Bu bir şiir albümüdür

Yıllığı antolojiyle, seçkiyi güldesteyle karıştırmak; kişisel çalışmayı nesnel saymak aslında bize bir yığın kavram ve değer karmaşasının içinde olduğumuzu gösteriyor. Bu zihin dağınıklığı bulanıklığı kavram karmaşası içinde sürdürülen tartışmalarla, eleştirilerle yol almaya, yön bulmaya çalışılıyor.

Google Haberlere Abone ol

Hangi nedenle, amaçla veya niyetle hazırlanırsa hazırlansın; adı antoloji, seçki, yıllık ne olursa olsun tüm bu tür çalışmalar yayımlandığında tartışmaları da beraberinde getiriyor. Ancak son dönemde bu türden çalışmaların da, tartışmaların da biraz daha uzaktan bakıldığında bir bölünmüşlüğü, parçalanmışlığı, dağılmışlığı yansıttığı gözlemleniyor. Çünkü hem değerlerle hem de kavramlarla ilgili yaşanan karmaşayla yakından ilgili tüm bu olup bitenler. Yıllığı antolojiyle, seçkiyi güldesteyle karıştırmak; kişisel çalışmayı nesnel saymak aslında bize bir yığın kavram ve değer karmaşasının içinde olduğumuzu gösteriyor. Bu zihin dağınıklığı bulanıklığı kavram karmaşası içinde sürdürülen tartışmalarla, eleştirilerle yol almaya, yön bulmaya çalışılıyor. Olmuyor tabii. Çünkü sonuç, çıkmazda sürdürülen körebe oyunu kadar çocukça ve masum olmuyor.

fafa Çağdaş Şairler Yıllığı 2017.

Adına ne derseniz deyin yıllık, antoloji vb… Bu defa nesnellik, yansızlık iddiasından uzak ve gerekçesi açık bir “şair ve şiir albümü” var gündeminde. Tabii tartışmalar ve eleştirilerle birlikte…

Tartışma ve eleştirilere konu olan çalışma Halil Gökhan’ın hazırladığı ve Kafekültür Yayınları'ndan çıkan “Çağdaş Şairler Antolojisi 2017”. Biz de Gökhan’a “yirmi artı bir” kişilik “fütürist” yıllığıyla ilgili yapılan değerlendirmeleri, eleştirileri ve tartışmaları sorduk…

Yıllıklar, antolojiler, seçkiler her zaman tartışma konusu oluyor. Genellikle nesnelliği, kapsamı açısından sorgulanıyor. Hazırladığın “Çağdaş Şairler Antolojisi 2017” ile ilgili de yayımlanır yayımlanmaz tartışmalar başladı. Nasıl değerlendiriyorsun?

Öncelikle bu söyleşi için teşekkür ederek sözlerime başlamak isterim. Gerçekten de kitapların mutfağında olduğum son 25 sene içinde yazdığım için değil de yaptığım bir kitap için bana sorulan ilk sorular bunlar. Dilerim devamı gelir, zira o mutfakta çok şey birikti ve söze de dökülmesi gerekiyor artık bunların. Bu son 20-25 yıl yayıncılığımızın da dönüştüğü yıllar oldu. Kitap, bir yandan da yeni medyalarla cebelleşirken kültür yayıncılığında dev atılımlar gerçekleşti ve bugün bunun sonuçlarını yaşıyoruz ki benim de son beş senedir fiili olarak içinde bulunduğum kitap yayıncılığı sektörünün bağımsız tarafında havalar oldukça soğuk ve fırtınalı. Bağımsız ve özgür bir editör/yazarken şimdi sadece bağımsız bir editörüm; kişisel özgürlüğümle toplumsal sorumluluklarım yer değiştirdi. Sosyal yükümlülüklerin elbette bir bedeli olacak. Yoksa ne kendini geliştirebilir ne de toplumu iyileştirebilir ve değiştirebilirsin. Bu açıdan baktığımda sanatın sanatçılarca tartışılmasının değil, sanatın yapılmasının hep yanında oldum. Yoksa kendi işlerimi yapamaz, bunca çalışmayı gerçekleştiremezdim. Sanatın kendisi dışında hiçbir cereyan ya da hezeyana dair bir odaklanmam şimdiye kadar hiç olmadı. Olanları da takip etmedim; kaldı ki bu konuda gönüllü bir sağırlığım olduğunu itirafa her zaman hazırım.

