Sonbahar duyarlılığı

Sonbahar hüzünlü bir mevsimdir denir, ama hüznün olduğu yerde görünür olmayan ancak hissedilen bir huzursuzluk da sürer, ona pek değinilmez... Bugünden geriye dönüp baktığımızda Türkçe şiirdeki yeri artık değişmeyecek ve farklı şiir anlayışlarına sahip şairlerin hem sonbaharı konu edinen hem de temayı aşarak oluşmuş “sonbahar duyarlılığı”nı yansıtan dizelerine göz atalım…

Google Haberlere Abone ol

Modern Türkçe şiirin altında toplandığı bir ağaç olsa kuşkusuz dallarında bakır tenli yapraklar olurdu. Konunun, temanın, izleğin mevsim ya da mevsimlerle ilgisi olsun olmasın, modern Türkçe şiirin şairine, genel olarak sonbahar duygusu egemen gibi görünüyor. Ancak bunun duygudan daha fazla bir şey olduğunu, daha derin, yerleşik bir duruma işaret ettiğini düşünüyorum. Bu görünümü, izlenimi modern Türkçe şiirin uzun sonbaharı diye de tanımlayabiliriz.

Bu duyarlılığın, şiirdeki özellikle biçemde kendini gösteren “sonbahar duyarlılığı”nın, aslında yalnızca mevsime bağlı, onunla sınırlı kalmadığını belirtmek istiyorum. Bunun nedenlerini anlamak için çeşitli gerekçeler üzerinde durarak yorum yapılabilir. Sonbahar bir mevsim olduğunda bile, örneğin aslında dile getirilmeyen, bastırılan, günlük yaşantıya doğrudan yansımayan büyük bir gerilim içerir.

Ancak dile getirmek gerektiğinde bunun çoğunlukla tersinin, yani olmayanın ama arzulananın ifade edildiğini söyleyebiliriz. Yani durumu “ifadede gönüllü yanılsama” olarak da tanımlayabiliriz. Sanki sonbahar denildiğinde, bile-isteye yanılma, yanılsamaya düşme isteği de kışkırtılmış olur.

Kültürdeki ve dildeki anlamıyla birlikte çağrışımlarının kapsama alanının genişliği de gösteriyor ki sonbahar, şiir açısından son derece kullanışlı bir sözcük ve metafor. Bunu, sonbahar; nice şairin ağzında, patlasa melankoli püskürecek bir yanardağ sözleriyle tanımlayabiliriz belki… Ayrıca sonbaharın, modern Türkçe şiiri tek bir sözcükle anlatmak gerekse, büyük ölçüde kabul görecek kadar etkili bir metafor olduğunu söyleyebiliriz.

Öte yandan, diyebiliriz ki şair açısından sonbahar yalnızca şiirle ilgili değildir. Şiirin temsil ettiği dilin nesnesini oluşturan yaşantıyla da ilişkilidir. Sonbahar aynı zamanda modern Türkçe şiirin coğrafyasında sürdürülen yaşantıyı da içeren kapsamlı bir eğretilemedir.

Sonbahar hüzünlü bir mevsimdir denir, ama hüznün olduğu yerde görünür olmayan ancak hissedilen bir huzursuzluk da sürer, ona pek değinilmez. Oysa sonbahar açığa çıkmadığında bile bu daim huzursuzluğu da imler. Benliğe yansıması varoluşta oluşmuş ve anlamlandırılamayan bir huzursuzluğun, yaşantıya yerleşik bir yasın, sonun başladığı, ama bir yandan da sonsuzluğun anlam kazandığı mevsim ötesi beliren bir hal olarak görünür.

