YAZARLAR

Birbirini tanımayan insanların konuşması

Bilmesi gerekmeyen bir şeyi bilmediğinde bile mahcup olan, özür dileyen bir toplumuz. Sigara içmediği için özür dileyen var. Aynı insanlar nasıl olabiliyorsa bir kabahatleri olunca özür dilemeyi düşünmez bile.

Türkiye’de birbirini tanımayan insanlar konuşamaz. Bazen kelimeleri yan yana getirebilirler ama oluşan şeye iletişim demek pek zordur. Buna sebep olarak sosyal anksiyete, yersiz mahcubiyet, lüzumsuz küstahlık ve kof kabadayılık sayılabilir. Bu yüzden insanlar kalkanlarıyla çıkar burada sokağa. Ateş istemiyor, yol sormuyorsa bu ülkede kimse söylediği şeyi söylüyor olamaz. Aslında başka bir şey söylüyor olmalıdır. Muhakkak gizli bir amaç, bir kötülük, bir acayiplik vardır. Kalkanlar bu yüzden daha geniştir burada. Bir türlü akılların bir arada yaşayamıyor oluşuna en büyük sebep bu kolektif paranoyaklık olabilir.

ÇOCUKTAN KORKMA

İlk oğlum Ali İlyas, İstanbul’da bol bol vapura binerdi. Bindiğinde de kimi zaman tarifeler, kimi zaman alakasız broşürler bulur, onları diğer yolculara dağıtırdı. Biz de ilişmez, uzaktan seyrederdik. 2,5-3 yaşında çocukla sohbet etmeye çekinen, broşürleri almamak için başka yerlere bakan, para isteyecek diye paniğe kapılan (dilenci olsa kovacak, ama belli ki değil) kaç kişi olduğuna inanamazdım. Bunun normali yok mu? Pek az. Bu şekil mahçup olmayanlar da pek çoğu (bazan küstahça daha çok iyi kalple ama genellikle lüzumsuzca) yargı makinesidir: Üşür bu, şunlara bak çocuğa neler yaptırıyorlar, aaa bak çocuk yere oturdu…

Aynısını medeni bir memlekette yaptığında çok eğlenir ama herkes. Ne var sanki bizimkiler de eğleniverse?

Bir de benim büyüğü 5,5 yaşında olan oğlanlar kullanmadığımız eşyaları göstermelik paralara bit pazarında satarlarken onları kandırmaya çalışan diğer pazarcılar konusu var, ona sonra girerim.

ÖZÜR DİLEME

Bilmesi gerekmeyen bir şeyi bilmediğinde bile mahcup olan, özür dileyen bir toplumuz: Şuraya nasıl giderim? Abi çok özür dilerim bilmiyorum. Yahu sigara içmediği için özür dileyen insana rastlanır: Ateşiniz var mı? Özür dilerim, kullanmıyorum.

Aynı insanlar nasıl olabiliyorsa bir kabahatleri olunca özür dilemeyi düşünmez bile.

Bu örneği daha önce de vermiştim, tekrar edeceğim. Meksika/Chiapas’ın (evet, Zapatistlerin diyarının) başkenti San Cristobal’de kaldığım pansiyonun sahibi beni otoparka götürürken kapısına birisinin park ettiğini gördü. Kıpkırmızı olarak benden özür dilemeye başladı. Önemsiz olduğunu anlatmaya çalıştım. İki delikanlınınmış araba, kola almaya durmuşlar, bir dakika geçmedi döndüler. Delikanlılardan da özür dilemeye başladı: “Çok özür dilerim, normalde bir problem olmazdı ama şimdi misafirim çıkacak, arabanızı alabilir misiniz?”. Çocuklar özür dilemeye başladı: “Çok özür dileriz, bırakmamamız gerekiyordu”. İspanyolca bilmiyorum. Ama böyle konuştukları çok belliydi. Herkes o kadar kıpkırmızıydı ki ben de mahçup oldum, sağdan soldan özür dilemek istedim.

Aynı olayı Türkiye’de tasavvur edelim. Orada özür dileyen herkes birbirine bağırıp çağırmıştı.

Özür dileme mevzuu zaten memlekette neredeyse hiç anlaşılmamış bir konu. Ben daha fazla uzatmayayım. Ayda Erbal’ın enfes makalesine link verdim yazının sonunda. Muhakkak okuyun.

FLÖRT ETME

Türkiye’de her yer erkeklerin av alanıdır. Örneğin çağrı merkezleri. Birkaç tane küçük çağrı merkezi kurdum. İnanamazsınız hattın öbür ucundaki erkeklerin zavallılığına. Aynı şekilde teknik destek verenler kadın ismiyle imza attıklarında konu o kadar uzuyordu ki, bırakmıştık. “Mrb nbr” düzeyinde bir yaratıcılıkla teknik destek e-postasından ilişki çıkarmayı uman yığınlar düşünün. Yahu kaç kişi Kiril alfabesini sökmüştü Google translate öncesinde Ruslara asılabilmek için.

Gelin görün ki bu kadar pro-azgın erkekler topluluğu yüz yüze gelince süt dökmüş kedi oluverir. Sokakta bir erkek bir kadına el atabilir, laf atabilir, kırk bin türlü tacizde bulunabilir ama muhabbet edemez.

