'Mukaddes yasak'

Yine askerler öldü. Zihnimize kazınan fotoğraf; yine: Asker babası kapıya çıkmış, gelenler ona “oğlun şehit oldu” haberini veriyorlar. Gelenler üniformalı. Başları eğik. Yüzleri donuk. “E, birileri ölecek haliyle.” Babanın yüzündekini okuyabilen muktedir var mıdır?

Google Haberlere Abone ol

Musul’un doğusu “İslâm Devleti” örgütünden (DAİŞ-IŞİD) kurtarıldıktan sonra gazeteciler şehrin bu kısmındaki mahallelere girip çıkabilmeye, mahalle sakinleriyle konuşabilmeye başladılar. Doğu Musullular şehrin batısıyla bir şekilde haberleşebiliyorlar. Dolayısıyla şehrin halen DAİŞ’in elinde bulunan bölümünde neler olup bittiğine dair haber alınabiliyor.

Gazetecilerin Doğu Musul’dan derledikleri Batı Musul haberleri arasında en ilginci şu olabilir: DAİŞ’çiler Trump’ın Müslümanlara ABD’ye giriş yasağını uygulamaya koymaya kalktığını öğrendiklerinde sevinmişler. Hattâ kutlamışlar.

DAİŞ’çiler, Trump’ın hamlesine bir de isim takmışlar: “Mukaddes yasak”!

İlk bakışta, dünyanın her yerindeki Müslümanları ABD’ye karşı öfkelendirecek olan bu aşağılayıcı uygulamanın kendilerine daha çok haklılık ve meşruiyet, dolayısıyla faaliyet alanı ve militan kazandıracağı gerekçesiyle sevindikleri sanılabilir. “Mukaddes”, artık biliyoruz ki, yeryüzünün her yerinde iktidar veya çıkar peşinde koşan İslâmcı veya din tüccarı iktidarların kendi işlerine gelen her şeye takabildikleri bir sıfat. Allah’la peygamberle alâkası olması gerekmiyor.

DAİŞ’çiler esas olarak, bu yasağın kendilerini doğruladığını, haklı çıkardığını, eylemlerinin işe yaradığını, en azından kısmî bir hedefe ulaştıklarını düşünüyorlar. Dünyanın en güçlü devletinin başkanına bu adımı attıranın kendileri olduğuna inanıyorlar.

Dünyanın tepesinde olan biteni belirleyebilme kabiliyeti demek bu.

DÜNYANIN TEPESİ

Gerçi dünyanın tepesinde korkunç insanlar, felaket kadrolar, bütünüyle pespayelik hakim. Gözü dönmüş rezil ırkçıların kan donduran yalancılığı bir yanda, boyuna muhalif gazeteci öldürten katil donukluğu öbür tarafta, dolar milyarderlerinin yönettiği komünist partisi az ötede. Dünyanın tepesinin özenilecek bir yanı yok. Lâkin biz de DAİŞ’ten bahsediyoruz. Neye özensinler? Trump’tan ne eksikleri var? Varak varak salonlar? DAİŞ’te yok ama Suudilerde var. Veya Kuveyt’te. Veya Katar’da. Veya İstanbul’da veya Kayseri’de. İnşaatlardan düşen işçilerin yanıbaşında.

“Müslüman yasağı”nı DAİŞ şöyle yorumluyor anlaşılan: Öyle icraat yaptık ki, ABD’nin gerçek yüzü ortaya çıktı, herkes gördü.

İcraat lafını Sedat Peker like’layan mahalle faşistleri pek sever. Sedat Peker bir eliyle Rabia işareti yapıyordu, öbür eli kurt iken.

DAİŞ’in kutlamasına muhtemel sebep, ikinci bir motif daha var: Korkuttuk! Dünyanın en güçlü devleti, Müslümanlardan korkuyor! Korkuyor ki almıyor.

‘Korkuyor ki atıyor’ da olabilir. Muktedirdir, atar. Her yerden atıyor. Korkuyor ki hapsediyor. Vesaire.

HAYAT EŞİTTİR SAVAŞ

“Korkuttuk” mantığını çarpık, DAİŞ’çilerin duygularını sapıkça bulabilirsiniz. Zaten sevmediğimiz herkesin düşünüş tarzını çarpık, duygularını sapıkça bulunca hem rahat ediyor hem kendimizi onaylanmış hissediyoruz. Tasarruf etkisi ve katmerli tatmin imkânı da var: Kendimizi onaylama işini dahi başkasına bırakmamış olmanın hazzı. Kimseye ihtiyacımız yok, kendi kendimize konuşuruz. “Biz neymişiz be abi” şarkısının tek kişi için yapıldığına inanan var mı?

Zamane Ruhu’nun zorunlu uygulaması kendine hayranlık DAİŞ’çileri de pençesine almış anlaşılan. Din fanatiği de olsa seküler de olsa insan her zaman insan, sayın seyirciler… Yani her an kötülük yapabilir.

