YAZARLAR

Suriye’de ABD’ye Mehmet olmak!

Trump’ın niyeti Rusya ile birlikte çözüm üretmekse bunun uluslararası aktörleri götüreceği yer Suriye yönetimi ile yeniden el sıkışmaktır. Fakat İran karşıtlığını bölge politikasının merkezine alan bir liderin, Tahran’ın en önemli ortağını ödüllendirecek bir yola girmesi hayli şaşırtıcı olur.

Kural tanımazın, kuralını tanıdığı kişi bir diğer kural tanımaz! Bunu atalar basitçe ifade etmiş ama yeri değil. Başkan Donald Trump döneminde Türk-Amerikan ilişkilerine telefonla da olsa bir peşrev çekmek 18 gün aldı. Gecikmesinin nedeni, küpü delen sirke olmaktan kaçınmak. O yüzden her dış meselede yüksek perdeden çıkışmayı alışkanlık haline getiren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olağanüstü şeyler olurken pek sessiz.

İsrail, 7 yıl aradan sonra ziyarete gelen Turizm Bakanı Nabi Avcı Tel Aviv’deyken Gazze’yi vuruyor. Ankara sessiz. Tutkulu Siyonistleri ekibine katan Trump’ın eşsiz İsrail tarafgirliğini fırsata çeviren İsrail, Batı Şeria’da Filistinlilerin özel mülkleri üzerine inşa edilmiş 4 bin konutluk yerleşimlere ‘meşruiyet’ kazandıran bir yasa çıkarırken de Ankara’nın tepkisi geçiştirmelik. İslam dünyasının liderliğini oynayanlar, Trump’ın Müslümanlara vize yasağına ve dünyaya en büyük tehdit olarak ‘İslami terörizmi’ gördüğünü söyleyip durması karşısında da suskun. Doğrusu eskiden sahnede Filistincilik oynayıp perde arkasında İsrail’le iş çeviriyorlardı, şimdiki halleri daha dürüstçe!

Konuya dönersek, Trump ve Erdoğan iki kritik dosya yüzünden kötü bir başlangıç yapmak istemiyor. O dosyalar FETÖ çerçevesinde Fethullah Gülen’in iadesi ve ABD’nin Suriye’de Kürtlere verdiği destek.

Cumhurbaşkanlığı kaynaklarına göre Trump’la görüşmesinde Erdoğan, ABD’nin yeni dönemde FETÖ ile mücadelede Türkiye’nin yanında olması ve PYD-YPG’ye destek vermemesi gerektiğini söyledi. Liderler, iki ülkenin El Bab ve Rakka'da birlikte hareket etmesi konusunda mutabık kaldı. Ardından CIA Başkanı Mike Pompeo’nun ilk yurt dışı ziyaretinin ilk durağı Türkiye oldu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ankara’da Suudi mevkidaşını ağırlarken biraz daha ayrıntı verdi:

“Trump ile Erdoğan dün gece son derece faydalı bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi; konulardan biri DEAŞ ile mücadele ve bu bizim ortak hedefimiz. Önümüzdeki süreçte DEAŞ için üç kritik şehir var: El Bab, Rakka ve Musul. Buralardan DEAŞ'ın temizlenmesi için ortak mücadele konusunda irade belirttiler. Bu nedenle önümüzdeki süreçte El Bab operasyonunun bir an önce tamamlanması gerekiyor. El Bab'da TSK ve ÖSO ciddi mesafe kat etti, bundan sonraki hedef Rakka operasyonudur. Rakka operasyonunun doğru kişilerle yapılması gerekiyor. Başından beri özel kuvvetlerimizi devreye sokabiliriz dedik, sokmamız da gerekiyor. Terör örgütlerine güvenmemek gerekiyor.”

Bu işbirliğinin itici faktörü Kürtler. Bütün dert ABD’yi YPG ile işbirliği yapmaktan vazgeçirmek. Öyle görülüyor ki Türk hükümeti bunun için TSK’yi ABD’nin kara unsuru yapmaya hazır!

Fırat Kalkanı Harekâtı’na kadar Türkiye, Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) silahlandırılarak uluslararası koalisyonun hava desteğinde El Bab ve Rakka’ya sürülmesini ‘ayartıcı’ bir teklif olarak sunuyordu. ABD ise bu teklifi hayali buluyordu. Sonuçta ılımlılardan ordu çıkarma projesinin patronu CIA’di. Amerikalılar, Türkiye’nin bu kapasitenin çok az bir kısmını IŞİD’e karşı seferber edebileceğinin farkındaydı. Şimdi Türkiye, Fırat Kalkanı ile elde ettiği tecrübeyi göstererek kendi özel kuvvetlerini Kürtlerin olmadığı bir koalisyonun hizmetine vermekten bahsediyor.

Başından beri nirengi noktası YPG’nin olmadığı bir operasyon. Normal koşullarda NATO’da önemli bir ortağın Rakka ortaklığı değerlidir; ABD’nin Kürtler mi Türkiye mi ikilemine düşmeden havada kapacağı bir öneri. Ancak Beyaz Saray’ın açıklamalarında bir heyecan yok. Neden?

