ufaklı “kültürler”dir bunlar nitekim.

"RAMPADA GEÇME BENİ, DÜZDE KEPAZE EDERİM SENİ"

...Rampanın ustasıyım / Güzelin hastasıyım / Sağ şerit beni bozar / Sol şerit hastasıyım / Kamyoncu deyip geçme / Benim gönlüm yaralı / Bu gördüğün gariban, kamyoncular kralı / Mor lambalar afili / Cantlar çil çil yanıyor / Gece yolda görenler, Uzay mekiği sanıyor...

Ankaralı Namık, kamyoncu türküleri, yollar, ağız kıyısından içilen cıgara, yol üstü kamyoncu lokantaları, sac kavurma. Sonrasında ağır iş, ağır yük, sıcak, soğuk, buz... Hatalı sollama, yol gözleyen eşler, çocuklar, hiç de kovboy filmlerindeki gibi olmayan sınır kasabaları ve nihayet cep telefonları, şükür...

Kamyon budur. Kültür değilse nedir bu? Los Angeles’ta kamyoncu hayırsızlığından film çıkarabiliyorlar mı? Bunu çıkarmak için Hollywood kültürü yetmez, kamyon arkası yazılarının kültürü lazım. Tır mır, ıvır zıvır kamyonla bir olur mu hiç? Olmaz.

Biz uzay mekiği olsun, uzay filmi filan olsun yapmaya kalkıştık mı hiç? Kalkışmadık Allah için. İşi erbabına bıraktık. Onlar da yolu, köprüyü, havalimanını ve bir de kamyonları bize bırakacaklar artık. Denklem basit.

İşte böyle; halkla evlilikler, seçmenle ilişkiler, Esra Erol’la programlar yapagelmiş türden bir akıl devreye girmiş ve o kamyonları o havalimanına dizmiş. O dizilen senin kültüründür. Türkülerimizin, küfürlerimizin, yakası açık bağrımızın, al yazmalımızın, hayırsızlıklarımızın, duygulanımlarımızın ve duygu bozukluklarımızın kültürü. Boğazımızda düğüm düğüm ve her an çözülmeye hazır tutulan hıçkırığın kültürü. Bizim kültürümüz.

İstanbul’u önce fetheden, sonra çöl eden kültür...

Daha iyisi bulunabilir miydi?

Bulunamazdı.

O yüzden bu fotoğrafa uzun uzun bakın. Orada bir kültür hayali yatıyor kuzular gibi. Kesilmiş milyonlarca ağacın geride bıraktığı kel toprak üzerine yayılmış inşaatlar. Kamyon kültürünün mütemmim cüzü olan inşaatlar... İlyas’ı Asya’ya taşıyan, cantları çil çil kırmızı kamyonlar değil bunlar. Gri, kültürden ve geçmişten soyunmuş bir toprak üstünde, onarlı sıralar halinde ve askeri nizam ilerleyen kamyonlar... Hiç değilse bir kaçının kasasından aşağı kırmızı laleler, güller filan sarksaydı da fethin 564'üncü yılında İstanbul’dan verilen resmin yüzüne bir parça renk gelseydi.

Üçüncü havalimanı bu kamyon kortejiyle fethin yıl dönümünde İstanbul’u selamlıyormuş meğer. İstanbul’un üçüncü havalimanı. Bizim büyük iddiamız. Bütün selam biçimleri gibi bu selamlama da bir kültürü ve bir kültür hayalini dışa vuruyor...


Sevilay Çelenk Kimdir?

Sevilay Çelenk Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümünde öğretim üyesi iken barış imzacısı olması nedeniyle 6 Ocak 2017 tarihinde 679 sayılı KHK ile görevinden ihraç edildi. Lisans eğitimini aynı üniversitenin Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde 1990 yılında tamamladı. 1994 yılında kurulmuş olan ancak 2001 yılında kendini feshederek Eğitim Sen'e katılan Öğretim Elemanları Sendikası'nda (ÖES) iki dönem yönetim kurulu üyeliği yaptı. Türkiye'nin sivil toplum alanında tarihsel ağırlığa sahip kurumlarından biri olan Mülkiyeliler Birliği'nin 2012-2014 yılları arasında genel başkanı oldu. Birliğin uzun tarihindeki ikinci kadın başkandır. Eğitim çalışmaları kapsamında Japonya ve Almanya'da bulundu. Estonya Tallinn Üniversitesi'nde iki yıl süreyle dersler verdi. Televizyon-Temsil-Kültür, Başka Bir İletişim Mümkün, İletişim Çalışmalarında Kırılmalar ve Uzlaşmalar başlıklı telif ve derleme kitapların sahibidir. Türkiye'de Medya Politikaları adlı kitabın yazarlarındandır. Çok sayıda akademik dergi yanında, bilim, sanat ve siyaset dergilerinde makaleleri yayımlandı. Birçok gazetede ve başta Bianet olmak üzere internet haberciliği yapan mecralarda yazılar yazdı.