Turgut Uyar 90 yaşında

Kendi sözlerini de kaynak göstererek sıkıntının şairi olduğunu dile getirdiğimiz Turgut Uyar’ın yapıtlarının da gösterdiği gibi sıkıntı şikâyet konusu değildir. Aslında bu durumun onda ve şiirinde yaşama gücünü arttırıcı, hatta geliştirici bir rol oynadığını bile söyleyebiliriz.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR -  Modern Türkçe şiirin de, İkinci Yeni dalgasının da “büyük saati”dir o. 'Büyük Saat', yalnızca tüm şiirlerinin bir araya getirildiği kitabın adı değildir. Aynı zamanda şairin yaşamla kurduğu ilişki tarzını, duyuş ve düşünüş biçimini de adlandırır. O nedenle, saat denildiğinde bile şair olarak onun adı, Turgut Uyar (4 Ağustos 1927- 22 Ağustos 1985 ama o, parantezi sonsuzluk işaretiyle kapatılan bir şairdir) gelir akla…

Turgut Uyar’ın ilk şiiri 1947’de 'Yenigün' dergisinde yayımlanır. Başlangıcında şairaneliğin, Garip şiirinin, folklorcu şiir anlayışın etkisindedir. Ancak kısa sürede bu eğilimlerini değiştirmek, yakın olduğu yerleşik şiir anlayışların etkisinden hızla uzaklaşmak için olağanüstü gayret gösterir.

İlk şiirlerinden 'Akşam Üstü Rüyası' başlıklı şiirde Orhan Veli’nin, Cahit Külebi’nin ve dönemin öne çıkan eski kuşak şairlerinden birçoğunun sesi duyulur:

“Terme köprüsünden kamyonlar geçer,

Irgatlar üç orada beş burada konuşurlar

Bir gece başlar, yarı siyah, yarı kırmızı

Cigaramı yakar evime dönerim...

-Gidin gemiler, gidin

Vardığınız yerlere selam edin

Gün olur bütün kaygılardan uzak

Ben de gelirim...”

Bu şiirin içeriğinde dile getirilen rüyanın ertesi günün, gün ortası sıkıntısına dönüşmesi uzun sürmez. Şöyle de diyebiliriz sanırım: Şairin akşam rüyası, gerçek dünyada ertesi gün sabah taktığı kravatı boğazını sıkmaya ve iz bırakmaya başlayınca gün ortası sıkıntısına dönüşür.

Büyük Saat, Turgut Uyar, 648 syf, Yapı Kredi Yayınları,2002. Büyük Saat, Turgut Uyar, 648 syf, Yapı Kredi Yayınları,2002.

Turgut Uyar için duraksamaksızın sıkıntının şairidir diyebiliriz. Çünkü kendisi öyle diyor. “Ben hep sıkıntılıyım” sözü ona ait. İnsan zamanı ve yaşamı tüm ilişkileriyle birlikte kuşatan modernleşmenin çatışkılarını bilincinde büyük saat olarak duyumsuyorsa onun karşısında sıkılmaz da ne yapar… Umberto Eco, “Metinden kaynak gösterildikçe her türlü yorum kabul edilebilir” diyor. Turgut Uyar ve şiirini sıkıntının şiiri olarak tanımlarken Eco’nun sözü de kulaklarımızda yankılanıyor elbet…

'Papirüs' dergisinde yayımlanan söyleşide söylediklerine bakalım:

“Ben hep sıkıntılıyım. Yani bir adamın canı sıkılır, o ben’im. Çünkü bana en yaraşan durumdur sıkıntılı olmak. Ben silahsız bir askerim de ondan. Törenler askeriyim ben.. Törenler askeriyim ben. Cumartesi ve pazar askeri. Aslında karışık bir şey, kime ne söylenebilir? Bir sıkıntıyı ısrarla büyüterek, asıl büyük sıkıntıya ısrarla giden tümün attığı çekirdek. pis bir köleliğe ve sonsuz çılgınlığa varacak bir oluşumu sıkıntıyla bekleyen bölünmez varlık’ın ben’i. Ondan severim sıkıntıyı. Sevincin o amansız, o aşağılayıcı bönlüğünden korur beni.

