Toprağın ve aidiyetin kıyısında referandum ve sonrası

“Başka bir dünya mümkün” diyenler emek vermeye, dokunmaya devam ederse, bu yıkım referandumundan umut üreyebileceğini hepimize gösterdi. Bu düşü bugün başaracakmışcasına yaşarken, bugün olmasa da kurmaya devam etmek için yan yana gelmeye devam ederek.

Google Haberlere Abone ol

"Bugüne bel bağlamayın olur mu, bugüne kadar ne yaptıysak onu yapmaya devam edeceğiz biz.

Akşam oldu mu vız vız ensemde 'gitmek lazım ağbi' istemiyorum. Toparlanın, kalıyoruz." 

Beliz Güçbilmez

Tanju Gündüzalp

Madem ki, dayanışmaya dair umut hep var ve hep olacak, evet buradayız ve burada duracağız. Hiçbir yere gitmiyoruz, gitmeyi de düşünmedik zaten.

Muhalif olana kapalı medyaya, muhaliflerin ve "Hayır" diyenlerin çıkarılmadığı sokağa ve meydana, yıkılmış şehirlerimize, hapse atılmış politikacılarımıza, bir tarafa kullanılan tüm sistem olanaklarına rağmen, muhalifler çoğaldı. Baskı zamanlarında umudu yaşamak arabesk gibi görünse de, bu muhaliflerin baharıdır, kendilerinin farkına varmalarına da neden oldu.

Teröristler 48,6, Devlet-AKP-MHP-Rektörler-Valiler Koalisyonu 51,4’lük fiili bir sonuçla çıktı referandumdan. Bu başarıdan ötesidir, baharın renklerinin birleşme çabasına girdiğini söylemek mümkün. Üzülmeye hiç gerek yok, çalışmaya da alışmışken, gerekçelerimiz daha da arttı. "Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek" koşacak izlenimi ve umudunu verdi muhalif tüm renkler.

Düşünelim birlikte yeniden;

‘Engellendiler, dövüldüler, kendi mahallelerinin bodrumlarında öldürüldüler, bombalandılar, şehirlerini kapadılar, sokağa çıkarmadılar, işten attılar, hapse attılar, aç bıraktılar, susturmaya çalıştılar...’ Ve yine de artan bir şekilde, itiraz edenler burada ve daha yan yana. “Bu topraklarda, bu renkler yaşıyorlar ve yaşayacaklar. Bırakınız kara kara düşünsünler, gölge yüzlerin ardında.” diyerek.

“Başka bir dünya mümkün” diyenler emek vermeye, dokunmaya devam ederse, bu yıkım referandumundan umut üreyebileceğini hepimize gösterdi. Bu düşü bugün başaracakmışcasına yaşarken, bugün olmasa da kurmaya devam etmek için yan yana gelmeye devam ederek. Bu başarısızlıkların sonunda, bu işsizlik ve ekonominin olumsuz göstergelerinde, beri tarafa doğru gelmeleri ve Hayır aklını çoğaltmaları da hiç şaşırtıcı olmayacaktır. Bu toprakların tüm renkleri birlikte yürüyebilir, selamlaşabilir, birbirinin yüzüne bakıp sarılabilir. Bu seçim bunu gördük ve yaşadık.

KORKU BULAŞICI İSE CESARET DE BULAŞICIDIR

Türkiye'nin sosyolojik/muhafazakâr kökü sebebiyle ve 1960'lardan beri hep yüzde 65-35 civarı gezinen durumla gelindi bu güne. 60 yıldır böyle bir yapısı var Anadolu’nun... her üç kişiden 2’si muhafazakar, milliyetçi, liberalken; her üç kişiden 1’i sosyal demokrat, özgürlükçü, solda. Liberaller ve ulusalcı milliyetçiler öteki tarafın renklerine katılmaya karar verince, doğal bir eşitlik baş gösterdi. Bir arada barış içinde yaşamanın bu göstergesini, daha iyi düşüneceğiz ve düşünmeliyiz.

Çizim: Erhan Muratoğlu Çizim: Erhan Muratoğlu

Yeni doğan bebeğe batıcıl don biçen ilk rejim, nasıl ki 100 yılda istediği sosyolojik homojenizasyonu sağlayamadıysa ve bu toprakların muhafazakarları hala var ve var olacaksa, diğer renkleri de yok olmayacak. Hatta, her iki kişiden biri haline gelebildiğini de daha bu hafta gördük. Kadın, çocuk, LGBTIQ, sosyalist, sosyal demokrat, kürt, alevi, bisiklete binmek isteyen, azalttıklarımızın hepsi bir araya gelebiliyor ve dayanışabiliyormuş demek ki. Buradan başlayabiliriz yeniden.

Unutmayalım, Nuriye/Semih/Acun/Nazife sizin mahallede direniyor, Cihan hastanede direniyor, Liza Ankara / İstanbul / Diyarbakır koşturuyor, eksiğini fazlalığa/büyüklüğe dönüştürerek. Aileler hem Galatasaray’da hem mahkemelerde çabalamaya devam ediyor.

SAHİP OLDUĞUN DEĞİL, PAYLAŞTIĞIN SENİNDİR

Artık görülüyor ve üstüne gidiliyor, Urfa ve Antep’te neler olduğu, Kürt illerinde artan oyların silahların gölgesinde arttığı.

Bu toprakların bir sevgisi ve umudu var. Bir dili var, aslında bildiğimiz ama tam hissedemediğimiz. Kıyısına çağırıyor bizi, aidiyetimizle, tanışalım ve onunla uyumlanalım istiyor.

Fotoğraf: Merve Zelal Taştan Fotoğraf: Merve Zelal Taştan

Kendimizi de unutmayalım lütfen, umut kendimizizdir bazen, bunu yinelemeliyiz kendimize/çevremize. Bu topraklar neyi kaldırıyor, toprağa uygun olanı. Toprakla barışmamız, uyumlanmamız gerek, kendi temas tarzımızla.

Gezi sadece 4 yıl önce yaşandı, 2019 3 Kasım'ına da 2,5 yıl var. Heterojen toplumun homojen planı kurulamaz. Bize düşen de, yan yana durmayı dilbilgisi kurallarında dahi birleştirmek.

En güzel dayanışmanın dünyanın bütün parçalarıyla yaşanılan olduğunu yeniden anmsayarak.