Hoş iş iletişime gelince kadınların da durumu parlak değil. Şöyle özetleyelim Türkiye’de birbirini tanımayan ve tacizkâr olmayan bir kadın bir erkeğe yahut bir erkek bir kadına bırakın flört niyetini bir kenara neredeyse hiç bir şey diyemez. Derse de medeni bir iletişim olmaz. Çünkü söylediği şey anlaşılmaz. Altında ne olduğu aranır.

O yüzden kimse kendi arkadaş çevresinin dışına pek çıkamaz flört meselelerinde. Sakın müslümanlığa filan bağlamayın. Şuracıkta İran var, gidin bakın ne kadar medeniler bu konularda. Keza Arnavutluk, Bosna Hersek, buralar müslüman değil mi?

İNTERNET CANAVARLARI

Bu kadar birbiriyle konuşmayan insanlar İnternet’te bir canavara dönüşüyorlar her nasılsa.

Aptallığın, küstahlığın bini bir para. YouTube filan kapanınca memleketin imajını dert edenlerin sevinmesi lazım aslında. O yorum diye bırakılan şeylerin ciddi bölümü kepazelik. Keza haberlere bırakılan yorumlar da öyle. Adam nükleer fizik profesörü, nükleer enerjiyle ilgili memleketin amiral gemisine röportaj vermiş, sokakta selam vermekten aciz birisi yapıştırıyor yorumu: Yok ya. Olmaz öyle.

Hatırlar mısınız, Time anketinde Atatürk’ü -üstelik Yunanlıların mavrası/gazıyla- yüzyılın bilim adamı, sporcusu, yazarı filan seçmek üzerelerdi. Time bizim aynalı sazanlar yüzünden algoritma değiştirmek zorunda kalmıştı. Üstelik bu zibidiliği, yani Atatürk’ün yüzyılın sporcusu, bilim adamı filan listelerinde birinci olmasını ana haber bültenleri gururla verebilmişti. Che’nin çantasında Nutuk bulan insanlar Atatürk’ün yüz yılın sporcusu olmasında bir acayiplik görmez tabii.

HAKSIZLIK BU...

Bir yandan da insanlar hakikaten söylerken söyledikleri şeyi söylüyor olmuyorlar. Sık sık oluyor üstelik bu.

4 hafta Yunanistan köylerinde medeniyet şarjı olduktan sonra İpsala sınır kapısından memlekete girdim. Hemen girişte iki delikanlı durdurdu. Birisi yol bozukluğuyla ilgili uyarıyordu. Diğeri küçük Türk bayrağı hediye ediyordu. Bayrağı almadım. Yol bozukluğuyla ilgili uyarıyı dinlemedim. Dikiz aynasından dikkatle baktım. Elbette başka bir şey satıyorlardı. Sanırım ilerideki bir restorana filan çağırıyorlardı.

Bu yazıyı yazmaya da orada karar verdim. Aynı iki kişi sınırın öbür tarafında olsalardı dinler, bayrağı da alır, üzerine bir de teşekkür ederdim. Çünkü orada insanlar söyledikleri şeyi söylüyorlar genellikle.

Demem şu ki bu baştan beri mavra yaptığım paranoya külliyen haksız değil elbette. Ama biraz akıl kullanarak ayırmak mümkün yahu. Herkes kendi aklından kullansa biraz ne güzel olacak.

Almanlar gibi sürekli felç geçirmiş gibi bir ifadeyle soğuk selamlar verip duralım demiyorum. Akdeniz ülkesiyiz, biraz Akdeniz ülkesi gibi davransak kâfi.


Not 1: Bahsettiğim yazı. Ayla Erbal, Özür Dilemek “Bildiğiniz Gibi Değil” https://azadalik.wordpress.com/2013/02/01/ozur-dilemek-bildiginiz-gibi-degil/

Not 2: Bahsi geçen generali tanımam. Ama kardeşi uluslararası isim sahibi fotoğrafçı Gürcan Öztürk’ü iyi tanırım. Kardeşim gibi severim. Sesini duyun. Başkalarının da duymasına vesile olun lütfen: https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2016/08/15/tutuklu-tumgeneralin-kardesi-isyan-etti-agabeyimin-adi-bu-serefsizlerle-anilamaz/


Metin Solmaz Kimdir?

1969′da doğdu, Ankara’da büyüdü. İstanbul, Fethiye, Lapta, Lefkoşa ve Bodrum’da yaşadı. 1990 yılından bu yana yazılı basında ve muhtelif internet sitelerine yazıyor. siberalem.com, idefix.com, Overteam ltd ve Ağaçkakan Yayınları kurucularındandır. Kitapları: Kenardaki Milyonerler (1992, Korsan), Rock Sözlüğü (1994, Pan) Türkiye’de Pop Müzik (1996, Pan), Türkiye’ye Ait 100 Büyük Yanılgı (2015, Ağaçkakan), Erken Adam Hikayeleri (2016, Pan), 100 Ne Olacak Bu Memleketin Hali (Hazırlayan, 2016, Ağaçkakan) Facebook: MetSolmaz | Twitter: @metinsolmaz