Zabel Yaseyan sahnede!

“Zabel”i, oyunun yönetmenleri Duygu Dalyanoğlu ve Aysel Yıldırım'dan dinledik. Yönetmen Dalyanoğlu ve Yıldırım, "Zabel Yesayan’ın hayat mücadelesi oyunu yazarken ve sahnelerken bize ilham ve güç verdi. Hem özel yaşamlarımızda hem de kamusal alanda kadın olmak sonsuz bir mücadele. Oyunu izleyen kadın seyircilerin de Zabel’in ve onun hayatındaki başka kadınların hayat mücadelesinden ilham alacağı bir şeyler bulmasını ümit ediyoruz" diyor.

Google Haberlere Abone ol

Boğaziçi Gösteri Sanatlar Topluluğu’nun yeni oyunu “Zabel”i, oyunun yönetmenleri Duygu Dalyanoğlu ve Aysel Yıldırım ile konuştuk. Yönetmenlerden Dalyanoğlu, “Zabel”i şu sözlerle tarif ediyor: Zabel Yesayan’ın yaşam öyküsü hem çok yönlü bir kadın aydının yaşamından ilham alıyor hem de 1890’ların sonundan 2. Dünya Savaşı’na uzanan bir dönemi feminist bir bakış açısı ile yorumluyor.

zabel

‘’BGST’’ ne zaman kuruldu? Kimlerden oluşur?

Duygu Dalyanoğlu: Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu 1995 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde sanat kulüplerinde çalışmış mezunlar tarafından kurulan bir sanat topluluğu. 1980’lerin ortasında Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları ve Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübünde tiyatro, dans, müzik alanlarında çalışanların mezuniyet sonrası bu faaliyetleri bağımsız olarak devam etme niyetleri ile kurulmuş. Şu anda tiyatro, dans, müzik ve toplumsal araştırmalar alanında çalışan birimlerden oluşuyor. BGST’li sanatçılar ve araştırmacılar profesyonel veya çalışan ritminde çalışarak üretimlerine devam ediyor. Bu üretimler arasında oyunlar, dans gösterileri, konserler, müzik albümleri, atölye çalışmaları, yayınlar sayılabilir.

Ödeneksiz tiyatro yapmanın zorlukları nelerdir?

Aysel Yıldırım: Ben avantajlarını sayarak başlayayım... Yani ödeneksiz/bağımsız bir tiyatro olmanın avantajlarını… Bir kere adı üzerinde, seyirciniz dışında kimseye eyvallahınız olmadan "bağımsız" üretim yapabiliyorsunuz. Sizi sınırlayan tek şey sanatsal tercihleriniz oluyor; elbette konjonktürle, siyasi/ekonomik iklimle ilgili stratejiler yapmanız gerekiyor ama örneğin kendinizi sansürlemek zorunda kalmıyorsunuz. Bu dönem ödenekli tiyatrolar üzerindeki bürokratik, siyasi baskı malum, onlardan görece azadız.

Alternatif bir sahnede tiyatro yapan sanatçılar olarak gelecekle ilgili kaygılarınız nelerdir?

Duygu Dalyanoğlu: Diğer yandan bağımsız tiyatro yapma olanaklarının daraldığı hatta yer yer engellendiği bir dönemdeyiz. Örneğin biz dört yıldır Kültür Bakanlığı’nın özel tiyatrolara verdiği fondan yararlanamıyoruz. Sahne bulmak, turne yapmak, farklı seyirci kitleleri ile buluşmak 2000’li yıllara göre çok daha zor. Bir oyun sahneye koyduğunuzda hangi koşullarda nasıl oynayabileceğini, içeriğinden ötürü bir sansür ya da baskıya maruz kalıp kalmayacağını bilmek mümkün değil. Öte yandan bu belirsizlikler karşısında yılmayı doğru bulmuyoruz. Eğer nitelikli bir oyun ortaya koyuyorsanız tiyatro seyircisi sizi buluyor, izliyor. Bu karanlık koşullarda şiarımız “işimizi en iyi şekilde yaparak direnmek”.

İstanbul’da sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin alternatif tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?

