YAZARLAR

Peker’in yakalanmamasından medet ummak

Toplumsal kesimler bir süredir pazar sabahlarını bekler hale geldiyse, bu Peker’in maharetini değil, muhalefetin sefaletini, toplumun çaresizliğini gösteriyor.

Sayısız insan 13 Haziran günü boyunca Sedat Peker’in yakalanıp yakalanmadığını büyük bir merakla öğrenmeye çalıştı. Peker’i “düşmanın düşmanı” olarak görenler, onun yakalanmaması için “dua” bile etti. Neticede Peker, “mekânına” döndüğünü açıkladı ve kendisinden beklentisi olanlar rahat bir nefes aldı.

Aslında Peker’e yönelik yoğun ilgi Türkiye toplumunun bilmeye, değişime, hesaplaşmaya duyduğu ihtiyacın bir yansıması.

Türkiye toplumu kendisi için bir yüke dönüşen iktidarı değiştirmek istiyor. Ama kiminle değiştireceğini bilemiyor.

Normalde TBMM grup toplantılarının düzenlendiği salı günlerinde muhalefet parti liderlerinin yapacakları ifşaatları, gösterecekleri tepkileri, uyandıracakları heyecan dalgasını iple çekmesi beklenen toplumsal kesimler bir süredir pazar sabahlarını bekler hale geldiyse, bu Peker’in maharetini değil, muhalefetin sefaletini, toplumun çaresizliğini gösteriyor.

“Peker sustuğunda şimdiye kadar gösterdiklerinin izini sürüp iktidarı zorlayacak bir muhalefet var mı? Giderek iktidarın diliyle konuşmaya başlayan mevcut muhalefet, Peker-iktidar kavgasını ‘yesinler birbirlerini’ yaklaşımıyla izleyip çekirdek çitletecekse, (ki milyonlarca YouTube izleyicisi zaten bunu yapıyor) Peker ve iktidara anlaşma, helalleşme zamanı tanıyacaksa bunca çalkantıdan, hesaplaşmadan halka ne pay kalacak?”

1 Haziran tarihli “Sedat Peker sustuğunda” başlıklı yazıyı böyle bitirmiştik.

Bugün susturulamayan Peker, yarın susturulunca “izleyici kitlesi” tekrar “bizim büyük çaresizliğimiz” duygusuyla bedbinliğe düşüp havalandırılmamış odalardaki pazar yalnızlığına mı dönecek? Eğer muhalefet liderleri salı günlerini iple çekilir hale getirmemeye devam ederse, evet.

Peker’in anahtarını çevirmekle yetindiği Pandora’nın Kutusu’nu açmak muhalefete düştüğü halde muhalefet bu “topa” girmemeye devam ederse, evet.

Peki Peker videolarını çekmeye devam ederse, herkes gibi muhalefet de diziyi kaldığı yerden izlemeye devam etmekle mi yetinecek?

Peker’in kendisini kurtarmak için suç ortaklarını ifşa etmeye başlaması elbette muhalefet açısından önemli bir dayanaktı. Fakat 17-25 Aralık sonrası sütten ağzı yanıp yoğurdu yemeyi bile bırakan muhalefetin suç dosyalarının izini sürmesi için Peker’i referans almasına da gerek yoktu. Sırrı Süreyya Önder’in dediği gibi, “Alenen yapılanlar Peker’in anlattıklarından daha mı az vahim?”  

Bu ülkede Roboski gibi bir katliam yapıldı. Önemsizleştirmek için değil, hakikatin gözümüzün önünde durduğunu hatırlatmak için söyleyelim: Peker’in hangi ifşaatı, bir onbaşının bile yargılanmadığı Roboski katliamından daha büyük, daha korkunç olabilir ki?

Yahut 7 Haziran seçimleri ve sonrasında yapılanlar, bir marinaya çökülmesinden daha mı az korkunçtu? Açık bilgilerin “heyecanlandırmadığı”, harekete geçirmediği bir toplum hangi bakanın hangi suçluyla nasıl bir münasebet kurduğunu öğrenmek için yanıp tutuşuyorsa, muhalefet bundan nasıl bir sonuç çıkarıyor?

Mevcut baskı koşullarında bile gazeteciler Peker’in ucunu gösterdiği birkaç bilginin izini sürüp devasa hakikatlere ulaşabiliyorken, muhalefet nasıl olur da Peker’in seçmenlerine dağıtması için AKP’ye verdiği “haram” kahvenin hesabını sormakla yetiniyor?

Ne kadar enteresan, değil mi?

Üstelik Peker, 13 Haziran’ı 14’e bağlayan gece attığı tweette “bu süre zarfında gereği eğer yapılmazsa” diyerek kapısını açık tuttuğu anlaşma gerçekleşirse “sezon finali” olarak kalacak 9. videosuna dek bildiğini bildiğimiz büyük bilgileri mahfuz tutmaya devam ederken…

Peker’in bildiği halde boş bıraktığı en önemli sayfa AKP’nin seçim yoluyla iktidardan düşürüldüğü 7 Haziran 2015 ile tekrar iktidara geldiği 1 Kasım arasında devletin kuytu köşelerinde başta Kürtler olmak üzere halka karşı ne tür hamleler tertiplendiği ve yapıldığı.

Bu “boş” gösterilen sayfada sadece Kürtlere yapılanların hikâyesi yok. 2015’ten itibaren işlenen her türlü suç, çalınan her kuruş para, yapılan her türlü adaletsizlik bu sayfada gizli.

