Tiyatro bir ulus yaratır mı?

Kuruluş yıllarındaki ulus kimlik inşasının temel argümanı Osmanlı mirasının reddi ve Orta Asya’da köken arama girişimi üzerine kurulu. Devlet, kuruluş yıllarındaki kültür sanat politikasını da bu yaklaşım üzerine kuruyor. Bir ulus yaratırken sanatı araç olarak kullanmak üzerine…

Google Haberlere Abone ol

Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nden geçtiğimiz aylarda KHK ile ihraç edilen Elif Çongur’un “Ulusal Kimliği Tiyatro ile Kurmak” isimli yeni kitabı çıktı. Çongur ile kitabını, ihraçları ve şu sıralar ihraç edilen akademisyenler ile ortaklaşarak yaptıkları atölye çalışmalarını konuştuk.

Klasik olarak başlayalım. Elif Çongur kimdir?

1976’da Ankara’da doğdum. Çocukluğum ve ilk gençliğim sporla geçti. Hem izleyici hem sporcu olarak… Buz pateninde 1985-1995 yılları arasında Türkiye şampiyonluklarım ve çeşitli derecelerim oldu. Türkiye’nin ilk Buz Pateni Milli Takımı’nda yer aldım. Üniversite yıllarına kadar sürdü sporculuk işi. Sonra öğrencilik yıllarından fakültede göreve başlayana kadar antrenörlük ve koreograflık yaptım.

2000 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdim. 2002 yılında, mezun olduğum bölümde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladım. 2004’te “Tiyatro Kuramları, Eleştirisi ve Dramaturgi Anabilim Dalı”nda yüksek lisans, 2011 yılında aynı bilim dalında doktora eğitimimi tamamladım.

Öğretim Görevlisi olarak; Türk Tiyatrosu, Türk Sineması, Dramaturgi, Gösterim Çözümlemesi, Kültür-Sanat Edebiyat, Araştırma Yöntemleri dersleri vermekteyken barış için hazırlanan bildiriye imza attım. 7 Şubat 2017’de 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile üniversitedeki görevimden ihraç edildim.

2013’ten bu yana hurriyet.com.tr’de spor yazıları yazıyorum. O yazıları derlediğim “Senin Adamın Gol Diyo” isimli kitabım 2015’te yayınlandı. İmge Kitabevi Yayınları’nda editörlük yapıyorum.

"EVİMDEN İHRAÇ EDİLDİM"

Lisans öğrenimi aldığın Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde öğretim üyeliği yaparken KHK ile ihraç edildin. Sence bu hukuksuzluğun sebebi neydi?

Evet, 17 yıldır hoca olduğum, öğrencilikle birlikte 22 yılımın geçtiği yerden, bana sorarsanız evimden ihraç edildim. DTCF Tiyatro Bölümü’nden benimle birlikte ihraç edilen akademisyenlerin ortak özelliği Barış Bildirisi’ne imza vermiş olmalarıdır. Hiçbirinin herhangi bir KHK’ya konu olacak herhangi bir faaliyetinin söz konusu bile olamayacağı da bir diğer ortaklık. Şunu da eklemek gerekir, sadece bizim bölümden değil Ankara Üniversitesi’nden barış için imza veren bütün hocalar ihraç edildi.

elif-kitap Ulusal Kimliği Tiyatro İle Kurmak, Elif Çongur, İmge Yayınevi, 2017

Kitapta “…bu halka ulusal kimlik kazandırmak için girişilen savaşta Osmanlı mirası reddedilmeli, Osmanlı öncesi hatta İslamiyet öncesi Türk ve Anadolu tarihleri öne çıkarılmalıdır. Bu yeni tarih teziyle hedeflenen, bir yandan yeni bir dil oluşturmakken en çok da yeni bir ulus yaratmaktır.” cümleleriyle devletin kurulduğu ilk dönem ile ilgili bir şablon çıkarıyorsunuz. Dünden bugüne, devlet bu çabasında başarı sağlayabildi mi sizce?