Aysel Yıldırım: Alternatif tiyatronun daha uzun bir geçmişi var bu memlekette elbette ama “alternatif sahnelerin” yaygınlaşmasıyla yeni metinler, güncel meseleler, yeni biçimsel denemeler, tabu olan konular, örneğin Kürtçe tiyatro vs. ile karşılaşmaya başladı seyirci bu sahnelerde. Sürekli izlediği ödenekli kurum tiyatrolarında karşılaşamadığı, hatta hasret kaldığı yeniliklerdi belki de bunlar. Daha sonra medya, ödül mekanizmaları da görmezlikten gelemedi bu gelişmeyi. Ama bence ölü toprağının bir atılması gerekiyordu, buna response verdi seyirci ve o salonları takip etmeye başladı.

‘’Zabel’’ neyi anlatıyor? Zabel Yeseyan’ın hayatının çeşitli dönemlerini ele alan bu metni hangi kaygılarla yazdınız? Zabel’i konu almanıza sebep olan etken nedir?

Duygu Dalyanoğlu: 2015 yılında, 1915’in 100. yılının ülkemizde gündem olmasının da etkisi ile Zabel Yesayan’ı okumaya, onun hakkında araştırmaya başladık. Son yıllarda Zabel Yesayan yazınının çevriliyor olması ve onun edebiyatı üzerine yapılan araştırmaların yaygınlaşması bizim için bir şanstı. Onun edebiyatı ve biyografisi üzerine çalıştıkça Zabel’in yaşamöyküsünün bugüne referansları olan bir feminist oyun ile anlatılabileceğini düşündük. Zabel Yesayan’ın yaşam öyküsü hem çok yönlü bir kadın aydının yaşamından ilham alıyor hem de 1890’ların sonundan 2. Dünya Savaşı’na uzanan bir dönemi feminist bir bakış açısı ile yorumluyor. Fakat bizce Zabel sadece geçmişi anlatan bir oyun değil, geçmişten günümüze de pek çok şey söyleyen bir oyun.

Zabel Yesayan, hem Türkiye kadın hareketi hem de Ermeni kimliğine dair çok güçlü bir figür… Zabel’i, metinde tüm yönleri ile ele aldığınız görülüyor. Milli kimlik, siyasi kimlik, cinsel kimlik, dini kimlik, sosyal kimlik… Oyunun dramaturgisini oluştururken dikkat ettiğiniz ana etken ne oldu?

Aysel Yıldırım: Evet biz de Zabel'in romanlarını, makalelerini, hayatını okuduğumuzda tam olarak bunu hissettik. Böyle çok yönlü, güçlü ve yaşayan bir karakter yaratmaya çalıştık öncelikle. Bunu da sadece zabel72Zabel'i anlatarak değil, etrafındaki diğer kadın karakterleri de anlatarak resmetmeye çalıştık. Diğer yandan böyle bir kadının yaşamının en verimli, en üretken yıllarında sürgün hayatı yaşamaya, bir felaketin sonuçlarıyla boğuşmaya ve nihayet bir hücre köşesinde ölüme itilmesine bizim kadar seyircinin de üzülmesini istedik. Yani onu çevreleyen değiştirilebilir, dönüştürülebilir toplumsal koşullara, çelişkilere, felaketlere yabancılaştırmak istedik seyircimizi. Bunu yaparken de Zabel Yesayan karakteri nezdinde oluşan "direngen" duruşu, aktivist ruhu resmetmek istedik.

Oyun; yönetimi, oyuncuları, ele aldığı konu, metin yazarları açısından tamamen bir kadın üretimi… “Zabel”i tarih sahnesine çıkaran özelliklerinden biri de feminist duruşu… Oyunun bu üretim biçimi ile şekillenmesini feminizm ideolojisi bağlamında nasıl değerlendirirsiniz?

