YAZARLAR

Derinleşen sığlık

Tam da böyle bir şey sığlık: Doğruluğu ayan beyan ortada olan yolu, “işi kolay kılmak” namına terk edip birlikte yaşam için gerekli olan lafzi doğruyu kolaycılığın elverdiği ölçüde herkesi az çok ortak ederek yeniden kurmak. Sığlıktan azade toplum yok yani; kolaycılıkları ölçüsünde daha çok ya da daha az sığlar.

Üzüntü verici bir sığlık tarafından kuşatılmış bir toplum. Kıyasıya kadın öldürüyor, çocuklara, kedilere, köpeklere tecavüz ediyor, varoluşun başlıca yollarından biri mütemadiyen başkasını aşağılamak, başkasını hor görmek, sonu gelmez açgözlülük, oburluk, zihinsel varoluşu paradoksal biçimde içgüdüsel olanına rapt edilmiş, hiçbir konuda asla sadede gelemeyen, doğal olarak herkesin herkesi göz göre göre kandırmaya çalıştığı, hesaba çekilmekten ölesiye çekinildiğinden esasen linç kıtalarından müteşekkil ve linççi olduğundan kimsenin hiçbir konuda hesaba çekilemediği, eski toplumla kavgaya ahlak, merhamet, asalet gibi değerlerden başlayıp her ne hikmetse bundan bir adım ileriye gitmeyen, kurucu esprisi yalanın olumlanması olan, yalanın sızmadığı neredeyse hiçbir ilişkinin, fiilin olmadığı, bunun teşvik edildiği sığ bir toplum. Sığ olduğundan, kim kolunu bileğine kadar sıyırıp elini sağa sola şöyle bir iki sallasa bulandırıyor mübareği.

Herkes kendince sonu gelmez bir biçimde mağdursa, fıtratımızda mağduriyet olduğundan değil elbet, birbirimizi mağdur etme gayretimizden: Kemalistler İslamcıları, İslamcılar Kemalistleri örneğin. Şairin dediği gibi milletlerin kanunları yeniden yazılacak ve esası, mağduriyet üreten siyaset makinesinin kırılıp yerine yenisinin koyulması olacak zira artık büyük bir gürültüyle zangır zangır, her an dağılacakmış gibi çalışıyor. Daima azınlığa özgülenmek zorunda olan imtiyazların dağıtımının demokratikleşmesi modern siyaset makinesinin meşruiyetinin başlıca dayanağıdır. Böylelikle kimseler sürekli mağdur edilmeyi dert etmiyor. Büyük ikramiyeyi kazanma hevesi piyangonun yarattığı mağduriyeti görünmez kılıyor: memuriyetten istifa edip kendi mütevazı gezen tavuk çiftliğini kuran “şanslı” girişimcinin ihracata yetişememesi; sıfırdan olduğu yere gelmişler cemiyeti.

Ne güzel gezen tavuk çitlikleri de kuruluyor, paralı da olsa yollar, otoyollar, köprüler inşa ediliyor, bu linççilik, tecavüzcülük, katillik, hırsızlık, yalan, riya rahatın, refahın kıymetini bilmezlikten, arpası fazla gelmekten olsa gerek, başka neden olabilir? Nitekim daha müreffeh olmayaydık, müreffeh olmazdan evvel iyi kötü parasız olan eğitim ve sağlığa artık “vergi dışında” katkı payı (tabii en zoru her zaman zulme isim koymak olmuştur: katkı payı, paydaş, yönetişim, işveren, vizyon-misyon…) ödemeye öyle kolay rıza göstermezdik.

Sığ bir toplum; çünkü başkasını ütmeye çalışmak her ferdin iltisaklı olduğu yegâne cemaat. Çocuklarını sakınırken bencillik öğütleyen güzel insanlar: kaybetme!, çalarlar dikkat et!, kimseye verme!, ne çok önde ne çok arkada… Doğru, dünyanın kanununu onlar değiştirecek değil! Gerçekten de çok çalışana çok yükleniyorlar. Eşek olmama, kendine semer vurdurtmama sanatı, cemiyet yaşamının temel taşı. Örneğin yok mu hiç hikmeti “paran çoksa kefil ol, işin yoksa şahit ol” sözünün; yalancılığın ustaca bir savunusu. Hikmeti, her toplumun kültürel sermayesi tarafından belirlenen kurucu yalanı nispetinde sığ olmak zorunda olduğunu göstermesi kuşkusuz. Telaşa gerek yok yani, tek başına kimse sorumlu değil olanlardan.