Işığın değişmesi, renklerin parlaklığını yitirmesi ve benzeri dışsal etkilerle birlikte ortaya çıkan “bastığı yeri yitirme kaygısı” da eklenebilir bunlara. Kaygının, huzursuzluğun, yasın hüzün olarak ifade bulduğu, jest ve mimik kazandığı bir mevsimin dilde eğretilemeye dönüşüp şairde iz bırakmaması düşünülemez elbette. O nedenle olsa gerek Nâzım Hikmet başta olmak üzere, farklı dönemlerin farklı şiir anlayışına sahip birçok usta şairinde, sonbaharın hem sözcük anlamıyla hem de çağrışım gücü yüksek bir metafor olarak işlenmiş olduğunu görüyoruz. Daha da ötesi, modern Türkçe şiirin birikimi içinde yer alan hemen her şairde egemen bir “sonbahar duyarlılığı”ndan söz etmek bile mümkün.

Bugünden geriye dönüp baktığımızda Türkçe şiirdeki yeri artık değişmeyecek ve farklı şiir anlayışlarına sahip şairlerin hem sonbaharı konu edinen hem de temayı aşarak oluşmuş “sonbahar duyarlılığı”nı yansıtan dizelerine göz atalım…

Nâzım Hikmet ve Piraye

İlk betik Nâzım Hikmet’ten. Şairin cezaevinde Piraye için yazdığı “Saat 21.00-22.00 Şiirleri”nden “5 Kasım 1945” başlığını taşıyan şiiri:

Çiçekli badem ağaçlarını unut. Değmez, bu bahiste geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı. ıslak saçlarını güneşte kurut olgun meyvelerin baygınlığıyla parıldasın nemli, ağır kızıltılar… Sevgilim, sevgilim, mevsim sonbahar…

Şiirin sonuna doğru sonbahar metaforu aracılığıyla hüzün olarak yansıtılan duygudaki gerilim daha da açığa çıkıyor…

Aslında sonbahar denildiğinde akla ilk gelen şair Attila İlhan olur… Yalnızca hüznün, şarabın, sarının ve sesin bir mevsim olarak biçimlendiği şiirlerinden dolayı değil bu. Ama bunların da etkisi var bence… Hatta diğer nedenlerden daha çok Attilâ İlhan adının sonbaharın hizasına yazılacak bir şair izlenimi oluşmasında. İşte şairin “Adım Sonbahar” şiiri:

nasıl iş bu

her yanına çiçek yağmış

erik ağacının

ışık içinde yüzüyor

neresinden baksan

gözlerin kamaşır

oysa ben akşam olmuşum

yapraklarım dökülüyor

usul usul

adım sonbahar

Ahmet Hamdi Tanpınar

Attilâ İlhan’da sonbahar bu kadar değildir elbette. Hatta onun şiirleri baştan sona bir sonbahardır bile denilebilir… Umarım bu yazı daha fazlası için, şiir okurunun, şairin şiirlerini okumasında ya da yeniden okumasında vesile olur…

Modern Türkçe şiirin her bakımdan öncülerinden olan Ahmet Haşim’in “Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz” dizesi de yalnızca kendisinden gelen sonraki şairlerin değil, şiir okurlarının da duyarlılığının oluşmasında rol oynayan önemli bir kurucu dizedir.

Anlamak ve anlatmak denildiğinde, üstelik bunu bir tür oburlukla gerçekleştiren bir isim gelir akla; Ahmet Hamdi Tanpınar. Şairliği çok da ön plana çıkmayan ya da şiirdeki iddiasından geri çekilmiş izlenimi veren bir entelektüeldir Ahmet Hamdi Tanpınar. “Sonbahar” başlıklı şiirinde de bu bakış açısının yansıması görülür…

Durgun havuzları işlesin bırak Yaprakların güneş ve ölüm rengi, Sen kalbini dinle, ufkuna bak.

Hatırımıza elbette ki sonbahar dolayısıyla gelen bir şair değildir Hasan Hüseyin (Korkmazgil). Çünkü öyle kolay unutulacak bir isim değil.

