2016: Şiirin kitap yılı

Yıl biterken olup bitene biraz daha yakından bakıldığında, şiir için mutlu bir yıl olmuş diyebiliriz. Ayrıca, bu yıl yayımlanan şiir kitaplarında hem nicel bir artış var hem de nitelik bakımından bir yükseliş görülüyor.

Google Haberlere Abone ol

Siyasal baskı ve toplumsal, ekonomik kriz dönemlerinde şiirin sesinin yükseldiğine, yaygınlığının arttığına ilişkin bir kanı var. 2016’yı şiir açısından bu yönüyle de değerlendirmek mümkün diyebiliriz. Şiir dergileri her yıl olduğu gibi bu yıl da uzun yıl sonu değerlendirmelerine yer vereceklerdir muhakkak. Ölçütleri, seçim anlayışları, tutarlılıkları bakımından değerini yitirdiği için olsa gerek artık yıllık ve benzeri çalışmalar ilgi görmüyor. Bunun yerine görüşleri kabul gören kimi isimlerin, değerlendirmelerine yer veriliyor şiir medyasında. Açıkçası böylesi daha iyi. Nesnellik gerektiren çalışmaların, öznel seçimlerle algı kirliliği yaratmasının önüne geçilmiş oluyor. Geride kalan yıla dönüp bakarken şiirin gündemini oluşturan konuların ana başlıkları neler olabilir?

Yayımlanan kitaplar, dergiler, ödüller, önceki kuşaklarla ilgili tartışmalar, gençlerin eğilimleri, şiirleri, şiirle ilgili tartışmaları, genel olarak şiirle ilgili eleştiriler, etkinlikler… Bunların tümüyle ilgili ayrı ayrı başlık açıp değerlendirme yapmak; gözlemleri, edinilen izlenimleri ve oluşan düşünceleri paylaşmak mümkün. Ama biz bunlardan birine yoğunlaşıp yayımlanan kitaplar üzerinde durmayı, onlarla ilgili konuşmayı tercih ettik.

Şiir kitaplarının yayımlanmasıyla ilgili temel sorun, artık kronik bir durum. Çok az sayıda yayınevi şiir kitabı yayımlıyor. Yasak Meyve ve Yapı Kredi dışında birkaç yayınevinin daha adını sayabiliyoruz. Metis, Can, Kırmızı Kedi, Noktörn, Ayrıntı, 160. Kilometre (Edebi Şeyler), ve gibi… Bunların dışında şiir kitapları büyük ölçüde ya birkaç şairin bir araya gelerek imece usulü oluşturdukları fonlarla desteklenen yayınevleri aracılığıyla çıkıyor ya da kişisel girişimlerle (Meda Kitap, Yitik Ülke, Mühür, Sözcükler). Bu listeye bir de tüm engellere karşın, birçok zorluğu göze alarak kendi kitabını kendisi yayımlayanları ekleyebiliriz. Buna rağmen sayısal olarak yayımlanan şiir kitaplarının her yıl artış gösterdiği söylenebilir.

Yıl biterken olup bitene biraz daha yakından bakıldığında, şiir için mutlu bir yıl olmuş diyebiliriz. Yani şiirle dolu, canlı, yoğun bir yıl geçirmişiz. Ayrıca, bu yıl yayımlanan şiir kitaplarında hem nicel bir artış var hem de nitelik bakımından bir yükseliş görülüyor. Yıl içinde yayımlanan şiir kitaplarının sayısıyla ilgili net bir veri yok. Yine de göründüğü kadarıyla şiir okuru, şiir dostu için sevindirici bir artış söz konusu. Şiir dergilerine, çeşitli yayınlara, kitaplara bakıldığında değişik anlayışların, arayışların izini sürmek; farklı kuşakların günümüzdeki ürünlerini, iz düşümünü, gençlerin deneyimlerini görmek, anlamak; gelecekteki yönelimin nasıl şekilleneceğine ilişkin fikir edinmek yönünden 2016’nın verimli bir yıl olduğu söylenebilir.

