Bütçemizde fazla yok ki, Varlık Fonumuz olsun

Ziraat Bankası, Borsa İstanbul, TPAO, Posta ve Telgraf AŞ. ile Türksat gibi dev kamu iktisadi teşekkülleri, 'paralel hazine' olarak adlandırılan Varlık Fonu'na devredildi. Aziz Konukman Varlık Fonu bunun için kuruldu zaten. Bugün yapılan da budur. Bu, paralel bir bütçe kurulması demektir" dedi.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA- Resmi Gazete’de bugün yayınlanan mükerrer sayılı Bakanlar Kurulu kararlarına göre, aralarında Ziraat Bankası, PTT, TPAO gibi önemli kuruluşların da bulunduğu birçok kamu kuruluşu Varlık Fonu’na aktarıldı. Yayınlanan bir başka Bakanlar Kurul kararına göre, Varlık Fonu’na, Savunma Sanayi Destekleme Fonu’ndan da 3 milyar Türk Lirası aktarılacak. 3 milyar Türk Lirası değerindeki kaynak aktarım tarihini izleyen 3 ay içinde geri ödenecek.

Bakanlar Kurulu kararıyla bugün itibariyle Varlık Fonu’na aktarılan kamu kuruluşları şunlar:

-T.C. Ziraat Bankası Anonim Şirketi

-Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi

-Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı

-Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi

-Borsa İstanbul Anonim Şirketi

-Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve Telekomünikasyon Anonim Şirketinin yüzde 6,68 oranındaki Hazineye ait hissesi

-Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü

-Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü

Varlık Fonu'na yedi önemli eleştiriVarlık Fonu'na yedi önemli eleştiri

TASHİHLİ KARARNAME

Varlık Fonu'na ilişkin kararların yayınlandığı Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında bir tarih hatası da yapıldı. Resmi Gazete'nin ana sayfasında 'Bugün' tarihli kısım tıklandığında, "05-01-2017 tarihli ve 29970 mükerre sayılı Resmi Gazete'de Bakanlar Kurulu kararı yayınlanmıştır" yazılı akan bir bant ekrana geliyor. Bu banda göre, karar bugün değil de 1 ay önce yayınlamış gibi 5 Ocak tarihi geçiyor.

'VARLIK FONU DENETLENEMEYEN PARALEL BÜTÇEDİR'

“Bu maddenin uygulanmasıyla ilgili olarak ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermede ve gerektiğinde uygulama esaslarını belirlemeye Başbakan yetkilidir” denilen kararı Prof. Dr. Aziz Konukman değerlendirdi. Gazi Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Konukman şunları söyledi:

"Ağustos ayındaki bir torba yasayla aralarında TRT, PTT gibi kamu kuruluşlarının da bulunduğu 100’ün üzerindeki devlet kurumunun Özelleştirme İdaresi’ne devri gündeme gelmiş, 'vatan satılıyor!' eleştirileri üzerine bundan vazgeçilmişti. O zaman vazgeçildi ama Varlık Fonu kurulduktan sonra bunun olacağı belliydi. Varlık Fonu bunun için kuruldu zaten. Bugün yapılan da budur. Bu, paralel bir bütçe kurulması demektir. Bir bütçe var bir de ayrıca Varlık Fonu var. Özelleştirme İdaresi Başkanı, Varlık Fonu Genel Müdürü yapıldı. Biliyorsunuz Varlık Fonu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı(ÖİB)’nın sermayesiyle kurulmuştu. Yakında Özelleştirme İdaresi diye bir şey kalmayacak.

SAYIŞTAY DENETİMİ YOK

Yakında kamu özel ortaklığı yatırımları (şehir hastaneleri vb.) ile mega projeler(3’üncü Köprü vb.) de burada toplanacak. Bunlar bütçenin içinde gösterilse muazzam bir yük demek. Bütçe dışında görünecek. Burada Sayıştay denetimi de yok. Hepsinden daha tehlikelisi Varlık Fonu tıpkı Hazine gibi  iç ve dış borçlanma da yapabilecek. Hazine varken ne gerek var buna?