Hem sınırlı sayıda şairle hem de bilindik formatların dışına çıkan bir yıllık “Çağdaş Şairler Antolojisi 2017”. Örneğin yıllık denilmekle birlikte hiç yayımlanmamış şiirlerden oluşuyor. Üstelik gelecek yıla ait. Bunu nasıl tanımlıyor, tarif ediyorsunuz?

Güneşin formunu tartışabilir miyiz? Aslında güneşi hiç tartışmayız… Şiir güneşse içinde bulunduğu kalıplar, sistemler, saymalar, toplamalar, bölmeler, çıkarmalar kimin umurunda. Gözlerimizi kapasak da güneş gibi şiir de bizi gelir bulur. Ben de gözlerimi kapadım ve bu 20 şairin samimi sıcaklığına ve ışıklarına yönelip onların saklı çekmecelerinden hiç yayımlamadıkları ve belki de henüz yazmadıkları şiirleri rica ettim. Beklediğimin çok ötesinde ilgi ve heyecanla karşılaştım. Daha da ötesi bir şairimiz (Turgay Kantürk), bu kitap için “Dip” adlı bir resim çalışmaları dizisi yaptı. Ve daha anlatabileceğim öyle çok anekdot ve hikâye var ki bu kitaba dair. Okurların sadece ve sadece bu şiirlerin tadını çıkarmaları, yeni yıllarını ustaların yeni şiirleriyle geçirmeleri her şeyden daha önemli. Bu şiirler yıl boyu okunsun dillerden düşmeyen bir albüm olsun istiyorum. İlla bir form biçeceksek evet “Bu Bir Şiir Albümüdür” diyebiliriz seve seve.

Önsözde kısmen değerlendiriyorsun, ama belki biraz daha açıklık getirirsin diye soracağım. Her yıllığın, antolojinin, seçkinin bir iddiası vardır; bu yıllığın iddiasıyla ilgili neler söylersiniz?

Sanırım insan hayatının en parıltılı kavramı “yenilik”. Yeni olan her şeye karşı arzu ve taleplerimiz o kadar fazla ki. Sonu ne olursa olsun bütün yenilikleri insanlık neredeyse bir histeri haline getirse de… Yine insani ölçülerde yenilik kavramı, tüm sürprizleri ve yarattığı taze heyecanlarla yaşama içgüdülerimizin en temel besini. Duygularımızın büyük eşlikçisi ve hatırlı dostu “Şiir” de yenilikleri çok sever. Yeni şiirler, bizleri en az şairleri kadar arındırır ve yüceltir. İnanıyorum ki “Çağdaş Şairler Yıllığı 2017” ve sonraki yılların “albümlerinin” de tek ve vazgeçilmez iddiası yenilik olacak. Sadece şiir değil, başka edebiyat türlerinde de Kafekültür’ün okurlara sürprizleri var bu sene. 50. yaşıma girdiğim bu yılın tüm hayatımı adadığım sanat ve edebiyat adına tüm sanatseverlerle birlikte başlatacağımız şölen ve şenlikler döneminin ilk adımı olmasını diliyorum.

Bir de “Çağdaş Şairler Antolojisi 2017” adı üstünde yıllık, ancak sanki bir antolojiymiş gibi değerlendirilerek itiraz ediliyor. Hatta yıllık değil, olsa olsa “bu bir güldestedir” diyenler de oldu. Bu konuda ne dersin?