Ekim ayından bu yana haftada bir gün “Duvar Cumartesi” başlığı altında bize ayrılan sayfada, yeni çıkan ve ulaşabildiğimiz kitapları tanıtmaya çalışıyoruz. Yıl içinde, ekim ayından önce yayımlanan, o nedenle değerlendiremediğimiz, ancak aklımızın kaldığı bazı kitaplar oldu. Biz de vesile sayarak 2016’nın şiir kitapları değerlendirmesine, ulaşabildiğimiz ve daha önce değinemediğimiz şiir kitaplarını konu ettik.

ARDIL, GÜVEN TURAN (YKY)

ardil

Altmışlı yıllardan şiirini ve sesini zamanın gerisinde kalmadan günümüze taşıyan bir şair Güven Turan. Son kitabında yer alan şiirler için zamanın, mekânın ve anıların arasında gerçekleşen bir yolculuğun şiirleri diyebiliriz. Ancak bu kadarı sanırım eksik kalır. Çünkü şairinin hikmet çağının ürünü olarak değerlendirebileceğimiz yapıtı “Ardıl”da yer alan şiirleri, Turan’ın, başlangıcından günümüze şiirle yaptığı yolculuğun zamana yayılması olarak da okuduk.

DÜNYAYA KARŞILIK, VEYSEL ÇOLAK (HAYAL)

b

Veysel Çolak’ın hem kendi hem de önerdiği şiir anlayışını özetleyen “Her dize bir öncekine ihtilal olmalı” cümlesi adeta sloganlaşmıştır. Zaman içinde onun her kitabı bir öncekine ihtilal olarak tasarladığını gördük. Çünkü her kitapta şiirini açan genişleten ve geliştiren bir çizgi izledi. Ustalaşmak, olgunlaşmak onda gelişimin durmasını değil daha da hızlanmasını getirmiş gibi. Bunda şiirin sorunlarıyla ilgilenmeyi daha baştan itibaren benimsemesinin, üstlenmesinin payı da olsa gerek. Çünkü şiiri, şiir üzerine düşüncesiyle birlikte gelişen şairlerden biri o. Konuştu tartıştı eleştirdi hem kendi şiirine alan açtı sözünü orada kurdu hem de şiir ortamına kendi görüşleriyle müdahale etti. “Dünyaya Karşılık” zaman içinde ustalaşmanın şairin duraklama dönemi olmayabileceğini de gösteren bir kitap.

YILDIZLARA ÇOK YAKINIM, HÜSEYİN PEKER (ŞİİRİ ÖZLÜYORUM)

c

Şiiri fazlasıyla ve aynı zamanda okur olarak da dert edinen bir şair Hüseyin Peker. Bir şair için olağan değil mi bu derseniz, söze Hüseyin Peker’in edindiği derdin olağandan biraz daha fazla olduğunu eklemek mümkün. İyi şiirlerin, çarpıcı dizelerin şairi o. Dili aykırı bir şair. Dildeki düzden çıkıp aykırıdan yürüyeceği patikayı araştıran, bulan bir şair. Unutulmaz, içe işleyen adları olan kitapların da şairi; “İnsan Arkadaşınındır” gibi… Şairliğinin yanı sıra şiiri takip eden sıkı bir okur, hem de oburluk seviyesinde… Kim, hangi dergide, nasıl güzel bir şiir yayımlamış, o şiirde sıkı bir dize var; bulup paylaşması da uğraşları arasındadır. Diğer şiir okurlarını da kendisi gibi obur sayıyor olabilir. Belki o yüzden yazdıklarını okura ulaştırmayı sorumluluk derecesinde önemsiyor.

Öyle olmalı ki nerde, nasıl yayımlandığına bakmaksızın şiirlerini dergilere veriyor. Galiba “Yıldızlara Çok Yakınım” için de aynı durum söz konusu olmuş. Şiirlerinin nasıl yayımlandığını değil de okurla buluşmasını esas almış. Ben biraz da dayanışma duygusunun etkili olduğu kanısındayım. Yoksa Hüseyin Peker şiirlerini daha iyi yayınevlerinde yayımlanma olanağına her zaman sahip, nitelikli bir şair… “Yıldızlara Çok Yakınım”ın yeni baskısı, umalım ki içindeki şiirler kadar kaliteli olsun.