Ne söylenmişse ve ne söylenmemişse, ne yapılmışsa ve ne yapılmamışsa, ne düzeltilmişse ve ne düzeltilmemişse ondan sıkılan biri.  Belki, söylenmemişin, yapılmamışın ve düzeltilmemişin telaşı içinde biraz.  O kadar. Ve sıkıntılı. Ve sıkıntılı. İşte böyle başlıyordu her yerde mutsuzluk. Ve mutsuzluk büyük bir umut gibi çekiyor kendine beni. Değişiyorum ve çoğalıyorum gibi. Tek büyük doğrunun yarım dilimi o. Kim bilebilir işe yaramamanın değişmesini ha? ha!… Cumartesi ve pazar günlerinde. Yorgun, izinli ve silahsız bir asker.  Sonra kim döneniyor ortalarda benden başka. Şiir yazdığım söyleniyor ortalarda. Değil. Ben, kutsal bir bahaneyim, belki de bir sığınağım kendime. (Papirüs, Eylül 1966)

Turgut Uyar’ın sıkıntısı bir duyarlılık sıkıntısıdır aslında. Elbette aynı zamanda şiir sıkıntısıdır. Benzeri bir sıkıntının daha önce Garipçiler'de, ama daha da önce Fransız şiirinin ve modern şiirin öncülerinden Baudleaire’de görüldüğünü söyleyebiliriz. Ama örneğin bu sıkıntı ne “melali anlamayan nesle aşina” değiliz demiş olsa bile Ahmet Haşim'dekine benzer; ne Yahya Kemal’de ne de Nâzım Hikmet’tin şiirlerinde dile getirilir.

Turgut Uyar’ın üstüne çöken sıkıntının içinde varoluşla ilgili can sıkıntısı da vardır, şehirleşmenin sosyal, kültürel ve dönüşümün yol açtığı çatışmaların sıkıntısı da; muhafazakârlığın sıradanlaştığı, olağanlaştığı, kalıpların, kuralların, dayatmaların taşlaşmış buyruğuna teslim olan taşra sıkıntısı da… Daha genişleterek söylersek aslında modernleşme sıkıntısıdır söz konusu olan. Saat, hem de büyük saat zamanla, zamanın modernist algılanışıyla ilgilidir.

Yaşam öyküsünü anlattığı ve tüm yazılarının bir araya getirildiği kitabı 'Korkulu Ustalık'ta da yer alan şu sözlerini birlikte okuyalım: “Kendi adıma beni yazdığım şiiri yazmaya iten neden, çevremin değiştiğini görmemdi. Birdenbire kentleşen dünya, birdenbire karşılaştığım neon lambaları, büyük oteller, birtakım yeni gelişmeleri haber veren durumlar beni artık Orhan Veli şiiri yazmakla kurtaramıyordu. Meselemiz bir şiir meselesi değildir. Yaşama meselesidir. Hayatımızda olmayan mesele şiirimizde de olamaz.”

Turgut Uyar’ın önemli tematik çıkışlarından biri olarak modern Türkçe şiirde sıkıntıyı hem bireysel hem toplumsal boyutuyla şairin temel sorunu haline getirmesidir diyebiliriz. Bu adım aslında modernleşme sürecindeki Türkçe şiirde ilktir. Varlığın ve varoluşun önemli sorunlarından biri olarak sıkıntının toplumsal boyutuyla sorunsallaştırılması bağlamında ilk adım Turgut Uyar’dan gelir. İkinci Yeni dalgasının içinde yer alana kadar geçen süreçte yayımlanan 'Arz-ı Hal' (1949) ve 'Türkiyem'deki (1952) şiirleri daha çok geleneksel şiirin, gündeme egemen Garip, folklorcu, hececi, toplumcu gerçekçilik gibi şiir anlayışlarının etkisindedir. Şairin ne yazarsa yazsın aslında bütün mümkünlerin kıyısında, bütün şiirlerin ortasını yazacağını gösteren şu dizeler onun 'Yalağuz' adlı şiirinden:

“Bektaş mayıs böceği kadar yalnızdı,

Esaretinde hürriyetinde sevdasında,

Üç yaşında da yalnızdı, on beşte de, seksende de,

Yağmurların altında, bulakların kenarında.

Türküsünde, koşmasında, şarkısında,

Tamamda da, noksanda da,

Papatya gibi yalnızdı, kuşyemi gibi yalnızdı.

. . . . . . .

İğneden ipliğe işte Bektaş, yapayalağuzdu...”

Turgut Uyar İkinci Yeni dalgasına katılmadan önce o yılların en etkili eleştirmeni Nurullah Ataç’ın açıkça üstüne zar attığını kaydettiği, geleceğin şairini gördüğünü söylediği genç bir isimdir. Ama bu övgüler onu olduğu gibi kalmak yerine başka bir şiiri aramaya yöneltir. Öyle olmasaydı, durumundan memnun olsaydı, muhtemelen İkinci Yeni dışında ilk iki kitabının izinde yürür şiirini o perspektifte geliştirirdi.

.