FON, BÜTÇE FAZLASI OLAN ÜLKELERDE VAR

Varlık Fonu bulunan ülkelere bakarsanız bunlar, cari fazlası olan ülkeler, bütçe fazlası verenler ve petrol, doğalgaz, maden gibi değerli bir emtiası olanlardır. Bizde bu üçü de yok, ne var? Kamu malları var. Varlık Fonu’nun var’ı kamunun varlıklarıdır.

'EVET'LERİ SATIN ALMA ÇABASI'

HDP’nin Ekonomiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Sezai Temelli, atılan bu adımın amacının, ‘kötü giden ekonomiye, referandum öncesi yapay bir rahatlama sağlamak’  olduğunu söyledi. Temelli, “Yolun sonuna gelindiği ve ekonomide pozitif bir gidiş olmadığı için çeşitli kamu kurum ve kuruluşların kaynaklarını Varlık Fonu’na aktararak teminatlarını oluşturup buna bağlı olarak bir fon havuzu yaratmaya çalışıyorlar. Türkiye kendi mali sığlığını böyle yapay bir mali derinlikle aşmaya çalışıyor” değerlendirmesinde bulundu.

'KAMU KAYNAKLARI ÇAR ÇUR EDİLİYOR, YETER Kİ ‘EVET’ ÇIKSIN'

Bu yöntemin özelleştirmenin yeni versiyonu olduğunu belirten Temelli, ‘ekonomiye geçici bir rahatlama yaratılmak istenirken kamu kaynaklarının büyük bir risk altına girdiğine’ dikkat çekti. Temelli, hükümetin referandumda ‘evet’ çıkması için çabaladığını şu sözlerle ifade etti: “Bireysel emeklilik sisteminden Merkez Bankası’nın inanılmaz sayıda müdahalelerine, ÖTV indiriminden vergisini peşin ödeyene yapılacak indirime ve ilk 3 aylık SGK primlerini ertelemeye ve Varlık Fonu’na kamu kuruluşlarının aktarılmasına kadar hepsini alt alta koyup değerlendirdiğimizde referandum önceki, ekonomik krizi bir an önce rahatlatma çabasında olduklarını görüyoruz. Bu, ‘evet’leri satın almaya yönelik çabadan başka bir şey değildir. Eldeki tüm kamu kaynakları çar çur ediliyor, yeter ki referandumdan evet çıksın. ‘Hayır’lar önde ve aradaki fark ‘evet’ler lehine kapanmayacak gibi görünüyor. Siyasi atmosfer de bu yönde. Ekonomik kriz de gerçek. Kamunun bütün kaynakları bunu aşmak için seferber ediliyor.”

'ERDOĞAN, ‘TÜRKİYE A.Ş. GİBİ YÖNETİLMELİ’ DEMİŞTİ'

Temelli, kamu kuruluşlarının Varlık Fonu'na devrinin, bir özelleştirme yöntemi olduğunu belirterek, şu yorumda bulundu: "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 'Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir' demişti. Bunun tipik uygulamasını Varlık Fonu A.Ş.’de göreceğiz. Tüm kamu kurum kuruluşları Varlık Fonu A.Ş.’ye devredilecek ki onun üzerinden bir fon havuzu oluştursun. Bunların değeri nedir? O kadar teminat kâğıdı çıkararak bunların satışıyla gelir elde edilecek. Bu, kamu kaynaklarının yani halkın malının satışıdır, dolaylı bir özelleştirme yöntemidir. Bu kurum ve kuruluşların hızla değersizleşme riski vardır. Kamusal niteliği olan yapıların finans sektörü içindeki girdaba atılmaması lazım. Malezya ekonomisinin 90’yıllarda çökmesinin nedeni budur."

24 OCAK KARARI

Öte yandan söz konusu kararın, Bakanlar Kurulu'nun 24 Ocak tarihli toplantısında alındığı ortaya çıktı.

Aynı zamanda, yeni Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) nitelendirmeleri de yapılan Fon'la, bankacılık sektöründe doğabilecek krize de müdahale edilebileceği öne sürülüyor.