KURUTMA KAĞIDI, SEZAİ SARIOĞLU (YASAK MEYVE)

sezai

Onun mu, değil mi tam olarak emin değilim, ama ona yakıştırdığım kavramla söylersem “bizim mahalle”nin şairi Sezai Sarıoğlu. O ne yazarsa yazsın, temel olarak yetmişler olarak bilinen ve “sosyal uyanışın siyasi krizi derinleştirdiği” bir dönemin içinden gelen, yaşamının bir bölümünü cezaevlerinde geçiren ve sonraki zamanlarda da başka bir dünyanın mümkün olduğu umudunu yitirmeyen bir kuşağın devrimci halleri üzerine yazıyor. Şiirleri de aynı temayı dile getiriyor. “Kurutma Kâğıdı”ndaki şiirler de öyle. Devrimci hallerimiz üzerine şiirle dertlenen, dille cebelleşen şiirsel bir müdahale. O tavrını bu kitabında da sürdürüyor. Müdahale derken yanlış anlaşılmasın, Sezai Sarıoğlu’nun tüm müdahalesi, zafere kadar daha şenlikli bir muhalefet ve onun güler yüzlü dili için…

İNSANLIK HALİ, OSMAN SERHAT ERKEKLİ  (YASAK MEYVE)

osmanserhat

Zamana karşın, birkaç kuşak öncesinden gelmesine karşın şiir okurunun hafızasındaki yerini koruyabilen, canlı tutabilen bunu da şiirleriyle sağlayabilen bir şair Osman Serhat Erkekli. Onun en tipik özelliği şiir yoğunluklu yaşayan ve yazan bir şair olması. Sesi söze; sezgiyi duyguda bırakmadan düşünceye aktaran şiirsel biçemini son kitabına kadar sürdürüp getirdiğini söyleyebiliriz. Osman Serhat Erkekli, sahiden kendine özgü sedası, ama aynı zamanda da tavrı olan az sayıdaki şairden biri olduğunu zaten kabul ettirmiş bir şair. Son kitabı, onun tavrının, şiir anlayışının kendi özgün çizgisinde sürdüğünü değişmediğini, ama zamanın da gerisinde kalmadığını bir kez daha gösteriyor şiir okuruna, şiir dostlarına.

RÜZGAR YANIĞI, MUSTAFA KÖZ (YASAK MEYVE)

mustafakoz

Mustafa Köz’ün “Rüzgâr Yanığı”nda, sevgilisi yağmursa şemsiyesini açmamayı tercih eden şair tavrını dile getirdiği şiirler vardı. Bir aşkın birçok hali olabilir. “Rüzgâr Yanığı”nda gördük ki Mustafa Köz, aşkın hallerinden dile getirmeyi seçtiklerini yine çarpıcı olduğu kadar can yakıcı bir imgeyle “rüzgar yanığı” olarak adlandırarak şiire dönüştürmüş. “Rüzgâr Yanığı” aşkın zaman içindeki geçişi sırasında ve kalpleri aynı yanığın acısıyla mustarip şiir kişilerinin konuştuğu bir kitap olarak dikkat çekti. Konuşanların sesine rüzgârın yer yer uğultuya yer yer ninniye dönüşen sesi eşlik ediyor kitap boyunca…

FAKİR KENE, BİRHAN KESKİN (METİS)

birhan

“Fakir Kene” yıl içinde yayımlanan ve üzerinde çok durulan, çok konuşulan bir şiir kitabı oldu. Adeta şiir okurlarını ikiye böldü. Birhan Keskin’in arkadaşlarının övdüğü, şiir dostlarının eleştirdiği bir kitap olarak dikkat çekti diyebiliriz.

Gelelim bizim “Fakir Kene”yle ilgili yorumumuza. Birhan Keskin’in şiirlerinin gönlünü kazandığı hatırı sayılır bir okur çevresi var. Ancak son kitap önceki yapıtlarından hem biçim hem biçem olarak farklılaşma eğilimi gösteriyordu. Keskin öyle anlaşılıyor ki şiirdeki yeni yönelimleri önemsiyor. Zaman içinde oluşturduğu kendi şiir hattının dışına çıkmakta bir sakınca görmemiş. Belli ki şiir anlayışında bir yenilenme gereksinimi duymuş. Deneyim, şiirsel söyleminin ana karakteriyken bundan sıkılmış sanki. Deneysel arayışlara açılma isteği duymuş. Bu istek belki de onu fazlasıyla zorlamış… Acaba bu nedenlerle kimi şiir dostları “Fakir Kene”yi yadırgamış olabilir mi?

