'Yılmaz Güney sineması ruhlara dokunuyordu'

Türkiye sinemasının büyük ustası Yılmaz Güney’, 9 Eylül 1984 yılında Paris’te hayata gözlerini yummuştu. Kızı Elif Güney Pütün, ölümünden 32 yıl sonra babasını anlattı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Birgün'den Zahit Atam'a konuşan Pütün, babasının hep sansüre maruz kaldığını belirterek şunları söyledi: Gerçek şuydu ki: Yılmaz Güney sinemasındaki sanat anlayışı çok farklıydı ve bu anlayış sisteme aykırı geliyordu: “Sanatın, özellikle sinema sanatının kitlelerin sosyal kurtuluşunda, sosyal-siyasal uyanışında büyük rol oynayacağına inanıyorum” der Yılmaz Güney. Aynı zamanda halkıyla sürekli alışveriş içinde bulunan, karşılıklı etkileşim içinde bulunan bir sanatçıdır. Yılmaz Güney sineması bir başkaldırma sinemasıdır. Bunun en güçlü örneği YOL filmidir. Savunduğu ilkelerden vazgeçmeyerek ortaya konmuş bir eserdir. Bedelini vatandaşlıktan çıkartılarak ödemiştir. Ve ne yazık ki bazı “kirli” amaçlara kurban gitmiştir.

'RUHLARA DOKUNMUŞTUR'

"Yılmaz Güney sineması ‘popülizm’i reddeder" diyen Pütün, şöyle devam ediyor babasını anlatmaya: Sinemayı bir propaganda aracı ve bir slogan olarak kullanmayı benimsemez. Sinemanın sarsıcı, körelen uyutulan bilinçleri silkelemek amaçlı olduğuna inanır. Bugün hem Türkiye halkı, hem de tüm dünya sinema izleyicileri hem fikirdir: Yılmaz Güney sineması ruhlarına dokunmuştur, “kaybedilmiş duygulara sahip çıkmıştır”. Günümüz sinemasında ne yazık ki bu durum enderdir, hitap kitlesi kısıtlıdır.

yilmazguneyelifguney1

'YILMAZ GÜNEY İLE BABA KAVRAMINI BİRLEŞTİREMEDİM'

Pütün, "Babanızla 16 yaşına kadar birlikte büyümediniz, kısa aralıklar dışında. Şimdi ise bir mücadeleci insanı kültürel, siyasi ve estetik mirasıyla yeniden keşfediyorsunuz. Bu tarihi açıklar mısınız?" sorusuna ise şu yanıtı veriyor: Aslında her zaman Yılmaz Güney’in dünyasına yakın oldum. Kitaplarını okudum, olabildiğince filmlerini izledim. Benim asıl sorunum Yılmaz Güney ile baba kavramını birleştirememekti. Ne kadar “dahi” bir kişiliğe sahip olduğunu biliyordum, ancak baba-kız ilişkisi yerine oturmuş olmadığı için zorluk yaşadım. Çoğu kişi babamı anlamadığımı, davasını, sanatını, kişiliğini yargıladığımı düşündü. Hâlbuki Yılmaz Güney’e bilgi anlamında hâkimdim. Öğrendiğim Yılmaz Güney ile yaşadığım baba birleşmiyordu. Bu benim içimde yaşadığım bir yaraydı. Yılmaz Güney ile babamı birleştirmek için “benim-babam”ı yarattım. “Bir odadan bir odaya” ile yaşamımın tüm kahramanlarını yerli yerine koyarak her aile mensubunu, aile içindeki yeri ve konumuyla birleştirerek, özellikle babam ve Yılmaz Güney’i kendi tarih ve hikâyeleri içinde anlayarak bütünleştirdim. Sonraki süreçte babam, Yılmaz Güney’in hayat izini sürüp derinliklerine inerek bilgi hazinemi zenginleştirmek daha kolay ve mutluluk dolu oldu.

Röportajın tamamı