Doğrudur. Bu konuda benim de çok tereddütlerim oldu. Hatta çok sıcakken daha, saygıdeğer Doğan Hızlan üstadımızın Hürriyet’teki değerlendirme yazısı ufkumu epey açtı diyebilirim ve kitap, yayımlanmasına rağmen az önce belirttiğim gibi bunun bir albüm olduğunu düşünmeyi daha çok sevdim. Herkesin bu konuda akıl yürütmesini elbette ki saygıyla karşılıyorum ve kitabın hedeflerinden birine daha ulaştığını düşünüyorum bu ilgilerden. Eserlerin üzerine konuşmak her yönüyle güzel bir şey. Benim de ne yaptığımı anlamamın bence tek yolu bu. Her yorum, her bakış bu projenin en sağlıklı ve sosyal biçimde daha da iyi hale gelmesine neden olacaktır. Ben kitapta 20 şiir değil 200 şiir görüyorum aslında. Belki de 400-500 şiir; henüz yazılmamış, okunmamış, yayınlanmamış. Senin de haklı tespitin gibi çok mu “fütürist” oldu bu albüm acaba?

Benim yıllıkla ilgili dikkatimi çeken “yirmi artı bir” değil de yıllığın sanki “on dokuz artı iki” izlenimi vermesi. Son otuz yılda Türkçede büyük bir ağırlık oluşturan şair kadınların sayısıyla orantılandığında yıllıkta iki kadın şaire yer verilmesi konusunda neler söylersin?

Bu konuyu hiç bu şekilde düşünmemiştim açıkçası. Şimdi düşündüğümde şair kadınların, tekliflerime genellikle –sayı veremeyeceğim maalesef- ilgi göstermedikleri sonucuna ulaşıyor da olsam bunun bence her iki taraf açısından da nihai bir açıklaması olamaz. Sadece bir rastlantısallık ya da e-postaların ulaşmaması durumu da olabilir. Uygarlığımızın kültür ve sanat bölümleri içinde kadınların bilinen sebeplerden sanatçı olarak kendilerini son yüzyıllarda ancak ifade etmek zorunda kaldıkları bir gerçek; yine de kadınların giderek daha çok sanatın içinde yer almaları çok sevindirici bir görünüm. Kitabın kapak yazısında belirttiğim gibi yıllık tartışmalarının zaman zaman yarattığı nahoşluklar yüzünden yıpranmak istememekten tutun da seçilmiş olmanın bazen tuhaf gelen anlamsızlığına kadar akla gelecek ve gelmeyecek her türlü nedenle bu sayısal farklılık oluşmuş olabilir. Yine de kişisel olarak şiir de dahil her türlü sanat dalının eserleri ve sanatçıları üzerine cinsiyetlere dair bir okuma yapmayı en başından itibaren reddettiğime kesinlikle eminim.

Son olarak sizin böyle bir “yıllık” hazırlamak konusunda birikiminizi yeterliliğinizi, deyim yerindeyse “diplomanızı” sorgulayanlar var…

Önce çalışıp sınavları geçer, sonra diplomamızı alırız. Tabii o diplomalarla da hayatımız boyu işsiz yaşarız, o ayrı. En önemlisi tabii o okula girmiş olmak. Keşke hep öğrenci kalsak. Hepimiz okul hayatlarımızı özlemiyor muyuz? Okullar bittikten sonra gerçek hayatın acımasızlıklarını gördüğümüzde okulları aramadık mı hep? Yok, ben diploma istemeyen iyi bir öğrenci olmayı ve hep öğrenci kalmayı istiyorum.

YENİ ÇIKAN KİTAPLAR

Ocak ayında şiir kitapları

Sosyal medyada ocak ayında yayımlanan yeni şiir kitaplarından söz edilmesine karşın bu yeni yayınların birçoğunu edinemedik henüz. Ne bize ulaştı ne de biz ulaşabildik bu duyurusu yapılan yeni şiir kitaplarının birçoğuna. Bu da aslında bir kez daha, yayımla ilgili sorun kadar, hatta ondan da büyük bir sorun olarak dağıtım konusuna çekiyor dikkatleri. Sanırım artık dağıtım sorunu hem yayıncıların hem de okurların önünde büyük bir engel olarak kalıcılaşmış durumda. İnternet üzerinden gerçekleşen dağıtım büyük bir olanak. Ancak hâlâ istenilen düzeyde ve okurların isteklerinin kısa sürede kadar pratik değil… Biz İstanbul’da dağıtımla ilgili sorunlar yaşıyorsak varın diğer şehirlerde yaşayan şiir okurlarının, şiir dostlarının neler yaşadığını siz düşünün…

Yani kısaca şairler okurunu arıyor; okur, şiir kitaplarını ve şairleri diye gerçekliğe biraz romantik bir hava katarak dile getirebiliriz içinde bulunulan hazin durumu…

İtiraf mı, soru mu…

yaşar736 .