NASILLAR , NECMİ ZEKA (EVEREST)

necmi-zeka

Şiirin geleneğinin dışında zincirin halkası olmaya direnen şiirleriyle biliniyor Necmi Zekâ. Günlük yaşantının beyaz yalanlarına, tatlı düşlerine olduğu gibi, acı gerçeklerine de geçiriyor şiirin dişlerini. Her şeyle arasında bir düello mesafesi koyarak kuruyor şiirini. Dille satranç oynayan şiirler yazmayı son kitabı “Nasıllar”da da sürdürdüğünü gösterdi bizlere.

DOKUZ KATLI SIDIKA, DENİZ DURUKAN (MYLOS KİTAP)

0000000679484-1

“Dokuz Katlı Sıdıka” şiirsel yükü ve gerilimi yoğun bir kitap. Durukan, şiirinde kurduğu çok katmanlı anlatı yapısıyla arayış, arada kalma ve çözülme gibi hem bireysel varoluşla ilgili sorunları hem de toplumsal kaygıları dile getirmeye odaklanmış.

Kitapta, ara bölümler olsa da aslında tek ve uzun bir şiir yer alıyor. Şiirsel anlatının kahramanı Sıdıka’ya, var olduğu belli olmayan, arada bir görünüp kaybolan bir başka şiir kişisi, Bay Pitt eşlik ediyor. Hayali bir sevgili ve onunla gerçekte hiç olmamış bir aşk hikâyesi… Fonda da kimi müzisyenlerin parçaları… Okur için şairin kurduğu bu etkileyici atmosferin dışında kalmak mümkün değil. Tüm bunların yanı sıra kitabın sizi, temel bir sorunsalın, varoluş kaygısının içine doğru çektiğini fark ediyorsunuz. Her geçen gün biraz daha kaotik bir hal alan bu hayatın gerçek failleri kim? Yoksa sıkıntının kaynağı coğrafya mı? “Dokuz Katlı Sıdıka” aynı zamanda sorular üreten bir kitap. Deniz Durukan, sorunları irdelerken hazır cevapları da sorgulamayı, erkek egemenliğini, yabancılaşmayı, modernleşmeyi ve huzursuzluğu şiirinin meselesi haline getirmiş. Üstelik şiirden de ödün vermemiş.

FAZLA ELLİ, ALTAY ÖKTEM (MYLOS KİTAP)

altay

Altay Öktem; süslenmişin, paketlenmişin, örtülmüşün, dolayısıyla gizlenmek istenmişin açığa çıkarmak, görünür hale getirmek için karıştıran, orada bulduğu komikliği, tezadı irdeleyen bir şiir anlayışı kurdu ve geliştirdi. Yer yer gizlenmek istenenin biraz dokununca erotik, zaman zaman pornografik durumunu, o pozisyondaki gülünçlüğünü teşhir eden bir dil tercihi onu hem kendi kuşağının diğer şairleri arasında hem de genel olarak şiir geleneği içinde ayrıştırdı.

Şiirsel sözün espri, nükte, hiciv gibi mizah öğeleriyle donandığı şiirler yazmayı sürdürüyor. Bunları yaparken şiirin dengesini bozmadan, ama hedef aldığını en azından sendeleten diliyle güncelliğini de koruyor. Ancak örneğin ağzı bozuk bir şair değil Altay Öktem. Ama şiirinin mekânları ve konuları ağzın sonuna kadar bozulduğu yerler. Şiirlerindeki gerilimi tam da buradan kaynaklanıyor Öktem’in. “Fazla Elli”de Altay Öktem’in şiirini “anarşizan dilinden” ödün vermeden yeni temalar, yeni izleklerle sürdürdüğü son kitabı.

