Gülme!

Lorrie Moore’un “Nasıl Yazar Olunur” adlı denemesini okudum. Moore, “İlk önce başka bir şey, herhangi bir şey olmayı dene. Film yıldızı ya da astronot” diye giriyor söze.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Astronot olmayı seçtim. Annemi. İlk uçuşumda gördüm. Babamın sevdiği şarkıyı söyledim. “Süzül güzel süzül de gel / Deli gönlüm ah seni ister” Kayboldu. Mercan, torpille fırlayıp giden fırlama arkadaşım. Patlattı. Sana göre değil. Son sözleri. Çok uçtum.

İnemedim. Seviyesizim. Gözyaşım tomurcuk damlası. Kıskanırdı annemi. Herkes gibi değilmiş. Benmişim. Çıkamıyorum çok dar. Yolunda gitmeyen bir şey var. Bu yol o yol değil. Ama biliyorum sonu O’na çıkacak yine, bir daha. “Yolu olmayan hedefleri hedefi olmayan yolları severim” diyor Simmel. Bu mu yani. Bir hedefin olsun, istihdaf et! Güzergahın semantiğine çalışmalıyım. Ted Chiang'den öğrendiklerimi uygularsam geçer. Her an gelebilirler.

Fersah fersah ferahlıyorum. Ne varsa çıkarıp attım. Nefes açıcı kremler sürerdi. Kokunu alamıyorum ama olsun derdi. O bir heptapottu, infant olan ben. Şimdi anlıyorum, Mercan sayesinde. Onu özlüyorum.

Sakardı, aşk bir sakarlıktır derdi. Dayısı olmasa astronot olamazdı. Çin’de bir yer burası. Mandarin dilinde Amerika’ya galiz küfürler ediyor. Sesi kulaklarımdan gitmiyor. "Karanlığın sol eli!" Uçuyordu.

'İBN ARABİ'YE SALDIRMIŞLAR'

Aa Lacan’ı gördüm, İbn Arabi’yle sardırmışlar. Derrida dikizliyor. Pis pis. Biz bu mevzuun kitabını yazdık olm. Bakmıyorlar. Dilsizim.

Geç otur derdi babam, sert adamdı. Annen gelmiş dışarıda seni bekliyor. Onu göremedim. Lacan'a baktım levh-i mahfuzu gördüm. Palimsest bir levha. En üstte Kant'ın karalamaları, altını çok kazımış. Muhyiddin'i silmiş. Adını yazmış.

Zehra hanımcım ona anne dememi isterdi. Doğurdu, haklı. Onu arıyorum. Munisti. Adını Munise koydum. Üstüne yazdım. Kant'ın adını silmeden. Evet evet ne kadar munise bir yer burası. Ülfet belâlı şey lakin ünsiyet almış başını gidiyor. Gözyaşı gibi. Süzülen. Sildim. Enis munis olduk.

Hep sayıklardı Mercan. "Giy şunu giy şunu." Dediğimi tekrarlarken şımarırdı, çok gülerdi. Uyuduğunu fark etmedim.

"Sen homo empathicus musun?"

Ha!

Konuşmadı, ben duydum. Verdiğim cevaptan utandım. Güldü. Görmedim, anladım. Aşk gibisiz bir şey, kimse saçmalamasın. Elimden tuttu. Babam gibi. Sert adamlar sevecen olur. Ay böyle cümle mi olur! Kucağına aldı. Salıncağa benziyor. Bebek oldum. Ama o benim sevgilim. Anladım. O benim her şeyim -bu da olmadı. Bizim ölçülerimizle zincirin görünen uzunluğu yüz metre var yok. Flood yapsam takipçi sayım bine katlanır. Bir yere bağlanmıyor, ya da ben görmüyorum. Düşersek birlikte düşeriz. Çok mutluyum. Uçuyoruz. Kim salladı ki bizi?

Not: Lorrie Moore’un Sel’den Boşluk’ta Bir Kapı’sı (2010), Everest’ten Havlama’sı (2016) var. Onun “Nasıl Yazar Olunur” denemesini okudum. “İlk önce başka bir şey, herhangi bir şey olmayı dene. Film yıldızı ya da astronot” diye girmiş söze. Denedim. Writers Laughing.