Birincisi, Washington’ın Kürtlere yüklediği anlam Ankara’nınkinden taban tabana zıt. ABD, Ortadoğu düzeni açısından en sorunlu gördüğü Suriye’ye “şah mat” diyebileceği bir alan açarken Kürtleri 'yatırım yapılabilir değerli bir unsur' olarak görüyor. Kürtlerin öz savunma güçleri, mobilizasyon kapasitesi ve örgütlenme yeteneğiyle kendilerini bir aktör olarak dayattıkları gerçeğinden bağımsız olarak bunu söylüyorum. Ki bu kapasite Kürtlere hem Rusya hem ABD ile ortaklık kurma imkânı verdi.

İkincisi sahanın gerçekleri Ankara’nın alternatif önerisini değersizleştiriyor:

- Ankara, El Bab’dan sonra Rakka’ya yürümekten bahsediyor ama Fırat boyunda işler öyle resmedildiği gibi iç açıcı değil. El Bab’dan gelen bir zafer haberi değil, 58 askerin baba ocağına düşen ateştir.

- ABD, omurgasında YPG’nin olduğu, gün geçtikçe yerel Arap bileşenleri artan 50 bin kişilik Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) bile yetersiz görürken Türkiye’nin eliyle bunun yerine ikame edilebilecek bir alternatifin çıkarılmasını olası görmüyor.

- Türkiye’nin karadan hareket geliştirebileceği iki güzergah var: El Bab’ı alıp Fırat üzerinden Rakka’ya gitmek. El Bab henüz alınmış değil. Alınsa da Rakka yolu üzerinde bir sürpriz bekliyor: Suriye ordusu. Bu da sahadaki hareket derinlik kazandığında Suriye ordusu ile karşı karşıya gelmenin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Kaldı ki Suriye ordusu da güneyden El Bab’a 3,5 km kadar yaklaşmış gözüküyor. Rusya, Türkiye’yi Suriye’de ortak olarak kazanma adına Suriye sahnesinde tank yürütmesine göz yumsa da asıl tercihi El Bab’ın Suriye ordusu tarafından kurtarılması. İkinci rota Kobani ya da Tel Ebyad’dan kestirmeden Rakka’ya inmek. Bu iki yer de Rojava savunma güçlerinin kontrolü altında. Hatırlanacağı üzere Türkiye Kobani rotasını Süleyman Şah Türbesi’ni tahliye için kullanmıştı ama YPG ile işbirliği yaparak!

Rakka yolunda TSK’nin kara unsuru olarak devreye girdiği bir operasyon seçeneğinin ABD ile Rusya arasında bir pazarlık konusu olması da kaçınılmaz. Trump, Pentagon’a alternatifleri hazırlama talimatı verse de seçenekler henüz Rusya ile koordinasyon sürecine girmedi. Ama girecek. Pentagon bugüne kadar Rusya, dolaylı olarak da İran ve Suriye ile belli ölçüde koordinasyon olmadan hava operasyonları yürüttüğünde istenmeyen sonuçlar doğuracağını gördü.

Kuşkusuz Türkiye iyi ya da kötü yönde katkısının ‘önemli’ olabileceğini hem Rusya hem ABD’ye hissettirdi. Kuşkusuz bu katkı son 6 yılda bölgenin hayrına olmadı.

IŞİD, TSK'ya saldırdı: 5 asker yaşamını yitirdiIŞİD, TSK'ya saldırdı: 5 asker yaşamını yitirdi

Atlanmaması gereken bir başka nokta: Trump’ın Rakka hesaplarını tampon bölge planlarıyla birlikte okumak gerekiyor. Henüz Suudi Arabistan ve Ürdün gibi ülkelerle paylaşılan planların detayları bilinmiyor. Akla üç bölge geliyor:

- SDG’nin kontrol ettiği Fırat’ın doğusu ve kuzeyi yani ‘genişletilmiş Rojava’.

- Fırat Kalkanı’nın kontrolündeki Fırat’ın doğusundaki 45’e 90 km’lik cep.

- Güneyde Ürdün sınırındaki bölge.

İsrail’in çıkarları ve güvenliğini kendini adamış olan Trump’ın bu tampon bölgeleri sığınmacılar için tasarladığını sanmıyorum. Bu saatten sonra tampon bölgeyi gerektirecek ya da güvenli bölgenin çözüm olduğu fikrini geçerli kılacak bir nüfus hareketliliği beklenmiyor. Bu tampon bölgelerin çağrıştırdığı tek şey Suriye’yi bir daha toprak bütünlüğünü sağlayamayacak duruma sokmaktır. Bu uzun vadede bölünme senaryosudur.

Trump’ın niyeti Rusya ile birlikte çözüm üretmekse bunun uluslararası aktörleri götüreceği yer Suriye yönetimi ile yeniden el sıkışmaktır. Fakat İran karşıtlığını bölge politikasının merkezine alan bir liderin, Tahran’ın en önemli ortağını ödüllendirecek bir yola girmesi hayli şaşırtıcı olur.

Trump’ın Suriye planları Rusya’yla koordinasyon içinde sadece IŞİD’i yenilgiye uğratmaktan ibaret değilse (ki değil) o zaman Türk ordusunu ABD’ye Mehmetçik yapmak isteyenlerin planlarına bir kez daha göz atmalarında fayda var.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.