YAZARLAR

Kendine gurme demek ne kolay

Bence en komik olan, Instagram'da elinizi sallasanız "gurme" olduğu iddiasında arkadaşlara çarpmaya başlamış olmanız. Burada kilit nokta, yemek kültürünün yüksek olması ve bir nebze mutfak işlerini de bilmek. İyi bir yemeği diğerlerinden ayıran, doğru teknik ve doğru malzemelerle pişirilmesidir.

Instagram çıktıktan ve popülarite kazandıktan sonra bir takım yeni pazarlama taktikleri ortaya çıktı. Markalar, firmalar, bu ücretsiz ve sınırsız platform ile kendilerini tanıtmanın ne kadar kolay olduğunu fark ettiler. Bunun da en kolay yolu, elbette takipçi sayısı çok olan kullanıcıların profillerine girmek yoluyla oluyor.

Bunun genellikle konumuz olan gastronomi ile ilgisi şu, bir anda sürekli yemek fotoğrafları paylaşan bir takım fenomenler oluştu. İtiraf ediyorum, ben de sıklıkla yemek fotoğrafı paylaşıyorum, ancak bu konuda bir takım sıkıntılar olduğunu da söylemek gerek.

Birincisi, ve bence en komik olan, Instagram'da elinizi sallasanız "gurme" olduğu iddiasında arkadaşlara çarpmaya başlamış olmanız. Gurme son dönemde her yerde karşımıza çıkan bir sözcük zaten, gelin anlamıyla ilgili Wikipedia üzerinden küçük bir alıntı paylaşalım: "Savarin'e göre gurme 'yiyeceklerini zekice, ince bir zevkle seçer.' Gurmelik; zeki, duyarlı, olgun, dengeli zevkli insanlara mahsus bir özelliktir, genelde yemek kültürü yüksek, yeme içme adabına hakim, sadece yemeyi değil bir nebze mutfak işlerini de bilen kişilere yakıştırılır."

Burada kilit nokta, yemek kültürünün yüksek olması ve bir nebze mutfak işlerini de bilmek. İyi bir yemeği diğerlerinden ayıran, doğru teknik ve doğru malzemelerle pişirilmesidir. Gerçek bir gurme, bunu ayırt edebilmelidir. Hayatımdan bir örnekle anlatayım. Babamın kuzeni, Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü Eski Başkanı Arda Denkel, ki kendisini ne yazık ki yıllar önce çok genç bir yaşta kaybetmiştik, gerçek bir gurmeydi. O dönemde Ankara'da mevcut olan en lüks restoran olan RV'ye bir davet edilişinde, menüdeki en zor yemeklerden birini ısmarlar, yemeğin tadına baktıktan sonra şefin gelmesini rica eder. Fransız şef, kusursuz bir Fransızca ile yemeğin esas tarifinde nasıl yapılması gerekirken, kolaya kaçılarak ne şekilde yapıldığını dinlediğinde, yıllardır bu şekilde yaptığını ve ilk kez Arda'nın bunu fark ettiğini söyler. İşte gerçek bir gurme budur. Arda, evlerine yemeğe gittiğimizde şef şapkasıyla bizi karşılardı, belki de mutfak merakımın artmasında onun o hali de çok etkili olmuştur, buradan kendisini sevgiyle tekrar anıyorum.

Bizim "gurmeler" nasıl derseniz, daha yediklerinin içtiklerinin isimlerini doğru bilmiyorlar ki, pişirme tekniklerine bakalım.

Son dönemlerde aklımda kalanları sayayım. Bir tanesi örneğin bir steakhouse'a gidiyor (ki alkolsüz bir steakhouse, güzel bir şarapla eşleşmeyen steak bence hiç yenmese daha iyi) ve oradan porterhouse diye fotoğraf koyuyor, ancak tabaktaki et porterhouse değil, pirzola. Porterhouse, t-bone dediğimiz kesimin daha üst bölümden alınmış, bonfile tarafı daha kalın halidir örneğin (ki eğer o restoran da bunu yanlış yazmışsa durum iyice vahim demektir). Bir diğeri, bir kahve firmasının pazarlama etkinliği ile taa Meksika'ya gitmiş, ne de güzel etmiş, ama daha kahve çekirdeği türü robusta'nın adını doğru yazamıyor. Başkası bir şarap markasının tadımına gider, içtiği şarabın üzümünün adını doğru yazamaz. Béarnaise sosa bernez diyenler zaten her tarafta (bari bearnez deseler içim acımaz). Tarifler veren bir arkadaşımız da geçenlerde Café de Paris sosu tarifinde, kremalı körili, gerçeğiyle yakından uzaktan ilgisi olmayan bir tarif koydu.

Bir itirazım da bir sürü restoranın da düştüğü "şatobiryan" hatasına. Birincisi, o yemeğin adı Chateaubriand, ve genellikle az pişmiş bonfileye, arpacık soğanı, mantar, taze kekik, defne, tarhun, beyaz şarap, et suyu, otlu tereyağı gibi malzemelerle yapılan bir sos eklenerek servis edilir. Bizdeyse, bu şatobiryan denilen yemek az pişmiş bonfilenin sıcak tereyağına, tabiri caiz ise, gömülmesi suretiyle yapılarak servis ediliyor. Elbette bu şekilde yapılabilir, ancak bu yemeğin adı başka bir şeydir.

Amacım kesinlikle kimseye karşı ukalalık yapmak değil. Ancak, kendine gurme deme özgüvenine sahip bu arkadaşların, eğer bu şekilde bir iddiaları varsa, bunun karşılığını da verebiliyor olmalarını gerekir. Ben kendimi asla gurme olarak adlandırmıyorum, yemek yemekten ve yapmaktan zevk almak, gurmeyim diyebilmek için yeterli değil, bunun için daha çok uzun bir yolum var. Ancak bir şey yazacağım zaman doğru yazmaya, tarif vereceksem, doğru tarifi vermeye gayret ediyorum, çünkü bu okuyanlara karşı bir sorumluluk, umarım "gurme" arkadaşlarımız da bu sorumluluğun bilincinde paylaşımlar yaparlar.

Hepimize hayırlarla dolu bir pazar günü dilerim.


Evren Aybars Kimdir?

1978'de Ankara'da doğdu. Ankara Özel Tevfik Fikret Lisesi ve ODTÜ Makina Mühendisliği'nde okuduktan sonra iş hayatına atıldı. Çalışırken aynı zamanda çocukluk yıllarından beri merakı olan yemek yapma konusunda da kendini geliştirmeye başladı. Bir blog sayfası ile başlayan yemek tarifleri macerası, 2014'te Özge'yle evlendikten sonra evinde çekimlerini yaptığı 10 Numara Mutfak adlı Youtube kanalı ve Radikal gazetesinde gastronomi yazıları ile devam etti. 2015 yılında Uğur Deniz'in babası oldu. 2016 yılından bu yana da Gazete Duvar da gastronomi yazılarına ve bir yandan da makina mühendisi olarak kariyerine devam etmektedir.