ISSIZ İNCİR AĞACI, GÖKÇENUR  Ç. (YİTİK ÜLKE)

gokcenur

Gökçenur Ç.’nin “Issız İncir Ağacı”nda şiir adına riski göze aldığını, ancak bunu göğüslemiş olduğunu söyleyebiliriz. Hem biçim hem biçem olarak çizgi dışına atlayan ve kendini orda ifade etmeyi deneyen bir kitap olarak not edilebilir “Issız İncir Ağacı”. Gökçenur Ç.’nin son kitabını, haikunun tekniğini Türkçeye eklemleyen, sözün yelpazesini kutsal alandan erotik boyuta kadar gerecek biçimde açan, lirizmden vazgeçmediği, ama onu da dozunda tuttuğu şiirlerden oluşan yetkinlik yapıtı olarak da tanımlayabiliriz.

GECEYLE BİR, SÜREYYA AYLİN ANTMEN (VE)

geceyle-bir-kitabi-sureyya-aylin-antmen-front-1

Kadın şairler çoğaldıkça şiirdeki eril, erkek diline, sesine yönelik itiraz da daha bir fark edilir oldu, oluyor. Elbette iyi de oluyor. Kadın şairler bir şey daha sağladılar. Şiir ortamını, şiirin sesini, sözünü son yıllarda şiirin üzerinde dolaşan kıymeti kendinden menkul soylu yenilikçiliği sükût suikastıyla mevta olsa da hâlâ yaşadığı zannıyla vesayet rejimi kurmaya çalışan akademi beyliğine bırakmayacaklarını gösterdiler. Şiirin yürek sıcaklığının düşmesi tehlikesini de gerilettiler. Türkçe şiirin coğrafyasında şair kadınların şiire müdahalesi aslında şiirin tıkanıklığını açan önemli bir adım oldu…

Süreyya Aylin Antmen de modern Türkçe şiirin önemli bir dönüşüm yaşadığı iki binli yıllarda yayımladığı ilk kitabıyla (Bir Acıya Kiracı) dikkat çeken bir isim. İkinci kitabı olan “Geceyle Bir” onun şiirde kalıcı olacağını da göstermiş oldu. Kitapta, uzun süre yas tutmuş biri, süreci tamamladığında yeniden nasıl dillenir, söz alırsa öyle söylenmiş şiirler yer alıyor. Bir yandan güncel yenilgilerin mağlupları olsalar da tarihsel yengiye inananların ortak sesi duyuluyor dizelerden. Bir yandan olmayana karşı olandan beslenen umudun, yaşama sevincinin ışığı yansıyor. Yaşamanın sorumluğunu vicdan ve bellekle yüklenen şair duyarlılığın dile geldiği şiirler toplamı da diyebiliriz “Geceyle Bir” için.

GÜLCE BAŞER, SOKAK ŞEKER KOKUYOR (YASAK MEYVE) 

gulce

Yayımlandıktan sonra çok konuşulmuş kitaplardan biri de Gülce Başer’in “Sokak Şeker Kokuyor” adlı yapıtı oldu. Kitaptaki şiirler belli bir yaşam biçiminden derlenmiş, çok olağan anlarla ilgili görünüyor ilk anda. Ancak sorunun aslında başka olduğunu anlamak için şiirlerin içine doğru meyletmek gerekiyor. Bir süre sonra şiirlerin toplumun elit kesimine ait yaşam biçimini tartışmaya açmak gibi bir meselesi olduğu çıkıyor ortaya.

Gülce Başer bunu, kentli, kendisi için önerilen ve yüceltilen yaşam tarzını sürdürüp giderken bu çizginin bir anlığına dışına çıkmak ve bedel ödemekle yüz yüze kalan bireyleşmiş birinin şok anını izlek edinerek dile getirmeyi denemiş. Kitabın adı önce tuhaf geliyor. Tuhaflık sokakların nasıl şeker kokuyor olabileceğini sorgulamaya başlayınca çıkıyor ortaya. Ancak Edip Cansever’in “mendilimde kan sesleri” dizesini hatırlayınca tuhaflık kabul edilebilir hale geliyor. Evet şiirde sokaklar şeker kokabilir, bu da mendilde kan seslerinin olması gibi…