Şair, dünyayı anlamadım derse ve bu kitabının adı olursa okur için geriye ne kalır… “Dünyayı Anlamadım” bir kitap adı… Ocak (2017) ayında Yazılı Kâğıt yayınlarından çıkan Yaşar Kaya’nın (1971) son kitabının adı… Yaşar Kara’nın kitabına ad yaptığı bu cümleyi ben bir itiraf, ama daha çok bir soru gibi düşünüyorum.

Yaşar Kara, “Yaşar İçimde Bir Orman” başlıklı şiirini kitabının ortasına yerleştiren bir şair… Daha önce üç kitabı yayımlanan Yaşar Kara’nın şiirleri Sanat Yaprağı, Yaşam Sanat, Mavi Yeşil, Eliz Edebiyat, Çinikitap, Amanos Edebiyat, Kurşunkalem ve Sincan İstasyonu gibi dergilerde yer almış.

Yaşantıyı eksik, eksikliği boşluk olarak duyumsayanların büyük çoğunluğu sanata, orda da galiba önemli bir kısmı, şiire yöneliyor… Yaşar Kara’da şiirin nedeni daha çok yaşantıyla ilgili sorunsal gibi okunuyor. Bunu açık eden tabii ki yalnızca kitabın adı değil. Şairin “Dünyayı Anlamadım”da yer alan şiirlerinin genel havası bu izlenime kaynaklık ediyor. Anlıyoruz ki dünya ve yaşamla bir hesabı var Kara’nın. Dünyaya ve hayata ilişkin hesaplaşmasını şair, kendisi doğmadan önce yitirilenlere kadar genişletme niyetini de bu nedenle dile getiriyor olsa gerek. “Koyu Mavi” başlıklı şiirinden şu “Neyi / nerede / nasıl yitirdiğimizi / daha ben doğmadan önce” dizeleri de bunu söylemiyor mu açıkça.

Kitapta “Yaşar İçimde Bir Kara Orman” şiiri önemli bir şiir olarak öne çıkıyor. Ancak Yaşar Kara’nın kitabındaki, önemli sayılarak işaret konulacak tek şiiri bu değil. “Dünyayı Anlamadım”, yaşama ve dünyaya karşı tavrı karşısında küçük kalan dışarıyı içinde büyüten bir şairi ve onun bu bakış açısıyla varlığı, varoluşu sorun edinen şiirlerini içeriyor… Genç bir şair olan Yaşar Kara’nın izleneceğini ve son kitabı “Dünyayı Anlamadım”ın şiir okurlarının ve şiir dostlarının gözünden kaçmayacağını umuyorum.

BU AYIN DERGİLERİ

varlık1 Varlık Dergisi

Varlık Dergisi, Şubat

“Geleneksel Anlatıdan Cağcıl Söyleme Yaşar Kemal” temasının işlendiği yazıların ağırlıkta olduğu Varlık dergisinin bu ayki (şubat 2017) sayısında şiirleriyle yer alan isimler şunlar: Mehmet Can Doğan, Buğra Giritlioğlu, Çağla Meknuze, Fatih Kök Feyza Hilal Ve Uğur Karaca.

Yeni E Dergisi

“Yalandan Sonra” başlıklı dosya konusuyla üçüncü sayısı (Şubat 2017) yayımlanan Yeni e dergisinin bu ayki şairleri Refik Durbaş, Fergun Özelli, Cengiz Bektaş, Baht, Özgün E. Bulut, Yaprak Damla Yıldırım, Selim Şen, Levent Karataş, Uğur Karaca, Senem Gökel, Ziya Boz ve İbrahim Tığ. Yeni e dergisi kitapevlerinin yanı sıra büyük marketlerde de satışa sunuluyor.

