Kalp kırmayın

Geçenlerde Yard. Doç. Dr. Serdar Tekin’e "Sizi davet etmiştik ama bu koşullarda katılmasanız daha iyi olur"’ bilgilendirmesi yapılmıştı. Şimdi de Pamukkale Üniversitesi’nden son KHK ile uzaklaştırılan Halk Sağlığı Profesörü Dr. Mehmet Zencir’e benzeri bir tutum alınıyor.

Google Haberlere Abone ol

Cem Terzi

Son günlerde barış imzacısı olduğu için KHK ile üniversitedeki görevlerine son verilen akademisyenler davetli oldukları kongre, sempozyum gibi bilimsel etkinliklerden de uzaklaştırılmaya başlandı. Çok üzücü bir durum. Geçenlerde Yard. Doç. Dr. Serdar Tekin’e "Sizi davet etmiştik ama bu koşullarda katılmasanız daha iyi olur"’ bilgilendirmesi yapılmıştı. Şimdi de Pamukkale Üniversitesi’nden son KHK ile uzaklaştırılan Halk Sağlığı Profesörü Dr. Mehmet Zencir’e benzeri bir tutum alınıyor.

Ahi Evran Üniversitesi ve Yaşlı Sorunları Araştırma Derneği (YASAD) tarafından düzenlenen 9'uncu Ulusal Yaşlılık Kongresi 4-6 Mayıs 2017 tarihlerinde Kırşehir’de yapılacak. Prof. Dr. Zencir, proje yürütücüsü olarak, kongreye on iki kişilik akademik ekibin hazırladığı altı bildiri ile katılacak ve bir oturumda başkanlık yapacaktı. KHK yayınlanınca Prof. Dr. Zencir ve ekibi Yard. Doç. Dr. Serdar Tekin’e takınılan tutumu göz önüne alarak durumu düzenleme kuruluna sorma kararı alıyorlar. Bir bilgilendirme yazısı gönderiyorlar, ancak cevap alamıyorlar. Bunun üzerine telefonla temas ediyorlar; “…gelirse sertifika verebiliriz, ama konuşmasını garanti edemeyiz, zor durumda kalabiliriz” deniyor…

Çok üzücü, gerçekten çok üzücü…

İnsanı arkadaşlarının, meslektaşlarının böylesi tutumları çok incitiyor. Duyunca Mehmet’i aradım. Kalbi kırılmıştı!

Aşağıda bu tutumun akademik dünya için ne anlama geldiği hakkında yazacağım ama asıl söylemek istediğim ve önemli olan Mehmet Zencir’in kalbinin kırıldığıdır! Bu yazıyı kalp kırmayın demek için yazıyorum…

Bilim insanlarının toplumsal sorumluluklarının baskı altına alınmaya çalışıldığı; üniversiteler ve bilimsel faaliyetler için evrensel düzeyde olmazsa olmaz sayılan özgürlük ve özerklik normlarının hiçe sayıldığı bir sürece tanıklık ediyoruz. Korku, insan aklını parçalamak suretiyle toplumu büyük bir geri çekilmeye, bilim insanlarını da kendilerini, arkadaşlarından, meslektaşlarından ve hatta toplumdan yalıtmaya zorlamaktadır. İktidar ve üniversite eşleşmesi yetmiyor, her türlü akademik etkinlik iktidar ile eşleşiyor. Bu çok korkunç sonuçları olacak bir durum.

Bilim insanın görevi, baskı ve korku ortamında bile özgür, alternatif, eleştirel bilgiyi üretmek ve toplumun özgürleşmesine katkıda bulunmaktır. Türkiye’de evrensel üniversite değerlerinin ve bağımsız bilim insanı profilinin yok edilmesi yeni bir durum değil, 80’lerden bugünlere uzanan bir süreç…

Bu ülkenin akademik ortamında mevcut uygulamalara itiraz eden, evrensel üniversite değerlerine sahip çıkmak adına mücadele eden herkes cezalandırılmış, zaman zaman üniversiteden kovulmuştur. Devlet aklı ile düşünen, evrensel normatif ilkelere kayıtsız, toplumsal yarara duyarsız, sinizme teslim olmuş bir akademisyen tipi arzulanmıştır. Son yıllarda buna girişimcilik ruhu da eklenmiştir. Türkiye akademiyası, uzun zamandır, pek göze batmadan, riskli konulara hiç dokunmadan, akademi denen sistemin içinde var olma koşullarını iyi kavramış, akademik yükseltme kriterlerinin gerektirdiği kadar akademik üretim yapan, kendi statüsünü ve büyük statükoyu koruyan geniş bir kesim ile akademik unvan ve birikimini gelire dönüştürmekten başka bir derdi olmayanların koalisyonundan ibaret mutsuz ve işlevsiz bir ailedir.

1988 yılında Lima Bildirgesi’nde, ‘akademisyenlerin devletten ya da herhangi bir başka kaynaktan gelecek müdahale veya baskı endişesini taşımadan işlevlerini yerine getirme hakkı’ akademik özgürlük olarak tanımlanmıştı... Normatif değerlerin de uluslararası sözleşmelerin de değer taşımadığı bir dönemdeyiz.

Bilim insanı olmak; durup bakmak, nereye bakacağını bilmek, gören gözlere sahip olmak ve zamanında müdahale etme sorumluluğunu taşımak demektir.

Karamazov Kardeşler’de, Dostoyevski "Biz hepimiz diğerlerine karşı hep sorumluyuz. Ama ben daha sorumluyum." der. Evet bilim insanı daha sorumludur!

Ama boşverin bütün bunları...

Gerçekten boşverin.

Mehmet’in kalbini kırmayın yeter!

DEÜTF Prof. Dr.