YAZARLAR

Papa bile düşünemezdi bunu!

Nasıl ki kiliselerde, camiilerde, sinagoglarda ilahiler okunuyorsa, tezahüratlar da futbolun ilahileridir. İlahileri okurken ya da dinlerken nasıl ki ruhsal bir tatmin, duygusal bir yoğunluk yaşanıyorsa, bir stadyumda on binlerce kişi aynı anda, aynı tezahüratı söyleyince de aynı duygusal yoğunluk yaşanır.

Futbol bir çok bileşeniyle dine benzer. Stadyumlar tapınaklardır. Bazı futbolcular inancı yayan elçiler, bazıları da tanrıdır. Taraftarlar da inananlarıdır futbolun. Çok sıcak bir örnek verebilirim bu konuda. 16 Aralık Cuma günü Berlin'e gider gitmez 2. Bundesliga'nın nev-i şahsına münhasır takımı Union Berlin'in Greuter Fürth'le oynadığı maça gittim koşar adım. Maç öncesinde stadyumda kadroları anons eden görevli Union Berlin'in ilk 11'indeki oyuncuları tek tek sayarken her futbolcunun adının okunmasının ardından tüm taraftarlar hep bir ağızdan "FussballGott!" yani "Futbol Tanrısı" diye bağırıyordu. Bunun elbette ki futbolcuları motive etmek amaçlı yapıldığını açıklamama gerek yoktu sanırım ama söz yazıya geçti bir kere. Nasıl ki kiliselerde, camiilerde, sinagoglarda ilahiler okunuyorsa, tezahüratlar da futbolun ilahileridir. İlahileri okurken ya da dinlerken nasıl ki ruhsal bir tatmin, duygusal bir yoğunluk yaşanıyorsa, bir stadyumda on binlerce kişi aynı anda, aynı tezahüratı söyleyince de aynı duygusal yoğunluk yaşanır. Ritüelleri vardır. Örneğin, Liverpool Kulübü'nün Stadı'nda Anfield Road'ta maç öncesi ya da sonrası taraftarlar hep bir ağızdan 'You Will Never Walk Alone'/'Asla Yalnız Yürümeyeceksin' şarkısını söylerken en önemli ritüellerini gerçekleştirir. Almanya 2. Lig takımı Sankt Pauli maçlara ACDC'den 'Hells Bells' şarkısı ile çıkar. 'Hell' kelimesinin cehennem demek olduğunu ve cennet cehennem ayrımının da dinlerde önemli birer kavram olduğunu belirtmeli. Şarkının başındaki çanlar da zaten kiliseden. Ya da Galatasaray sahaya 'Kızılderili Savaş Marşı' ile çıkar. Şarkıdaki ritmi tutan davulların benzerlerinin de bir çok eski dönem dininde ayin için transa geçme, konsantre olma sürecinde kullanıldığına rast gelebilirsiniz.

'Bir din nasıl yayılır' konusunda stratejik planlamacı değilim. Ancak bunun en basit yollarından biri dinin yayılmasının istendiği bölgeye ibadethane kurmak ya da kurulmasını sağlamaktır, sanırım. En azından o dinin inananlarının dini ritüellerini yerine getirmeleri ve devam ettirmeleri için o bölgede varsa bu açıdan bir eksik giderilir. Benzer bir şekilde eğer bir ilçe, şehir ya da ülkede futbolun 'inananı' çoksa ve her hafta 'ibadet'lerini yerine getirmek, ilahilerini söylemek için olan futbol maçlarını izlemek üzere gittikleri stadyumlara sığmıyorlarsa yenisi talep edilir. Para ya bir şekilde eli cömert olan bir kaç şirket sahibinden alınır ya da Union Berlin'in bugün oynadığı stadının yapılması sürecinde uygulandığı gibi 'inananlar' kendi stadyumlarını yeniler, büyütür, inşa eder.

Son dönemde de Türkiye'de her şehirde futbolun yüksek talep gördüğü, yıkık dökük ve 20 binden az kapasiteli stadyumların büyük şehirlere layık olmadığı gerekçeleriyle bir çok stadyum inşa edildi ya da yenilendi. İstanbul, Kayseri, Konya, Antalya, Adana ve Bursa'da açılan stadyumlar bunların başı çekenlerinden. Dolup dolmadıkları söylenemez. Yapılan stadyumların kapasiteleri kadar futbola talep var mı ülkede, tartışılır. Yine de 'Yapacağız' düsturuyla yapıldı bütün bu stadyumlar. Son olarak da Trabzonspor'un stadyumunun açılışı yapıldı. Stadyumun aslında doğal haliyle bir kara parçası üzerinde olmadığını, denizin doldurulmasının ardından üzerine inşa edildiğini, Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odaları Birliği'nin itirazı sonrası inşaatın bir süre durdurulmuş olması konularını bir yana koyuyorum. Hatta dolguyla yapılan Karadeniz sahil yolunun çıkan bir fırtınada denizin sert ve yüksek dalgaları tarafından mağlup edilmesini de diğer yana koyuyorum. Bir 'ayin' esnasında 40 bin kişinin 'ilahiler' eşliğinde omuz omuza 'dini danslarını' gerçekleştirmesi sırasında stadyum zemininde yaratması muhtemel hasar sonucu yaşanabilecekleri hiç ama hiç düşünmek istemiyorum. Burada biraz abartmış olabilirim kabul ediyorum ama Türkiye'de bunun gerçekleşmeme ihtimaline yüzde 100 inanan sayısı da bir elin parmaklarını geçmez.

Stadyumun yeri, yapılış niyeti, stadyumdan kimin ne kadar kendine çıkar sağladığı konularını konuşmak artık sıkıcı hale geldi. Stadyum açılışlarının siyasi birer propaganda haline dönüştüğü konusunu hatırlatıp stadyumları siyasi propaganda alanı olarak kullananların stadyumlardan siyasetin uzak kalmasını en çok söyleyenlerin olduğunu da. Bugüne kadar sırasıyla bir çok stadyum açılışı yapıldı. Bir çok açılışın besmeleyle yapıldığına da şahit olduk. Bir yandan bu yeni bir işe, güne başlarken dilimize yerleşmiş bir 'ritüel'. Ancak ben hayatımda ilk defa bir stadyum açılışında Kuran-ı Kerim okutulduğunu duydum, gördüm, izledim. Akyazı'daki Şenol Güneş Stadyumu açılışında Kuran-ı Kerim okutuldu, 40 bin kişi karşısında. Aynı 'ritüel'in aynı hafta içinde Beşiktaş'ın Stadı'nda oynanan gösteri maçında da tekrarlandı. Hangi niyetle yapıldığını tartışmayacağım ama sanırım stadyumlarda, Kuran-ı Kerim okutulması emrini verenler düz mantıklarının da etkisiyle futbolun bir 'din' olduğu metaforunu fazla ciddiye almış. Böylesi Arjantin Ligi takımlarından San Lorenzo'nun kulüp üyesi Arjantinli Papa Jorge Mario Bergoglio'nun bile aklına gelmemişti.


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.