O ki bir zamanlar şiirleri dilden dile dolaşan, kitapları baskı üstüne baskı yapan bir isimdir. Yine de şairin nicedir unutulmuş ya da unutulmaya terk edilmiş gibi görünmesi düşündürücüdür. Sonbahar nedeniyle de olsa yer verdiğimiz dizeleri onun kolay kolay unutulamayacağına da bir işaret sayılır…

Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

Ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını

Neden akşam oluyorum tren kalkınca

Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince

Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum

Öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki

Az önceki çiçekler nasıl da diken diken

Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

Sonbahar ve sonrası hiç… Aslında yaz geçerin, yaz bittinin, soğuk otların altında yaşananın, yani ilkyazların, yazların, kiraz mevsimlerinin üstüne kurulan sahnede son tirat gibidir “Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç” dizesi…

İkinci Yeni şairlerinden bana kalırsa en çok Turgut Uyar sonbaharı bir varlık ve varoluş sorunu olarak duyumsar. “Acıyor” başlıklı şiiri tek başına bu gözleme dayanak oluşturmaya yetiyor. Şiiri bölmeye kıyamadım; “Acıyor” başlıklı şiirinin tamamını okuyalım istiyorum:

Mutsuzluktan söz etmek istiyorum

Dikey ve yatay mutsuzluktan

Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun

Sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık

Onlarda orada yaşadılar

Bir dağın çarpıklığını

bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet

Kasaba meyhanesi gibi

Kahkahası gün ışığına vurup da

öteden beri yansımayan

Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi

Öbürünün bir kadından aldığı verem

Bütün işhanlarının tarihçesi

Sevgim acıyor

Yazık sevgime diyor birisi

Güzel gözlü bir çocuğun bile

O kadar korunmuş bir yazı yoktu

Ne denmelidir bilemiyorum

sevgim acıyor

Gemiler gene gelip gidiyor

Dağlar kararıp aydınlanacaklar

Ve o kadar

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır

Sonbahar geldi hüzün

İlkbahar geldi kara hüzün

Ey en akıllı kişisi dünyanın

Bazen yaz ortasında gündüzün

Sevgim acıyor

Kimi sevsem

Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte

Ekim filanda gider bu gidişle

Tarihe gömülen koca koca atlar

Tarihe gömülür o kadar

Turgut Uyar

Bir başka İkinci Yenici ve modern Türkçenin usta şairi Cemal Süreya, sonbaharı Turgut Uyar gibi sorunsallaştırmaz. Ancak onda da sonbahar duygusunun bir duyarlılığa dönüştüğünü görürüz. Ama onun sonbaharı, çoktan hatıranın rengi olmuş bir geçmiş zaman duygusunu dile getirilir. “Eylül”dü başlıklı şiirinden bir bölüm paylaşıyorum. Şiirin tamamını alsam yazıyı burada bitirmem gerekecek çünkü…

Dalından kopan yaprakların

Sararan yanlarına yazdım adını

Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.

Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu. Eylül’dü……

Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız

Adımlarımızın kısalığı bundandı

Bundandı gözlerimin durgunluğu.

Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,

Ellerin kadar ıssız,

Sen kadar zamansız molalar veriyordum

Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.

Eylül’dü…

Her mevsimin sanki sonbahar mevsimiymiş giderek yaşantının kendisi sonbaharmış gibi duyumsandığı şiirlerin şairi olan isimlerden biri de Metin Altıok’tur. “Sonbahar” başlıklı kısa şiirini okuyalım:

Sonbahar -ki acının değişmez dipnotudur-

Sesinin solgun göğünde

Küçük bir yıldızla bir harfi tutuşturur.

Savrulur her yana kavruk kelimelerle,

Yüreğini acıyla buruşturur.

Bakışının pasıyla zırhlanan dünya,

Binlerce pıtrak yapıştırır yüzünün kumaşına

Sonbahar -ki doyumsuz bir aşkın sonudur.