Edebiyatta Sincan İstasyonu

Şair Abdülkadir Budak yönetiminde iki ayda bir yayımlanan edebiyat dergisi Sincan İstasyonu’nun 87'nci sayısı (Ocak Şubat 2017) şiir okuruyla buluştu. Derginin bu sayısında günümüz şiirinin usta genç birçok şairine yer veriliyor. İşte o isimler: Hayati Baki, Veysel Çolak, Kanan Sarıalioğlu, Metin Cengiz, Muzaffer Kale, Yusuf Alper, Âba Müslim Çelik, Emily Dickinson, Cihan Oğuz, Serap Aslı Araklı Nazlı Yıldırım, Dimitır Hristov, Sami Arslan, Nazan Şahin ve Aslıhan Tüylüoğlu.

Mühür’de dosya konusu Seyhan Erözçelik

Amatör ruhla ve inatla yayımlanan dergi olarak örnek gösterilecek birkaç dergiden biri de şüphesiz Mühür’dür. İki aylık şiir ve edebiyat dergisi olarak Mustafa Fırat yönetiminde yayımını sürdüren dergi 68'nci sayısına (ocak şubat 2017 ulaştı bu ay. Erken denilecek yaşta yaşamını yitiren Seyhan Erözçelik’in (13 Mart 1962 – 24 Ağustos 2011) ve şiirlerinin konu edildiği dergide şiirleriyle Yılmaz Bozan, Şerafettin Kaya, Özge Sönmez, Hüseyin Sungur, İsmail Cem Doğru, Koray Feyiz, Emre Şahinler, Şerif Fatih, Nevruz Uğur, Merve Tellioğlu, Ali Kılıç, Erdinç Top, Ahmet Bahadır Sarıkaya, Çağla Göksel Çakır, Fadıl Oktay, Orhan Cemal Karahayıt, Sena Gökçe, Adnan Gül, Abdullah İlhan, Engin Akbaba, Feyzi Yetkin, Yaşar Ercan ve Kenan Bıyıklı yer alıyor.

ŞİİR TARİHİNDEN TADIMLIK…

Şiir tarihinde yer alan, zaman zaman yayımlanan, ama daha çok sözlü anlatının konusu olan birçok öykü, anı, jest, anekdot bulunmaktadır… Bu başlık altında biz de dağarcığımızda olan ve dilimize gelenleri paylaşalım diye düşündük…

Nâzım Hikmet, Hayyam ve Müfettiş

Nâzım Hikmet Bursa Cezaevi'ndeki tutsaklık günlerinde koğuş arkadaşlarına okumaya yazma öğretmektedir. Nâzım’ın gayreti hem cezaevi yönetiminin hem de onlar aracılığıyla Ankara’nın dikkatini çeker. Hükümet cezaevini denetlemek üzere Adalet Bakanlığı'ndan bir müfettiş gönderir. Müfettiş gerekli bürokratik denetimleri tamamladıktan sonra müdüre, “Nâzım da buradaymış, çağır da görelim, nasıl biridir” der.

Nâzım'ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nâzım'ı tepeden tırnağa süzer ve “Demek Nâzım sizsiniz” der. Nâzım Hikmet'e oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşmadan sonra, “Gidebilirsiniz” der. Nâzım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe: “Ömer Hayyam adını duydunuz mu” diye sorar. Müfettiş atılır tabii: “Kim duymaz Hayyam'ı.”

Bunun üzerine Nâzım, “Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi” diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nâzım, “Şairi anımsadınız, ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak, ama dönemin Adalet Bakanı’nı ve sizi kimse anımsamayacak” der ve odadan çıkar.

UNUTULMAYAN DİZELER

“Niceleri geldi neler istediler

Sonunda dünyayı bırakıp gittiler

Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?

O gidenlerde hep senin gibiydiler”

Ömer Hayyam