YAZARLAR

Kınamak yetmez, tavır konulmalı!

Tüm futbol camiası içindeki yönetici kurumlarca meslek onuru ayaklar altına alınmış durumda. Bu tür olayların bitmesi için çekmecede hazır bekleyen mektuplar artık yetersiz. Muhabirliğin kurtarılmış(!) alanıydı spor haberciliği. Artık değil.

Türkiye'de spor gazeteciliği üzerine kurslar, seminerler sayısı artıyor son günlerde. Bir çoğunda üzerinde durulmayan iki yönü daha var spor muhabirinin. Bir, politikayla çok ilgilenmediğiniz için yazdığınız haberlerden dolayı gözaltına alınmanız pek rastlayabileceğiniz bir şey değil. İki, gideceğiniz herhangi bir sokakta taraftar coşkusu temalı haber sırasında polis müdahalesine maruz kalmaz, dayak yemez, biber gazından ciğerleriniz yanmaz. Yani muhabirliğin kurtarılmış(!) alanıydı spor haberciliği. Artık değil.

SPOR MUHABİRLİĞİ DE TESLİM OLDU!

Kurtarılmış alan kalmadı artık muhabirlikte. Muhabirliğin zaten güvenli bir meslek olması gerekirken (tamam belki savaş muhabirliği biraz tehlikeli olabilir) artık baskıyla ele geçirildiğini, oradaki bir alanı kurtarılmış ilan ederek, kabul ediyoruz. Her türlü haber yapma girişimi herhangi bir şekilde herhangi bir yerde dayakla engellenebiliyor. Ya da bir tribün grubu kendi futbolcusunu korumak için takımın kaptanını eleştiren futbol yorumcusuna hitaben gözdağı veren pankart açabiliyor. Bir futbolcu rahatça attığı dayakla böbürlenip kendisini eleştiren muhabir hakkında tehdit edercesine konuşabiliyor. Kimse de gıkını çıkaramıyor artık.

Herkes suspus sadece yeşil saha içindeki beyaz çizgilere dalmış bir şekilde işini yapmaya devam ediyor. Çünkü, çalıştığı gazetenin sahibi Futbol Federasyonu'nun başkanı, bir şey yazamıyor. Diğerinin içinde bulunduğu medya havuz grubunun sahibi ile lacivert turunculu takımın başkanı Cumhurbaşkanı'nın has iki adamı. Diğer bir ana akım medyanın sahibi devletle arasını iyi tutmak zorunda olan holding grubunun başkanı. Orada bile muhalif ses duymak kolay değil. Tek... Tük... Onların da güvencesi spor medyasındaki saygınlıkları, bilirkişilikleri. Peki, artık her gittiği lacivert turunculu İstanbul takımının maçında yaralanma tehlikesi olan spor muhabirlerinin güvencesi ne olacak? (Artık vukuatlı olan futbolculara sahip bir takımdan bahsediyoruz, başınıza bir şey gelmeyeceğini düşünüyorsanız, bir kez daha düşünün.)

RİZE'DE YAŞANANLAR İLK DEĞİL

Spor muhabirlerine yapılan bu saldırılar yeni başladı diyemeyiz. Muhakkak ki araştırsak 90'larda da denk gelebileceğimiz irili ufaklı olaylar yaşanmıştır. Fakat kendi şahitliklerimden yola çıkarak bu artan saldırılar, 3 yıl önce Sabah Gazetesi Foto Muhabiri Erkan Koyuncu'nun, Galatasaray Spor Kulübü'nün Florya'daki tesislerinin kurşun geçirmez demir kapısına kafasının sıkışması ve vefat etmesine varan olayla cesaretlenegeldi. O olaydan sonra Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın Galatasaray Lisesi önünde yaptığı basın açıklamasına destek veren spor muhabiri sayısı çok azdı. Galatasaray muhabiri ise muhtemelen haber peşindeydi(!). Bir basın açıklaması yapılabilindikten sonra spor muhabirleri arasında da bu olay fazla konuşulmaz oldu. Bir kişinin canını yitirmesine karşın varlığını koruyan bu suskunluk verdi cesareti.

Bu olayın hemen ardından Fanatik Gazetesi Muhabiri Metin Karabaş, Fenerbahçeli futbolcu Volkan Demirel'in, Milli Takım'la maça ısınırken kendisine küfür edilmesi gerekçesiyle maça çıkmayı reddedip stadyumu terk edişini haber yapmak için orada bulunurken bir takım güvenliklerce darp edildi. Kavga değil, saldırıydı. Volkan Demirel, foto muhabiri Vedat Danacı'ya, "Seni evinden aldırırım" tehdidini de savurmuştu bu olaydan önce, vukuatlıydı. O gün de ona çıkarılan sesler yetersiz kalmıştı.