Veyahut keskin kılıçla ensesine vurunca başı düşüyor, kalorifersiz koğuşa koyarsanız üşüyor.

DAİŞ katillerinin Müslüman yasağına sevinmesi, aslında onların gözü dönmüşlüğünden de bizim narsistliğimizden de daha ilginç bir olguyu gözler önüne sermiyor mu: Çoluğu çocuğu, işi, işsizliği, güvencesi, güvencesizliği, göçmenliği, yerleşikliği, bugünü, istikbali olan ve bunlarla ilgili sayısız sorunla boğuşan Müslümanların, yani somut kişilerin, yani sahici insanların çektiği sıkıntılarla, halifesi filan olan “İslâm Devleti” örgütünün alâkası yok. O, hayatı kendisi ile küffar dünyasının büyük güçleri arasındaki savaş olarak görüyor. Kendilerinden saymadıkları herkes düşman kampında.

Birileriyle aranızdaki savaş olarak görürseniz hayat daha basit, daha katlanılır, daha kolay halledilir bir mesele haline gelir. Düşman ve savaş, her türlü siyaset ve siyasetçinin vazgeçilmez alet çantasıdır; onunla keser biçer, onunla monte ederler.

Fakat her savaşın birşeyler uğruna yapılıyor olması gerekir. İkbaliniz savaşa bağlıysa bunu böyle söyleyemezsiniz. Savaş, uğruna şehitler vermeye değer birşeyler uğruna yapılmalıdır. Siz ölün ki ben hükmedeyim, diyemezsiniz.

O FOTOĞRAFLARDAN BİR YENİSİ...

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Suriye’de yürüttüğü savaşa altı-yedi bin askeri sürdüler. Üç aydır bir kasabanın çevresinde. DAİŞ’in uçağı yok. Köy ele geçiriliyor, önce dev patlayıcıya dönüştürülmüş araçlar, dehşet duygusunu başka canlıları öldürerek yenmeye çalışan genç adamların parçalarını sağa sola savuruyor. Nereye varacağını kendilerini yollayanın dahi bilmediği kanlı maceranın içerisindeki genç adamlar. Selfie yolluyorlar: “Burayı aldık, işte meydan!” Sonra DAİŞ’çiler geri geliyor; gözü kapanmış akıl olarak, iyilikten sıyrılmış duygu olarak, vücut bulmuş şirk olarak geliyorlar. Yaşamla ölüm arasındaki kıldan köprü üzerinden ölümün alevleri arasına nara atarak fırlatıyorlar hiçbir dinin arındıramayacağı bedenlerini.

Yine askerler öldü. Zihnimize kazınan fotoğraf; yine: Asker babası kapıya çıkmış, gelenler ona “oğlun şehit oldu” haberini veriyorlar. Gelenler üniformalı. Başları eğik. Yüzleri donuk. “E, birileri ölecek haliyle.” Babanın yüzündekini okuyabilen muktedir var mıdır?

Yoksa muktedirler bu yüzlerde belireni hepimizden iyi okudukları, mânâsını hepimizden çabuk çözdükleri için mi kimseye göz açtırmayan zalimlerdir?

O adam oğlunun hesabını sorabilecek olsa muktedir böyle afra tafrayla dolaşabilir mi ortalıkta?

Muktedirsen bilirsin ki, günün birinde soracağı tutar. Tek başına da sormaz sordu mu. Bu yüzden muktedirler öyle kararlıdırlar ki, onları ne bugünün gençlerini beşer onar ölüme göndermenin insan evlâdında bulunacağı varsayılan vicdan azabı durdurabilir ne de yarının gençlerini cahil, şahsiyetsiz, haysiyetsiz bırakacak olmanın insan evlâdında bulunacağı varsayılan utanma sıkılma.

Utanması sıkılması olmayan cahil şahsiyetsiz haysiyetsiz insan evlâdı dünyanın güçlü ülkelerini yönetiyor. İnsanın kaderini iki dudağının arasında sayanlar, şu işe bakın ki, çok dindarlar. Allah adına öldürenler de öyle. “Mukaddes yasak”! Güya adlarına etrafa dehşet saldıkları insanların acısından sermaye, sefaletinden rant devşiriyorlar. Birilerini sefalet içinde tutup kendi sefa sürmek, din tâciri muktedirin dünya ölçeğindeki alâmet-i fârikası. Kesmek, biçmek, atmak, sürmek, söndürmek, kurutmak, sonu belirsiz kuraklığa mahkum etmek.

İnsan kellesi kesme, üzerinde durmaya değmeyecek kadar ufak günah aslında. Üç bin Yezidi kadını hâlâ DAİŞ’in elinde, yüz milyonlarca insan zalim muktedirlerin elinde.

“Mukaddes yasak”mış! Evet, mukaddes. Kanun Hükmünde Kararname gibi, Olağanüstü Hal gibi mukaddes. Şii katliamını cami avlusunda lokum dağıtarak kutlamak gibi mukaddes. Yalanla yönetmek gibi mukaddes.

Mukaddes sizsiniz, size bişey olmasın…