Duygu Dalyanoğlu: Bizler için feminist tiyatro alanında üretim yapmak bir gelenek… Feminist tiyatro yaparken oyunun metninin ve dramaturjisinin feminist bir yaklaşımı içermesi kaçınılmazdır. Fakat bunun yanı sıra oyunun üretim sürecinin nasıl kurgulandığının da oldukça belirleyici olduğunu düşünüyoruz. Örneğin Zabel’in hikayesinin sadece kadın oyuncular tarafından icra ediliyor olması bilinçli bir tercih. Hem Zabel’in hayat öyküsünü hem de onun yaşadığı dönemin çalkantılı toplumsal olaylarını kadınların gözünden anlatmamızı mümkün kıldı bu tercih. Ya da oyunu şekillendiren dekor, ışık, kostüm, organizasyon gibi alanlarında öncelikli olarak kadın sanatçılar çalıştı. Bunu üretken bir feminist çalışma ortamı kurmak itkisi ile yaptık.

Oyunun dikkati çeken bir başka özelliği ise, müziğin seçimi ve kullanımı… Oyunun müzikleri hangi çalışmalarla ortaya çıktı? Müziğin yazdığınız metindeki sahnelere olan etkisi ve günümüz politik tiyatrosunda müziğin kullanımına dair neler söylersiniz?

Aysel Yıldırım: Ara Diknjian'ın "1915-2015: Truth&Hope" albümü hem oyunu kurarken, sahneleri yazarken hem de sahnelerken çok önemli bir esin kaynağı oldu. Sonra ne şanslıyız ki, Ara bizimle parçalarını paylaştı ve oyun müziklerini bu albümü düzenleyen müzisyen arkadaşımız Ari Hergel yaptı. Oyunda hem bu albümden parçalar yer alıyor hem de Ari'nin bunlarla çok güzel bir uyum içinde yaptığı yeni besteler... Her bir track hikayesi konuşularak, oyundaki yeri hayal edilerek konuldu ve oluştu. Zaman zaman da o parçalar hikayeyi kurdu. Bir örnek vereyim: oyun albümden "Hampere" parçasının bir düzenlemesiyle başlıyor. Zabel hücrenin soğuk demir masası üzerinde uyuya kalmış, uyanıyor, sorguya alınacak, ona hazırlanıyor....

Hampere Ermenice bir kelime; "sabret" demek. Ari parçanın düzenlemesini ne şekilde yaptığını anlattı bize: ud parça boyunca sabretmeyi telkin ediyor, sessiz ama sabırlı ve direngen olmayı... Ama yaylı dörtlü, quartet susumuyor; parça boyunca senfonik bir hal alarak o sabır telkininin üzerine çıkıyor, adeta adalet, hakkaniyet talebini yükseltiyor. Zabel'in ve onun konumuyla eşleştirdiğimiz herkesin zihinsel durumunu bu ikilik çok güzel özetledi ve şekillendirdi bence.

“Zabel” hayatı algılayış biçimi ile bir direniş senfonisi sunuyor diyebiliriz. Bulunduğu yerlerde/devletlerde erkek egemen topluma biat etmiyor ve resmi ideolojinin karşısında duruyor. Bunun bedelini de hayatıyla ödüyor. Günümüzde, kadın hareketinin geldiği noktada, Zabel’i izlemeye gelen kadın seyircilerin salondan ne tür duygularla çıkmasını istersiniz?

Duygu Dalyanoğlu: Zabel Yesayan’ın hayat mücadelesi oyunu yazarken ve sahnelerken bize ilham ve güç verdi. Hem özel yaşamlarımızda hem de kamusal alanda kadın olmak sonsuz bir mücadele. Oyunu izleyen kadın seyircilerin de Zabel’in ve onun hayatındaki başka kadınların hayat mücadelesinden ilham alacağı bir şeyler bulmasını ümit ediyoruz.

Nerde, hangi günlerde oynuyorsunuz?

Aysel Yıldırım: Nisan ayında oyun tarihlerimiz şöyle:

10 Nisan Pazartesi 20:30 Moda Sahnesi, Kadıköy

11 Nisan Salı 20:00 Boğaziçi Üniversitesi, Demir Demirgil Tiyatro Salonu

14 Nisan Cuma 20:00 Boğaziçi Üniversitesi, Demir Demirgil Tiyatro Salonu

24 Nisan Pazartesi 20:00 Boğaziçi Üniversitesi, Demir Demirgil Tiyatro Salonu

Mayıs ayında ve gelecek sezonda da oynamaya devam edeceğiz.