Şiirlerinde, dizelerinde, yapıtlarında sonbaharı sorunsallaştıran şiirin unutulmaz şairlerinden sonra dönüp 1987’de yazılmış ve geçmişten bugüne taşınmış olabileceğini düşündüğüm dizelerle araya girmek biraz tuhaf olacak. Ama konu sonbahar ve şiir olmasa Enver Topaloğlu’ndan bir alıntıya kalkışmazdım diyebilirim. Umarım aşağıdaki dizeler bu tuhaflığı unutturur.

Parklar boştur, kanepeler ıslak

Ay ışığı altında gezen silahlı devriyelerden utanır

Mevsim sonbahardır

Çünkü sonbaharda sevgilim

Önce haziran sayfaları yırtılır anıların,

Kalın çivilerle

Üstümüze çapraz eylüller çakılır

YENİ ÇIKAN KİTAPLAR

Cevat Çapan’ın yeni kitabı 

Son Duraktan Bir Önce / Cevat Çapan / YKY

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Cevat Çapan’ın yeni kitabı “Son Duraktan Bir Önce” şiir okuruyla buluştu. Çapan modern Türkçe şiirin birikiminin yanı sıra dünya şiirinin kaynaklarından da

yararlanan bir şair. Cevat Çapan şiiri dil ve duyarlılık olarak ön plana çıkaran yapıtlarına yenisini ekledikçe modern Türkçe şiir kitaplığının da zenginleştiğini, şiir dağarcığının genişlediğini, derinleştiğini belirtelim.

Her şeyden önce çevirileriyle de gerçek bir şiir emekçisi olan Cevat Çapan’ın modern Türkçe şiire katkısını hız kesmeden sürdürmesini diliyoruz. Kitabın kapağında yer alan dizeleri biz de paylaşalım:

Belki bu da sadece bir düş – nerden geldi aklıma adını fısıldamak atımın kulağına?

Bildiğim bir yerden bilmediğim bir yere giderken heybemde bir gezginin defteri akşam karanlığında.

Şiir, Akif Kurtuluş farkıyla

Yayımlanacağını geçen yıl öğrendiğimiz Akif Kurtuluş’un yeni kitabı nihayet çıktı: “Hayat Saat Farkıyla” (Can Yayınları)… Kitap çıkmasına çıktı da şiir okuruyla, okurla buluşma süreci hangi aşamada bilemiyoruz. Biz henüz kitaba ulaşamadık. O nedenle okuyup değerlendirme hakkımızı saklı tutuyoruz…

Ancak şiir okuru için ne olursa olsun “Hayat, Saat Farkıyla” adıyla yayımlanan ve Akif Kurtuluş imzasını taşıyan bir şiir kitabını merakla ve heyecanla beklemek hiç kuşkusuz doğal bir durum…

KISA.. KISA..

İzmir uluslararası edebiyat festivali

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce düzenlenen “Edebiyat Barıştırır” temalı 2. Uluslararası Edebiyat Festivali 15 Eylül’de başladı. Festivalin açılış akşamında onur konuğu Özdemir İnce’nin şiir anlayışının değişik yönleriyle ele alındığı bir panel düzenlendi. Panele Haydar Ergülen, Metin Cengiz, Erkut Tokman ve Özdemir İnce’nin şiirlerini Fransızcaya çeviren François Montmaneix konuşmacı olarak katıldı.

Panelden sonra düzenlenen şiir akşamında Özdemir İnce, François Montmaneix, Metin Cengiz, Erkut Tokman, Maria Siakalli, Nafia Akdeniz, Müesser Yeniay ve Haydar Ergülen şiir okudular. Festivalin bir başka onur konuğu olan Suriye asıllı Lübnan vatandaşı ve Fransa’da yaşayan Adonis’in katılmadığı etkinlikte panele ve şiir akşamına ilgi yoğun oldu.

Etkinlik başlamadan önce festivalin direktörlüğünü üstlenen Haydar Ergülen’le konuştuk. Ergülen festivalin ilkinin 2015’te düzenlendiğini, bu yılki programın aslında geçen yıla ait olduğunu, ama festivalin 15 Temmuz nedeniyle ertelendiğini dile getirdi. Bu bir yıllık gecikme yanında maddi olanaklar ve var olan koşullardan kaynaklanan aksaklıklar yaşandığını belirterek, bu nedenle daha geniş bir uluslararası katılım sağlayamadıklarının da altını çizdi.

