Orhan Kemal’in sinemadaki emekçileri

Birçok romanı sinemaya uyarlanan Orhan Kemal’in edebiyatı en alttaki insanı anlatır. Ama bunu yaparken karakterlerini toplumsal çevreleri, kültürleri ve en önemlisi dönemin sosyal, ekonomik ve politik atmosferiyle birlikte ele alır.

Google Haberlere Abone ol

Şenay Aydemir  [email protected]

İcat edilişinden bugüne sinema ile edebiyat arasındaki bağ kopmaz bir biçimde devam ediyor. Sinemanın ‘görsel’ bir keşif olmaktan çıkıp aynı zamanda bir hikaye anlatma sanatı haline dönüşme sürecinde kapısını çaldığı ilk alan edebiyat olmuştu. Türkiye sineması da ‘genç cumhuriyet’ dönemini geride bırakıp 50’li yıllarla birlikte bambaşka bir sinemacı kuşağının elinde serpilirken edebiyatın ve edebiyatçının kapısını çaldı. Bu ilişki iki türlü kurulmuştu. İlki, önemli edebiyatçıların eserlerinin sinemaya uyarlanması şeklindeydi. İkinci olarak da bu önemli kalemlerin senaryolara imza atması. Buna bir de bazı zorunlulukları eklemek gerekir. Şöyle ki bazı isimlerin eserlerini, senaryolarını sinemaya aktarmak dönemin ağır sansür koşulları nedeniyle neredeyse olanaksızdı. Yeşilçam’da “Üç Kemal ismi sansürden geçmez” diye bir söz dolanıyordu. Kemal Tahir, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal’di bu üç isim. Haliyle bu durumdaki kimi yazarlar müstear isimlerle Yeşilçam’a senaryo yazıp, gazetelere aşk romanları tefrika ettiler. Nurer Uğurlu, “Orhan Kemal’in İkbal Kahvesi” kitabında yazarın “Yeşilçam’a üç yüze yakın senaryo yazdım” dediğini belirtiyor. Bu işin geçim derdiyle ilgili olan kısmı hiç kuşku yok ki. Bir de yazarın önemli kitaplarının sinemaya uyarlandığı ve Türkiye sinemasının kilometre taşları arasında yer alan filmler vardır. Bu filmlere geçmeden önce Halit Refiğ tarafından yönetilen “Gurbet Kuşları”nın senaryosunu ayrı bir yere koyalım.murtaza

ON BİR ROMAN 14 UYARLAMA

Orhan Kemal’in birçok romanı sinemaya uyarlandı. “Devlet Kuşu”, 1961 ve 1980’de iki kez; “Murtaza”, 1965 ve 1984’te olmak üzere iki kez; son olarak da 1987 ve 2011 yıllarında iki kez sinemaya aktarıldı. Orhan Kemal’in edebiyatı en alttaki insanı anlatır. Ama bunu yaparken karakterlerini toplumsal çevreleri, kültürleri ve en önemlisi dönemin sosyal, ekonomik ve politik atmosferiyle birlikte ele alır. Çukurova’da geçen hikayelerin kahramanları bir yandan bir türlü yapılamayan toprak reformunun sonuçları altında ezilen ve ağaların elinde büyük sıkıntılar yaşayan karakterler olurken; diğer yandan toprakla bağı kopartılıp kentlere savrulan emekçilerdir. Memduh Ün’ün 1961 ve 1980 yılında iki kez birebir uyarladığı “Devlet Kuşu”nun kahramanı Mustafa bunlardan birisidir. Hikaye İstanbul’da bir emekçi ailesine odaklanır. “Avare Mustafa” adıyla çekilen ilk filmde, ailedeki iki genç kadın fabrikada çalışırlar. Baba emekli olmasına rağmen bekçilik yapmaktadır. Mustafa ise arkadaşlarıyla avarelik eder. Ailesi tarafından sürekli aşağılanınca iş kurmaya karar verir. Ama ‘para’ bulmak o kadar kolay olmayacaktır. 1980 yılında “Devlet Kuşu” adıyla bir kez daha bu filmi sinemaya aktaran Ün, romanın dramatik yapısıyla oynayarak ve başrole Kemal Sunal’ı taşıyarak bu kez komedi ağırlıklı bir film çeker. Hikaye alt sınıfları para ve çalışma ile kurduğu ilişki üzerinedir. Orhan Kemal’in metninin zenginliği iki ayrı dönemde iki farklı türde film çıkmasına vesile olur. Hatta Memduh Ün 1967’de bu romandan hareketle karakterlerin cinsiyetini değiştirerek “Zilli Zarife”yi çekmiştir.

orhan-kemal3

Orhan Kemal’in kenti anlattığı ve sinemaya iki kez uyarlanan diğer romanı ise “Murtaza”dır. Kitap ilk kez 1965’te aynı adla Tunç Başaran tarafından sinemaya uyarlandı. 1986 yılında ise Ali Özgentürk, “Bekçi” ismiyle bir kez daha beyazperdeye taşıdı. Hikayenin ana karakteri Murtaza, Orhan Kemal hikayelerine uygun bir şekilde elindeki toprağı kaybettikten sonra İstanbul’a gelmiş ve bekçilik yapmaya başlamıştır. Önce gece bekçiliği yapar ama daha sonra fabrika bekçiliğine geçer. Kraldan çok kralcı bir karakter olan Murtaza’nın hikayenin arka fonunda fabrika işçileri, emekçi mahallelerindeki yaşam resmedilir.