Tam da böyle bir şey sığlık: Doğruluğu ayan beyan ortada olan yolu, “işi kolay kılmak” namına terk edip birlikte yaşam için gerekli olan lafzi doğruyu kolaycılığın elverdiği ölçüde herkesi az çok ortak ederek yeniden kurmak. Sığlıktan azade toplum yok yani; kolaycılıkları ölçüsünde daha çok ya da daha az sığlar. Kolayımıza geliyor kadın öldürüyoruz, kolayımıza geliyor tecavüz ediyoruz, kolayımıza geliyor hırsızlık yapıyoruz, kolayımıza geliyor… Zira bir kadından namusu ile ayrılması zor, onları sevmesi de zor, yaşamı emeği ile kazanması da öyle… Pek tabii hiç kimseye çekemeyeceği yükten sual etmek değil dert; sığlığın en büyük kötülüğü gayreti alıp götürmesi. Gayret gittiğinde insandan geriye canlı yaşamdan başkası kalmıyor. Zaten sığlığı derinden idrak etmiş toplumlarda da insan hayvani varoluşuna indirgenmiş oluyor. Kültürel (tarihsel-toplumsal) sermayenin kolaycılık tercihi üzerinde belirleyici olacağı olağan zamanlar dışında, zamanın çivisinin çıktığı zamanlarda kültürel sermaye değersizleşir, can havliyle hareket edilmeye başlanır, kolaycılık radikalleşir, sığlık derinleşir.

XXI. yüzyılın ilk yirmi yılında sığlık derinleşti. İmtiyazlar, mürailik, toplumsal şizofreni, meşrepsizlik, merhametsizlik, vicdansızlık derinleşti: Amerika Birleşik Devletleri’nde çocukların, gençlerin birbirlerini öldürmelerinin (yaygın okul cinayetlerinin) olağanlaşması, evsiz barksızlığın, her türden kapatılmanın dünyanın hiçbir yerinde infial yaratmaması, İslam’ın gereği olduğunu iddia edip insanları boyunlarını kılıç, bıçak, balta ile kesmek suretiyle kafalarını bedenlerinden ayırarak öldüren Irak Şam İslam Devleti örgütünün Müslüman oldukları kamuoylarınca da kabul edilen memleketlerde Müslüman çoğunluk tarafından kitlesel olarak protesto edilmemesi, İslam adına insan öldürülmesine, tacize, tecavüze, gaspa sessiz kalınması, kadının toplumsal varoluşunun neredeyse tek yolunun cinsel objelik olmasının kıyameti koparmaması… Fazla kestirmeden olmayı göze alarak kavga edilmesi gerekenin bu ve benzeri kötülükler olmadığını, esasen sığlığın, kolaycılığın her nevi ile kavga etmek gerektiğini düşünüyorum.

Sığlık her nesilde yeniden kök salabiliyor; milliyetçilikten bunca çekmiş Avrupa’da milliyetçiliğe gösterilen utanç verici teveccüh başka nasıl açıklanabilir? Derinleşmenin kendisine mündemiç olduğu sığlıkla kavga edilmesi ancak gayret insan eyleminin kılavuzu kılınırsa mümkündür; insan kötülükle kavgasında gayret dışında hiçbir mucizeye sahip olamaz. Mucize beklentisinin kendisi sığlığa, kötülüğe tekabül eder: İşte zamane insanının kurtarıcı ihtiyacının, düşkünlüğünün kaynağı. Sığlıkla kavganın mucizeye karşı gayretle yürütülmesi, hem bir ferdi kendinden, dünyasından sorumlu kılar hem de kimseyi devlerle savaşa davet etmez. İmkân dâhilinde, zahmetli, hiçleştirici sığlığa karşı esaslı bir patika. Doğrusu, ortağı olduğumuz bu kötülükle baş etmenin, sığlığı geriletici asalet ve zarafet talebinden başkaca da yolu yok gibi görünüyor.


Aydın Ördek Kimdir?

1979'da İmranlı'da doğdu. ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat bölümünden mezun oldu. Siyasal-iktisadi bir kategori olarak parayı tanımlama sorununu konu alan doktora çalışmasını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde sürdürmektedir.