CANLI YAYINDA İŞÇİ GÜVENLİĞİ HİÇE SAYILDI

Son olarak A Spor muhabirlerine lacivert turunculu İstanbul takımın futbolcuları alenen saldırdı. Görüntüler herkesin görebileceği şekilde ortada. Muhabirler can havliyle polise şikayetçi olurken polisin tepkisizliği görevini suistimal edişi herkesin gözü önünde. Aynı futbolcuların canlı yayında pişkin pişkin, 'dövdük ama özür diliyoruz' tavrında, "Bunu da herkes yapmaz" sözleriyle böbürlenişi de herkesin gözü önünde. Darp edilen muhabirin, darp edilene mikrofon tutturulduğu an da herkesin gözü önünde. Alenen bir şekilde, işverenin işçisinin güvenliğini koruyamadığı anlar canlı yayınlandı bu ülkede. Patron, ben seni koruyamam dedi, işçisine. Niye acaba? Turkuvaz medya muhabiri olduğu için mi? Belki de Turkuvaz medya muhabiri olduğu için dayak yediğinden dolayı hapse girmekten bile kurtulmuş olabilir. Muhabiri darp eden futbolculara ne oldu? Önce göstermelik cezalar verildi. Sonra da o cezalara yapılan itirazlar kabul edilip futbolcuların saldırdığına değil olayın aslında bir kavga olduğuna kanaat getirildi. Yani Türkiye Futbol Federasyonu alenen dedi ki: "Futbolcular, muhabir döverse ben onları korurum, gazeteciler benim umurumda değil."

Türkiye'de spor muhabirlerinin de, artık her muhabir gibi görevlerini yaptıkları anlar güvencesizleşti. Böyle bir futbol yönetici tavrı varken spor muhabirlerinin kulüp kapılarında kafası sıkışma ihtimaliyle, takım kampını takip ederken tehdit edilme ihtimaliyle, bir futbolcunun stadyumu terk edişini haberleştirmek isterken güvenliklerce darp edilme ihtimaliyle, yorumlarının tehditle karşılanması ihtimaliyle, stadyum çıkışında haber yaparken darp edilme ihtimaliyle hala işlerini yapabilmeye devam etmeleri muhabirlerin cesaretindendir, onlara sağlanan güvenli ortamdan dolayı değil. Yaşanan talihsizliklerin ardından tüm olayların dersler çıkarılarak bir daha gerçekleşmesine engel olunarak yaratılan sağlıklı ortamlarda değil. Her geçen gün gazeteciliğin tehlikeli ve güvencesiz ve meslektaşın dahil artık kimsenin savunmadığı bir işkolu olduğu gerçeğiyle yapılıyor artık bu ülkede bu iş. Bir maç çıkışında eve dönerken yapılan bombalı saldırıda hayatını kaybetme ihtimaline karşı yapılıyor...

KINAMAK YETMEZ!

Bu olayların ardından Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin ve çok çeşitli spor muhabirliği derneklerinin, "Yaşananları kınıyor, hukuki sürecin takipçisi olacağız" kopyala yapıştır mesajlarının bir çözüm olmadığını görebilmek çok mu zor? Bu tür mesajlar ne zaman çözüm getirdi ki? Olay mağdurlarının haklarını bile koruyamayan dernek yönetimi biçiminden vazgeçmek için ne gerekiyor? İşini yaparken darp edilmemeyi istemek ve bunun gerçekleşmesi için hukuki süreçleri başlatmak zorunluluğunun mesleki ve insani vicdan yanını göremiyor musunuz? Gözünüzü kör eden nedir? Koltuklar mı? Saygınlık mı? Mesleki saygınlığını yerlerde süründürdüğünüz mesleğin derneğinin başkanlığını yapmak ne kadar saygıncaysa...

BOYKOT EDİN, HABER YAPMAYIN

Tüm futbol camiası içindeki yönetici kurumlarca meslek onuru ayaklar altına alınmış durumda. Bu tür olayların bitmesi için çekmecede hazır bekleyen mektuplar artık yetersiz. Olayların sorumlusu olan futbol kulüpleri, futbolcular, yöneticiler, kurumlar, kişiler boykot edilerek haberleri yapılmamalı. Bir maçta tepki koymak nedeniyle olayın sorumlusu kulüp maçında basın tribünleri boş bırakılarak protesto edilmeli. Gazetecilerin sesleri içeri atılmadan, tişörtlere basılmadan da bu türlü eylemlerle de duyurulabilir, meslek onuruna sahip ve mevcudunun onurunu korumak isteyen her gazeteci de sorumlular hakkında bireysel olarak boykota başlayabilir. Ben de ilk olayım.


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.