Üstelik bu bilgileri açıklaması beklenecek kişi Peker değil, o dönemin başbakanı, şimdinin iktidar hasmı Ahmet Davutoğlu. Peki neden muhalefet ve Peker’in “izleyicileri” Davutoğlu’nu açıklamaya zorlamıyor veya “cesaretlendirmiyor?"

Zira o tarihten itibaren ister ekonomik, ister siyasal çıkara dayalı olsun, devlet içinde her biri ayrı skandal-suç niteliğindeki sayısız faaliyet savaş politikalarında birleşen girift ittifak alanında hâlâ “aklanıyor.” (Elbette daha sonra 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin de “Allah’ın lütfu” olarak işlevselleştirildiğini unutmayalım.)

Erdoğan geçen hafta "7 Haziran 2015 seçimlerinin asla unutulmaması gerekiyor” dedi. Hakikaten de asla unutulmaması gereken tarih. AKP’yi iktidardan düşüren bu seçimden sonra Türkiye tarihinin en önemli siyasi açılımı olan çözüm süreci bitirildi, kanlı bir savaş başladı. Yüzlerce insan katledildi. Bu katliamların en büyüğü, Peker’in Rize’deki “teröre lanet mitinginde” “oluk oluk kanlarını akıtacağız” tehdidinden bir gün sonra, 10 Ekim’de, Ankara’nın göbeğinde yapıldı. Dönemin AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu bu katliamdan sonra yaptıkları kamuoyu araştırmalarında oylarının arttığını söyledi.

Ardından “yenilenen” seçimde AKP, eskisinden farklı bir ittifakla tekrar iktidara geldi. AKP’nin etrafında birleşen yeni ittifak bileşenlerinin yaslandığı esas politika savaştı ve bu oldu. Muhalefet ve toplum da buna esir kalıp göz yumdu veya çıkarını burada gördü.

Bu sayede pek çok karanlık güç hızla palazlandı, palazlandıkça giriftleşti, giriftleştikçe de tüm ülkeyi kuşatan sert bir kabuğa dönüştü. Bu kabuğu kırıp ülkeye tekrar nefes aldırmak isteyen demokrasi ve barış yanlıları dışsal tehdit olarak sunuldu, “terörle” iltisaklandırıldı.

“Allah’ın lütfu” olarak görülen 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte de bir yandan Fethullahçılar tasfiye edilirken, 7 Haziran seçimlerinden beri demokrasi güçlerine yönelik zaten yürütülmekte olan cadı avına hız verildi. Yüz binlerce insan hakkında soruşturmalar başlatıldı. Bilim insanları üniversitelerden, barış ve demokrasi yanlıları sivil toplumdan, muhalifler “dış hayattan”, halk hareketleri sokaktan “temizlendi.” Sert kabuk bütün bir toplumun hapishanesine dönüştürülürken, altındaki çıkar grupları rant, yolsuzluk, hırsızlık, talan için güvenli bir alan bularak yuvalandıkça yuvalandı.

Fakat o yuva, savaş ittifakının yıkıcı etkisinin sonucu olarak çöküşe geçen ekonomiyle birlikte hem topluma hem de çıkar gruplarına dar gelmeye başladı. Böylece çıkar grupları, çeteler kendilerine yer açmak için “kardeşlerini” yuvanın dışına atmaya başladı. O yuvadan atılanlardan biri olarak Peker’in itirafları, çıkarı dolayısıyla gözü olup görmek, kulağı olup duymak, kalbi olup hissetmek istemeyen toplumsal kesimler için aynaya dönüştü ama yuvadan atılan ilk kişi Davutoğlu’ydu ve Peker’in bildiklerinin çok çok daha fazlasını biliyor.

Güzel bir Kürt deyimidir: “Ben sana ayıyı gösteriyorum, sen ayak izlerini soruyorsun.” Ayı ortada ama onunla yüzleşmeye korkanlar ayak izlerini “arıyor.” Rehber olarak da her an ayıyla dansa kalkmaya veya ayının avı olmaya hazır Peker gösteriliyor.

Olsun. Sonuçta Peker vesilesiyle şimdiye kadar dışarıdan gelen müdahaleleri devletin sopasını kullanarak püskürten ve giderek daha da sert bir kabuk kuşanan savaşa dayalı çıkar yuvası, içeriden çatlamaya başladı. Böylece vatan-millet-Sakarya söyleminin altına ne tür suçların saklandığı daha da görünür hale geldi.

Peki bu çatlak, iktidara yeni bir müdahale üzerinden toparlanma fırsatı mı yaratacak, yoksa giderek genişleyecek mi?

Bunun kaderini içeride sıkışıp kalmış, artık çıkar ve rant alanı bulamamış olan yeni Peker’lerin ortaya çıkıp çıkmaması kadar bu kabuğu dışarıdan kırıp tüm hakikatleri ortaya çıkarması beklenen muhaliflerin tutumu da belirleyecek.

Oysa en azından Millet İttifakı hâlâ Peker üzerinden dağıtılan “haram kahvenin” derdinde. CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın geçen haftaki açıklaması bu açıdan skandal mahiyetinde: “Millete haram kahve içirildiyse bunun hesabı mutlaka sorulmalıdır.” 

Ayı gözlerinin önünde ama onlar ayak izlerinin peşinde.

Evet toplum bu iktidarı değiştirmek istiyor. Normalde bir iktidar, onun alternatifiyle değiştirilir. Ama alternatif namzeti muhalefet neredeyse ısrarla “benim ondan bir farkım yok” diyor. Bu durumda değişim ve hesaplaşma isteyen kitlelerin Peker’den, onun yakalanmamasından medet umar hale düşürülmesi, muhalefetin içinde bulunduğu vaziyetten daha mı zelil?


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.