YAZARLAR

Uluslararası yatırımlar ile demokrasi ithal edilebilir mi?

Demokrasi yatırım kriterlerinden biri olabilir. Oysa demokrasiye yatırımcı çekmek için değil, adil, eşit ve özgür bir ülke ve dünyada yaşamak için ihtiyacımız var.  

Son zamanlarda şu söylemi sıklıkla duyuyoruz: “bir ülkede demokrasi ve hukuk yoksa o ülkeye yatırım gitmez”. Oysa dünyadaki örneklere baktığımızda, yabancı yatırılar ile yatırımlara ev sahipliği yapan ülkenin rejimi arasındaki ilişki, yukarıdaki söylemde olduğu gibi tek boyutlu şekilde gerçekleşmiyor. Yani demokratik olmayan ülkeler de demokratik olanlar gibi yatırım alabiliyor. Bu yazıda, meseleyi daha sağlıklı tartışabilmek için bazı temel noktalara işaret etmeye çalışacağım. Başlarken hatırlatayım, aşağıda uluslararası yatırımlar ile portfolyo yatırımlarını değil uzun vadeli doğrudan yatırımları kast ediyorum.

UDY DEMOKRASİNİN GARANTİSİ OLABİLİR Mİ?

“Demokrasi yoksa yatırım da yok” şeklinde basitleştirilebilecek olan ilk argüman, ilgili literatürde Uluslararası Doğrudan Yatırımlar (UDY) ile yatırımlara ev sahipliği yapan ülkedeki rejimin demokratik olması arasında pozitif bir ilişkinin olduğunu savunur. Buna göre, rejimin demokratik olması, devlet yöneticilerinin hukuk ilkeleriyle bağlı olması anlamına gelir. Bu durumda özel mülkiyet hakları daha etkin bir şekilde korunacaktır. Yöneticilerin keyfi bir şekilde yabancı yatırımları kamulaştırma ya da kar transferini engelleme gibi bir hamleye girişmeleri daha düşük bir ihtimaldir.

Yine bu argümana göre kısa vadeli yatırımdan farklı olarak doğrudan yabancı yatırımlar, gittikleri ülkede daha uzun vadeli olarak kalmayı planladıklarından, hükümetlerin beklenmeyen tutumları karşısında savunmasızdır. Bu nedenle, gittikleri ülkelerdeki rejimlerin demokratik olması, yatırım kararı için bir tercih önceliği olacaktır.

Diğer taraftan demokratik ülkelere daha fazla yatırım yapılması ise, ülke yöneticilerini demokrasi dışı arayışlara girmekten caydırıcı bir etki yaparak, demokrasilerin daha da kalıcılaşmasını mümkün kılacaktır. Yukarıda kısaca özetlediğim çerçeve, ilgili yazında, tipik olarak modernleşme teorisi tarafından savunulur.

UDY DEMOKRASİ KARŞITI MI?

Ancak gerçek hayat modernleşme teorisinin çizdiği çerçeveye uymuyor. Yapılan araştırmalarda, doğrudan yabancı sermaye yatırımları alan ülkeler arasında demokratik olanlar olduğu gibi olmayanların da olduğu görülüyor. Hatta kimi durumlarda, demokratik olmayan ülkelerin, yabancı yatırımcı için daha cazip olanaklar sunması sonucunda bu ülkelere yoğun sermaye girişi yaşandığı görülüyor.

Uluslararası yatırımcının demokratik ülkeler yerine demokratik olmayan ülkelere gitmeleri için de yeteri kadar gerekçe mevcut. Gerekçelerin ilki, sendikalar ve örgütlenme özgürlüğü baskı altında olduğundan işçi hareketi ya da çevre hareketinin yaratabileceği sorunlar kolayca bertaraf edilebilir olmasıdır. İkincisi, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkesi tam olarak geçerli olmadığı için, yatırımcının aleyhine işletilebilecek hukuki süreçlerin önüne geçilebilir olmasıdır. Üçüncüsü, yöneticilerin üzerindeki kamuoyu baskısı daha az olacağı için, yatırımcılar için oldukça cazip yatırım teşvikleri kolayca verilebilir.

Gerçekten de ilgili literatüre bakıldığında, demokratik standartları oldukça düşük olan hatta demokratik olmayan ülkelerin UDY’den cömertçe yararlandıkları görülmektedir. Bu durumda UDY, ülke yöneticileri için demokratikleşme yönünde bir teşvik edici unsur olmaktan çıkmakta, hatta tersi yönde işlev görebilmektedir.

İTİBAR KURTARIR MI?

Özetlersek, demokratik ülkelerin daha fazla UDY çekebileceği argümanının özünde, demokratik ülkelerde yatırımcıları kamulaştırma riskine karşı koruyan özel mülkiyet haklarının gelişkin olacağı düşüncesi yatmaktadır. Yani önemli olan demokrasinin o ülke vatandaşları için sağlayacağı avantajlar değil, yatırımcının mülkiyet haklarının korunması için sunduğu olanaklardır. Ancak yatırımcı için kamulaştırma yapılmayacağı garantisi, demokratik usullerin hakim olmadığı ülkelerde de verilebilir.

Bu ülkelerde yöneticileri kamulaştırma gibi sermayeyi rahatsız edici uygulamalardan men edecek unsur, o ülke yöneticilerinin itibarıdır. Zira bir kere bu itibar zedelendiğinde, geride demokratik usuller sayesinde verilen garantiler de olmadığına göre, o ülkeye yapılacak olan yatırımlar engellenmiş olur. İtibarını kaybeden yöneticinin ülkesi sermaye çıkışlarıyla cezalandırılır, itibarını koruyan yöneticilerin ülkesine yatırımlar gelmeye devam eder. Dolayısıyla, burada yöneticilerin itibarı, esasında sermayenin yapısal gücünün somutlaşmış görünümü haline gelir.

DEMOKRASİ KİMİN İÇİN?

Meselenin elbette burada ele alamadığım farklı boyutları var ancak bu kısa değerlendirme ile vurgulamak istediğim, demokrasinin uluslararası yatırımları ülkeye getirmek için çekici bir unsur olduğu düşünülerek, “demokratikleşmeden uzaklaşıyoruz, yatırımlar azalacak” yönündeki değerlendirmelerin altının yeterince sağlam olmadığıdır. Zira özellikle UDY için, yatırım yapılan ülkedeki rejimin niteliği kriterlerden sadece biri olabilir. Oysa demokrasiye yatırımcı çekmek için değil, adil, eşit ve özgür bir ülke ve dünyada yaşamak için ihtiyacımız var.


Ümit Akçay Kimdir?

Doç. Dr. Ümit Akçay, 2017 yılından bu yana Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) ders vermektedir. Daha önce İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Atılım Üniversitesi, New York Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi’nde çalışmıştır. Akçay, Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği (Ankara: Notabene, 2016) kitabının ortak yazarı; Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği (İstanbul: SAV, 2009) ile Kapitalizmi Planlamak: Türkiye’de Planlamanın ve Devlet Planlama Teşkilatının Dönüşümü (İstanbul: SAV, 2007) kitaplarının yazarıdır. Akçay, güncel olarak, yeni otoriterliğin ekonomi politiği, büyüme modellerinin ekonomi politiği, merkez bankacılığı ve finansallaşma konularıyla ilgilenmektedir.