Kuruluş yıllarındaki ulus kimlik inşasının temel argümanı Osmanlı mirasının reddi ve Orta Asya’da köken arama girişimi üzerine kurulu. Devlet, kuruluş yıllarındaki kültür sanat politikasını da bu yaklaşım üzerine kuruyor. Bir ulus yaratırken sanatı araç olarak kullanmak üzerine… Bu konu üzerinde titizlikle durulduğu, ulus yaratırken sanattan faydalanmak için müthiş bir çaba harcandığı, bunun tüm sanat dallarında işletildiği açıkça görülüyor. Bunu yaparken bir taşla pek çok kuş vurulduğu da muhakkak. Kültür ve sanatı Türk kimliği için birleştirici bir harç olarak kullanmak, yüzünü Batı’ya dönmüş genç Cumhuriyet’in “muasır medeniyetler seviyesi”ne çıkma hedefi için olmazsa olmazı kültür ve sanatı geliştirmek, Cumhuriyet devrimlerini sanat aracılığıyla yerleştirmek gibi.

Kitapta “icat edilen gelenek” söylemi üzerinde sıkça duruyorsunuz. Aynı söylem ve tavır cumhuriyetin ilk yıllarını dikkate aldığımızda “icat edilen ulus” olarak da yorumlanabilir mi? (Orta Asya keşfetme v.s.)

“İcat edilmiş gelenek” meselesi Hobsbawm’dan devraldığımız bir kavram. Birtakım kurallar, ritüeller ve semboller yoluyla çevrelenmiş, tekrar edilen davranış biçimleri yerleştirmeyi amaçlayan pratikler olarak kuruyor denklemi Hobsbawm. Ben kitapta, ulusal kimlik inşa edilirken sanatın nasıl araçsallaştırıldığına baktım. Sanatın, ama alanım olması nedeniyle daha çok tiyatronun elbette. Oyun metinlerinde Orta Asya’daki köken arayışının izlerini sürmeye çabaladım.

“Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin tarik-i terakkide yeri yoktur.” sözleriyle Atatürk, sanatın ulusal kimlik oluşturulmasında etkin olarak kullanılmasından öte sanatı uluslararası anlamda daha yüce bir yere de koyuyor. Cumhuriyet devrimi ve tiyatronun, sanatın işlevini ideolojik olarak nasıl değerlendirirsiniz?

Evet, Atatürk sanatı olmazsa olmazlar listesinin en başına koyuyor. Daha önceki sorunuzda yanıt verdiğim gibi üretilen sanat politikasıyla bir taşla pek çok kuş vurmak hedeflenmiş. Tiyatro, diğer sanat dalları arasında toplumsal olanla en sıkı bağ kuran bir sanat dalı... Tiyatroda anlam o anda, sahnede, oyuncu aracılığı ile üretiliyor. Seyircinin zamanı ile sahnenin zamanı bir ve aynı.

Dolayısıyla kitle halinde oyunu izleyen seyirci “kamu” anlamına geliyor. Buradan bakınca tiyatronun nasıl bir işlev yükü taşıdığını tarif etmek kolaylaşıyor. Sorunuzdaki uluslararası vurgusuna yanıt olarak Özsoy Operası çarpıcı bir örnek olur sanırım. İran Şahı’nın Türkiye’ye gelişi de vesile kabul edilerek ulusal Türk operasının temelleri atılmak istenir. Rıza Şah Pehlevi onuruna sahnelenecek olan operanın teması bizzat Atatürk tarafından belirlenir. Hayri Egeli tarafından yine bizzat Atatürk’ün yönergeleri ve denetimi ile yazılır ve Adnan Saygun tarafından iki ay gibi kısa bir sürede bestelenir.

CUMHURİYET İDEOLOJİSİ TİYATRO METİNLERİNDE 

Kitapta dikkat çeken bir diğer nokta, Atatürk’ün “Türk Tiyatrosu’nun ilk dramaturgu” olarak kodlanması… Tabii ki bunu, tiyatro metinlerine cumhuriyet ideolojisini yerleştirmeye çalışmasının etkisiyle söylüyorlar değil mi?