Oysa üçüncü kitabı 'Dünyanın En Güzel Arabistanı'yla (1959) bambaşka, yepyeni bir şiire yönelir. 'Dünyanın En Güzel Arabistanı'nında bireyin iç dünyasını ve bireyle toplum arasındaki ilişkiyi değişik yönleriyle sorunsallaştırır. Yerleşik şiirden hem konu olarak hem de biçim ve biçem olarak kopar. Özellikle yenilikçi dil tavrı dolaşımdaki şiiri ve şiir anlayışını eskitecek kadar güçlü bir çıkıştır. Çıkışının gelecekte de süreceğini işaret eder. Kitapta yer alan ve Turgut Uyar’ın olduğu kadar modern Türkçe şiirin ölümsüz yapıtlarından biri de 'Geyikli Gece'dir. O şiirden kısa bir bölüm okuyalım:

Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta

Her şey naylondandı o kadar

Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.

Ama geyikli geceyi bulmadan önce

Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz

Yeşil ve yabanî uzak ormanlarda

Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan

Hepimizi vakitten kurtaracak

Bir yandan toprağı sürdük

Bir yandan kaybolduk

Glâdyatörlerden ve dişlilerden

Ve büyük şehirlerden

Gizleyerek yahut döğüşerek

Geyikli geceyi kurtardık

Şiirin tamamını aktaramadığım için yapabileceğim, şiirin tamamını okumayı önermek olacak… Şiirdeki ve şairdeki tematik değişimin yanı sıra en büyük değişim biçim ve biçemde yönündedir. Bu değişim süreci, büyük atılım 'Tütünler Islak' (1962) ve 'Her Pazartesi'de (1968) de sürer. Arka arkaya gelen üç kitap hem İkinci Yeni’nin baş yapıtlarını oluşturur hem de Turgut Uyar şiirini ölümsüzleştirir… Şu dizeler 'Tütünler Islak' kitabından 'Islaktı Tütünlerle Sülünler' başlıklı şiirden:

“ Ey benim yengici sıkıntım!.. Uzun boylu ve ıslak atların bilmem nerelerden kişnediği…

. . . . Sen yitme!..

. . . . Sen yitme!..

. . . . Büyük ıslantımı besle…

. . . . Sen yitme!..”

Şairin 'Her Pazartesi' adlı yapıtı, Turgut Uyar’ın nasıl bir şiir tavrı içinde olduğunu gösterdiği gibi İkinci Yeni dalgasıyla ilerleyen şiirin ne olduğunu da anlamamızı sağlayan kitaplardan biridir. 'Her Pazartesi'den de birkaç dize okuyalım. Bu bölüm kitaptaki 'Büyük Saat' başlıklı şiirin girişinden:

“tarihi bir olmaz akış gibi,

oh sanki evrenin en son gecesini yaşadım

sanki dinozorlar ve ben ve en hızlısı öbürlerinin

bir ilkel eşitlikte buluştuk. (evrenin kendi kurduğu gecesini.)

ben! çocukları sevdim yaşadım. dünyaya alışmadım

kuru güller gibi yersiz ve inceydim biraz. hep

bunu duydum. bunu yaşadım. pastanelerde şurda burda.

oturdum emekli konsoloslarla iskambil oynadım.

emekli konsoloslar, kutu yapımcıları büyük pastanelere,

hamurkârlar, pabuççular, polis hafiyeleri, kesekağıtçılar

saraçlar, kurşun dökücüler, muhasebeciler, su yolcuları

şarkı düzenleyenler, saat tamircileri'..

şimdi tarihte saat kaç?”

Turgut Uyar’ın, İkinci Yeni’nin şiirde radikal değişimler getiren dalgasının çekilmeye başladığı 1970’te altıncı kitabı olan “Divan” yayımlanır. Şair bu defa  geleneksel şiirin kalıplarını değiştirmeden tema ve biçem yönünden yenileşme imkânını araştırmaya girişmiştir. “Divan”da aslında temel sorun cumhuriyet öncesinde başlayan modernleşme krizinin, kimlik arayışının başına dönme, bireysel ve toplumsal sıkıntının başladığı noktaya kadar geri gitme, kaynağa inme kaygısıdır denebilir. Uyar sıkıntının da nedeni olan bu krizin başlangıç noktasını, kaynağını II. Abdülhamit döneminde bulur. Beni 'Divan'daki 'Yokuş Yola' başlıklı şiirin şu beyitlerinin desteklediği kanısındayım:

"güllerin bedeninden dikenlerini teker teker koparırsan

dikenleri kopardığın yerler teker teker kanar

dikenleri kopardığın yerleri bir bahar filân sanırsan

kürdistan’da ve muş - tatvan yolunda bir yer kanar

muş - tatvan yolunda güllere ve devlete inanırsan

eşkıyalar kanar kötü donatımlı askerler kanar"