ÇUKUROVA: ACI VE ÖFKE

Orhan Kemal’in Çukurova hikayelerinin sinemadaki yeri ise ayrıdır. Bir türlü gerçekleştirilmeyen toprak reformunun sonuçlarını, ağa-köylü ilişkilerini, fabrikalarda çalışan işçilerin durumunu ele aldığı bu kitapları Türkiye edebiyatında da önemli yer kaplar. Bir üçleme olarak tasarladığı “Vukuat Var” (1954), “Hanımın Çiftliği” (1961) ve “Kaçak” (1970) romanlarında yukarıdaki özelliklerin hepsi vardır. Nejat Saydam, 1972 yılında “Vukuat Var” ve “Hanımın Çiftliği” kitaplarından Bülent Oran’ın yazdığı senaryoyu çeker. “Vukuat Var” adıyla çekilen film, İstanbul’da başlar ve Abereketlidana’da son bulur. Toprak ilişkilerinin, feodal bağların büyük kentte de devam ettiğini; yoksulluğun insanı düşürdüğü çaresizliğin fotoğrafıdır bu hikaye aynı zamanda. Eski toprak ağaları, yeni patronlar ve bunların arasında hayata ve aşka tutunmaya çalışan bir kadın olan Güllü’nün öyküsü takip edilir ilk iki romanda. Hanımın Çiftliği daha sonra iki kez de televizyon dizisi olarak çekilmiştir. “Kaçak” ise 1982’de Memduh Ün tarafından sinemaya aktarılır. Bu kez “Hanımın Çiftliği”nin devamı anlatılır. Güllü’nün eşi Muzaffer Bey’i topraklarına göz diktiği için vurup hanımın çiftliğini ataşe veren ve kaçak duruma düşen Habip’in hikayesini izleriz. “Film, Çukurova’nın uçsuz bucaksız pamuk tarlalarını, bu tarlalarda kızgın güneş altında çalışan köylüleri, anneleri çalışırken bir kenarda oyun oynayan, kimi zaman ağlayan zayıf, çelimsiz çocukları, kuru ekmeği domatesle azık yapıp karnını doyuran köylüleri, pamuk çuvallarını sırtında taşıyan kadınları, çuvalları kamyona, traktöre yükleyen erkekleri göstererek başlar. Bu görüntüler, filmin daha başından hem köyde işi kimin yaptığını (köylü pamuğu toplar, taşır, kamyona yükler) hem de köylülerin nasıl zor şartlarda çalıştıklarını, ne denli fakir olduklarını çarpıcı ama yalın bir biçimde anlatır.”(*)

Erden Kıral imzalı 1978 yapımı “Bereketli Topraklar Üzerinde”, Anadolu’nun bir köyünden çıkıp Çukurova’ya çalışmaya giden üç köylünün hikayesini anlatır. Aslında 1953 yılında Dünya gazetesinde tefrika edilen ve ertesi yıl basılan bu roman Orhan Kemal’in Çukurova’daki emekçilerin fabrikalar ve tarlalardaki durumlarını anlattığı ilk romanıdır.

Bu kitap ile yakın bir öykü anlatan “Eskici ve Oğulları” ise 1990’da Şahin Gök tarafından sinemaya aktarıldı. Film yine 50’li yıllarda Adana’da değişen ekonomik koşullar nedeniyle ayakkabı tamirciliği yaptığı dükkanını kaparak çocuklarıyla birlikte tarlalarda işçi olarak çalışmaya başlayan yaşlı bir adamı anlatır. Film dönemin ekonomik dönüşümünü, dönemin kültürel atmosferi içerisinde başarıyla aktarır.

yenicikanlar YENİ ÇIKAN KİTAPLAR

Orhan Kemal romanları özellikle de 1945-65 yılları arasında Türkiye’deki ekonomik dönüşümün sıradan emekçiler üzerinde yarattığı etkileri bir sosyolog gözüyle izler, ama usta işi bir anlatımla buluşturur okurla. Bu filmlerin sinemadaki izdüşümlerinin büyük bir kısmı da aynı özellikleri taşır. Bunda yönetmenlerin maharetleri kadar, Orhan Kemal metinlerinin ‘zamansızlığı’da belirleyicidir. Aradan on yıllar geçmesine rağmen, sinema ve televizyonun bu hikayelere kayıtsız kalamaması yazarın duru gözlemleriyle ortaya çıkardığı insan karakterleridir.

(*) http://www.orhankemal.org/pdf/Orhan-kemal-in-hayati-eserleri-ve-orhan-kemal-uyarlamalarinin-turk-sinemasindaki-yeri-orhan-kemal-the-life-works-and-adaptations-of-his-novels-in-the-turkish-cinema.pdf

Baş hukukçu: Orhan KemalBaş hukukçu: Orhan Kemal