Bu tespit Metin Hoca’nın... Metin And’ın tespitidir. Hoca’nın bu tespitinin altında, Atatürk’ün yazarlara oyun ısmarlaması, oyunlara konular önermesi, yazılan metinleri okuyup metin üzerinde değişiklikler istemesi, hatta provaları takip etmesi yatar. Atatürk dramaturgisinin sanatın araçsallaştırılması, kimlik inşası, kültür sanat politikası ile kuvvetli bir bağlantısı var elbette. Örneğin Taş Bebek metninin kadının süs gibi sevilmesinden söz edilen bölümünü karalayarak “Biz kadınlar için böyle düşünemeyiz! Kadının varlığı ulusun bin bir noktadan temelidir! Artık kendini süs gibi tanımak fikrini tazelemek doğru değildir… değişmeli…” notunu düşer. Oyun ısmarladığı yazarlardan metinlerinde muhakkak önemli ağırlıkta bir kadın rolü bulunmasını ister ve bu kadın, Türk kadınının tüm erdemlerini bünyesinde toplamalıdır.

elif-khk Elif Çongur, 7 Şubat'ta 686 sayılı KHK ile Ankara DTCF'den ihraç edildi

Cumhuriyetin ilk yıllarında, sanatın eğitici yönünü de keşfeden cumhuriyet yönetimi sizin de okuduğunuz ve öğretim üyesi olduğunuz, hatta geçtiğimiz aylarda ihraç edildiğiniz Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi’ni kuruyor. O zamanki iktidar tiyatro üzerine eğilerek devrimi yaymayı amaçlamışken, şu anki iktidar tiyatrocuları (hocalar dahil) akademik ve sosyal hayattan uzaklaştırmaya çalışırken amacı ne sizce?

Cevap sorunuzda gizli... Gizli de değil açık esasında. Denklemi tersinden kurun işte.

Akademiden ihraç edildiğiniz şu günlerde pek çok ilde, mezunlarınızın kurduğu tiyatrolarda eğitime devam ediyorsunuz. İhraç edilen diğer akademisyenlerle birlikte “bize her yer okul” der gibi, pek çok atölye yapıyorsunuz.

DTCF Tiyatro Bölümü yedi hocasını birden bu kıyımda kaybetti. Tek bir akademisyenin bile bu biçimde ihracı bir kıyımdır elbette, fakat bizim bölümdeki ihraç edilen hoca sayısının fazlalığı işi başka bir boyuta taşıdı. Ama DTCF Tiyatro Bölümü, hep söylediğimiz, yazdığımız, anlattığımız gibi çok büyük bir geleneği olan, çok büyük hocalardan emanet alınmış bir bölüm. Öğrencilerimiz ve mezunlarımız bu emaneti nasıl taşıdıklarını bu süreçte olağanüstü bir biçimde gösterdiler. Daha adımızı KHK listesinde göreli iki dakika filan olmuşken Bursa ve İstanbul atölyelerini organize ettiler. Memleketin en önemli tiyatroları onların, o tiyatroların kapılarını sonuna kadar açtılar, bizi hocalığa hasret bırakmadılar.

Bizim bölümden mezun olmayan, hocaları olmadığımız tiyatro oyuncuları ve öğrencileri Sokak Akademisi Festivali düzenlediler, konser verdiler, atölye organize ettiler. Türkiye’nin her yanındaki tiyatro bölümlerinin öğrenci ve mezunlarından dayanışma mesajları aldık. İlk günden beri söylüyoruz zaten, bize her yer okul, biz her yerde ders anlatırız. Hocalık alınıp satılan, geri alınan verilen bir şey değil.

Yeni kitap var mı?

Evet, var gibi. Gazete yazılarından derlediğim bir spor kitabı var yine. Ama sanırım sonbaharı bulur. Bulsun da. Herkes sürekli benimle mi uğraşacak?