Ergülen, koşulları zorlayarak barış temasının hakkını vermek için uğraştıklarını da ifade etti. Bu yönde başta Aslı Erdoğan’ın festivale katılan yazarlardan biri olduğunu bunun yanı sıra barış akademisyenlerinden öykücü Murat Özyaşar’ı da konuk ettiklerini söyledi. Festival program çerçevesinde düzenlenen etkinliklerle 14 Ekim’e kadar sürecek…

Behçet Aysan şiir ödülü

Sezai Sarıoğlu

1995 yılında verilmeye başlanan Behçet Aysan Şiir Ödülü bu yıl “Kurutma Kâğıdı” isimli kitabıyla Sezai Sarıoğlu”nun oldu.

Türk Tabipleri Birliği‘nin 2 Temmuz 1993’te Sivas Katliamı’nda yitirdiğimiz doktor ve şair Behçet Aysan anısına düzenlediği Behçet Aysan Şiir Ödülü’nün bu yıl verileceği ismi, Aysan’ın kızı Eren Aysan duyurdu.

Ali Cengizkan, Ahmet Telli, Doğan Hızlan, Cevat Çapan, Turgay Fişekçi, Orhan Koçak ve Semih Gümüş’ten oluşan seçici kurulun, "Sözcüklerin, deyimlerin yerleşik anlamlarını ters yüz ederek kendi özel, özgür, ayrıksı şiir dilini yaratması; güncel olanın tarihsel köklerini irdelemesi ve epik şiirin olanaklarını yeni şiirle kaynaştırması, şiirinin muhalif yanını güçlendirmesi" nedenleriyle, ödülün Sarıoğlu’na verilmesini oybirliğiyle kararlaştırdığı açıklandı.

Mersin kent şiir ödülü

Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) öncülüğünde 11 yıldır sürdürülen ‘Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’ne bu yıl, şair Haydar Ergülen değer görüldü. Celâl Soycan, Metin Cengiz, Yavuz Özdem, Cemal Sakallı ve Ogün Kaymak’tan oluşan ödül değerlendirme kurulu, Haydar Ergülen’e verilen ödül gerekçesini de açıkladı.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “2017 yılı için önerilen adaylar arasından: Çağdaş şiirimizde sesi, duyarlığı, imge örgüsü, konuları, kelime paleti ve yalın söyleyişiyle hemen tanınan birşiir kurarak, kuşaklar arasında ortaklaşa bir algı ve estetik haz zemini yarattığı; Anadolu’nun kadim kültürüyle mayalanmış bir duyarlığı şiirimizde güçlü bir damar halinde işlettiği; zengin çağrışımlara dayalı şiirleriyle insanı diyalektik bir zaman algısı içinden kendisiyle ve hayatla merhametli bir ilişkiye davet ettiği; ölümün, aşkın, yalnızlığın ve bütün bir varoluşun duyumsattığı her şeye şefkatle dokunarak evreni bir bütün halinde anlamaya çalıştığı; böylece şiire çok güçlü ve özel bir etik çevren kazandırdığı; Türk şiirinde okur profilini genişleten bir duru kavrayışla, en karmaşık ontolojik meseleyi gündelik hayatın akışı içinden şiire çağırdığı; düzyazılarıyla da sürdürdüğü dil özenini, sahici duyarlığını, insanı esirgeyen ahlakî değerlerini poetik bir örgüde maddîleştirdiği; çeşitli şiir etkinliklerinde görev alarak şairlerin buluşmasına, tanışmasına, uluslararası ilişkiler kurmasına ortam hazırladığı için, çağdaş şiirimizin usta şairi Haydar Ergülen’i ödüle değer bulmuştur.”