Şairin siyasal tavrını ortaya çıkardığı ve şiirlerinde yansıttığı yapıtı 'Toplandılar' 1974’te yayımlanır. Arayışını sürdürdüğünü, acemiliği bir şiirsel olanak olarak değerlendirmekte ısrarcı olacağını da gösterir “Toplandılar”. Bu kitabın şiirleri bir umut bildirisi gibidir adeta. İşte “umuttur” başlıklı şiirden bir betik:

"umut kaçınılmaz gerçektir

çünkü biri Asya’da biterken sözgelişi

Şili’de öbür ki başlar"

Uyar’ın 'Kayayı Delen İncir' (1982)  kitabının arka planında Türkiye’de 1960’tan sonra gelişen sosyal uyanışın ve sınıf mücadelesinin yer aldığı ortam vardır. Kitabın toplumsal bir amaca yönelen bireyin tepkilerinin gözlemlenip yansıtıldığı şiirlerden oluştuğunu söyleyebiliriz. Acıyor başlıklı şiirin girişindeki bölümü okuyalım:

"Mutsuzluktan söz etmek istiyorum

Dikey ve yatay mutsuzluktan

Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun

Sevgim acıyor"

Yine aynı kitaptan 'Kırlardan Geliyorlar' başlıklı şiirin tamamının okumasını önererek ilk iki betiğini alıntılıyorum:

"kırlardan geliyorlar ellerinde sümbülteber

elbette kırlardan kırlardan gelecekler

başka türlü nasıl güzelleşir bu akşamüstleri

söyleyin nasıl dayanılır dükkanlara depolara

bu katran kokusu başka türlü nasıl geçer

sonsuza varmadan bir önceyiz sanki

-o sayının da bir adı vardı unuttum -

her şey öyle saydam öyle madensel

kapıların kilitleri açık ve herkes uykusuz

hepsinin elinde bir saat bir sümbülteber"

Şairin ölümünden kısa bir süre önce toplu şiirlerini bir araya getiren 'Büyük Saat' içinde yer alan son kitabı 'Dün Yok mu' adını taşır. 'Dün Yok mu'daki 'Aşk İçin' başlıklı şiirin ilk bölümünü alıyorum:

"aşk için söylediğim her şeyi bir daha söylerim

sakin mutsuz ya da yırtıcı

herkesin ağzındaki o sonsuz acı

belki de bundandır"

Turgut Uyar ve başka şeyler,Orhan Koçak, Yücel Göktürk, 136 syf, Metis Yayınları, 2016. Turgut Uyar ve başka şeyler,Orhan Koçak, Yücel Göktürk, 136 syf, Metis Yayınları, 2016.

Kendi sözlerini de kaynak göstererek sıkıntının şairi olduğunu dile getirdiğimiz Turgut Uyar’da yapıtlarının da gösterdiği gibi sıkıntı şikâyet konusu değildir. Aslında bu durumun onda ve şiirinde yaşama gücünü arttırıcı, hatta geliştirici bir rol oynadığını bile söyleyebiliriz. O nedenle Turgut Uyar’ın sıkıntısı özgüldür. Bu özgüllüğü şiire de taşımıştır. Sorunsallaştırdığı sıkıntıyla hem bireysel hem de toplumsal düzeydeki ilişkisi, duyuşu, düşünüşü, yorumu modern Türkçe şiirin mucize çıkışı oluşturmuştur diyebiliriz.

Turgut Uyar’la ilgili okuma önerilerimi de kaydetmek istiyorum. Şairin bütün şiirlerinin bir araya getirildiği kitabı 'Büyük Saat' başta olmak üzere yazılarının, onun hakkında yazılanlarla söyleşilerin derlendiği 'Korkulu Ustalık', Hüseyin Cöntürk’ün Turgut Uyar incelemesi, Cemal Süreya ve Ahmet Oktay’ın yazdıkları, Orhan Koçak’ın 'Bahisleri Yükseltmek' adıyla yayımlanan incelemesi ve yine Yücel Göktürk’ün Orhan Koçak’la söyleşisinden oluşan 'Turgut Uyar ve Başka Şeyler' adıyla yayımlanan kitap…

İkinci Yeni’nin dört büyüğünden biri olan, ama aynı zamanda dört benzemezinden de biri olan Turgut Uyar’ı doğum gününde selamlıyor, 90'ıncı yaşını kutluyoruz…

BU AYIN DERGİLERİ…

Varlık dergisi, Ağustos 2017

Bu ay elimize ulaşan ilk dergi Varlık oldu. Varlık dergisinin Ağustos 2017 tarihli son sayısında şiirleriyle şu isimler yer alıyor: Tahir Abacı, Mehmet Mümtaz Tuzcu, Betül Dünder, Kadir Aydemir, Cenk Gündoğdu, Olcay Özmen, Anıl Cihan, Efe Duyan, Şeyda Üzer, Nazan Şahin, Işıl Salman ve Gökhan Bakar.