Asgari ücret kaç lira olsun!

Dünyanın pek çok yerinde asgari ücretin yeniden belirlenmesi daha sert mücadeleleri de gündeme getiriyor. Son yıllar, kapitalizmin saldırıları, ücretleri aşağıya çekme, yoksulluğun giderek artması, esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşması çetin sokak mücadelelerini ortaya çıkarıyor.

Google Haberlere Abone ol

Nuran Gülenç

Ücretli çalışanların merakla beklediği asgari ücret görüşmelerinin başladığı Aralık ayı geldi. Bildiğiniz gibi, her yılın son ayında Asgari Ücret Komisyonu yapmış olduğu bir dizi toplantı ile bir yıl boyunca o ülkedeki resmi en alt ücreti belirliyor. Bu belirlenen ücretin altında işçi çalıştırılması yasak.

Bu belirlemeden etkilenecek çalışanların neredeyse yarısına tekabül edince, komisyonun toplantıları kamuoyunun gündemine oturuyor. Kaç kişinin asgari ücretli olarak çalıştığına yönelik değişik veriler bulunmakla birlikte; 2015 yılı verilerine göre; kayıtlı-sigortalı ücretli çalışanlara kayıtsız-sigortasız çalışanları da eklediğimizde, toplam tam zamanlı olarak ücretli çalışanların yüzde 34’ü (5,1 milyon kişi) asgari ücret ve altında ücret almaktadır. Asgari ücretin 1.300 TL olması ile birlikte bu banda dahil olan işçi sayısı arttığını söylemek yanlış olmaz.

Bu yıl asgari ücreti belirleyecek olan asgari ücret komisyonun ilk toplantısının 6 Aralık tarihinde yapılacağı açıklandı. Asgari Ücret Komisyonu, yasa gereği işçi, işveren ve devlet temsilcilerinden oluşuyor. Beş işçi, beş işveren ve beş devlet temsilcisinin yer aldığı komisyonda toplam 15 kişi yer alıyor. İşçi temsilcisi olarak en büyük konfederasyon olan Türk-İş işçi tarafını temsil ediyor. İşveren tarafını da TİSK temsil ediyor.

Tablodan anlaşılacağı gibi, devlet ve işveren temsilcisi olarak alınan ortak karar geçerli karar oluyor. İşçi tarafı ise bu sahnenin sadece figüranı pozisyonunda. Komisyonda varlığı şekil olarak kalıyor. Bu pozisyonunu güçlendirecek alternatif bir taban çalışması yapmak ise her nedense akıllarının ucundan bile geçmiyor.

Son 2015 Genel Seçim sürecinde, asgari ücretlinin oyunu almak adına asgari ücret üzerinden yapılan yarış AKP’yi sıkıştırmış. 7 Haziran’da düşen oyunu 1 Kasım seçimlerine kadar arttırmak için asgari ücreti yükseltme vââdinde bulunmuştu. Sonuçta, seçim vââdi olarak vermiş olduğu asgari ücretin 1.300 TL yapılması sözünden geri adım atamamıştı. Böylece, asgari ücrete yıllar sonra asgari geçim indirimi dahil yüzde 30’ları bulan bir zam yapılmış oldu.

Elbette bu miktar geçinmek için yeterli bir ücret değil. Bununla ilgili yapılmış olan açıklamalara bakıldığında, Türk-İş bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyetini 1.750,31 TL, 4 kişilik bir ailenin sadece gıda harcamasını (açlık sınırını) 1.415,83 yine diğer zorunlu harcama kalemleri ile birlikte dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırını 4.615,10 TL olarak veriyor. 2016 yılında yapılan zam bu miktarların yakınından bile geçmezken, zammı hiç yoktan iyidir diyerek cebe koyduk.

Bu zammı verirken hükümetin elinin bayağı bir titrediğini biliyoruz. Çünkü, yapılan yüzde 30’lük zamla birlikte yılda iki defa yapılan zam teke düşürüldü. Böylece alışılagelmiş Temmuz zammı geri alındı. Söz verilen 1.300 TL’ye de, asgari geçim indirimi gibi kalemler eklenerek ulaşıldı. Yani asgari ücret aslında 1.177,46 TL olarak belirlendi, üzerine 123,53 TL asgari geçim indirimi eklenerek 1.300,99 TL’ye ulaşıldı. Kamuoyuna da asgari ücret 1.300 TL oldu diye servis edildi. Bizde razı olduk.

Şimdi yeni bir görüşme trafiği başlayacak, önümüzde bir seçim olmadığından siyasi partilerden ses yok. Sahnede bu sefer sadece işçi konfederasyonları var. Olması gereken yerlerde meydanlarda değiller ama kameralar karşında asgari ücretle ilgili düşüncelerini kamuoyu ile paylaşmaya başladılar. İlk bilgi Türk-İş’ten geldi. Türk-İş asgari ücretin TÜİK 2015 verilerini dikkate olarak 1600 TL olması gerektiğini komisyona ileteceğini belirtmiş.

Türk-iş, 2014 yılında da asgari ücret miktarının 1600 TL olması gerektiğini söylemişti. Üzerinden iki yıl geçmesine rağmen aynı rakamı telaffuz etmesinin nedeni, komisyondaki varlığının hafifliğinden mi yoksa hesaplamalardaki ciddiyetsizlik midir, yoksa bir politika değişikliği midir bilemiyorum. Ama alım gücünün giderek düştüğü, resmi enflasyonun açıklamasının bile Ekim itibariyle yüzde 7,16 olduğu ülkede iki yıldır dillendirilen miktarın aynı kalması oldukça düşündürücüdür.

İkinci açıklama DİSK’ten geldi, görece bir istikrardan söz edilebilir hesaplama kriterlerini bilmemekle birlikte 2015 yılından bugüne 1800- 1900 ve bu yıl içinde 2.000 TL açıklaması yapıldı. Siyasi partilerin sus pus olduğu bu yeni asgari ücret belirleme döneminde şimdilik rekor DİSK’te.

Hak-İş’te ise ses seda henüz yok. Hükümetin sözünün üstüne söz söyleme alışkanlığı olmayan, ters düşmeyen hükümet sendikacılığı yapan Hak-İş’in bu tutumu elbette şaşırtıcı değil.

Hepimiz, asgari ücrete yönelik bir şeyler söyleyebiliriz, çünkü zorunlu ihtiyaçlar ortada… Ama sendikaların, konfederasyonların söylemleri sokaktaki insanların söyleminin ötesine geçebilmeli. Sonuçta işçi örgütleri olarak, çalışanların yarısından fazlasını ilgilendiren bir konuda, Türkiye’nin iki büyük konfederasyonun sözünün bir yankısını, sözünün arkasını örgütleyebildiğini görmek isteriz.

Söz konusu asgari ücret olunca, kayıt dışı çalışmaya vurgu yapmamak, bu ülkenin en güvencesizleri olan kadınların, göçmenlerin durumunu görmemek tam da geleneksel sendikacılığın bir tekrarı olmuş oldu. Bugün artık, kayıt dışı çalışmanın kadınlar ve son yıllarda ülkemizde hızla artan göçmen işçilerin kaç lira olursa olsun asgari ücretin altında çalışan kesim olduğunu dillendirmeyen neredeyse kalmadı. Ama sendikaların bu kesimleri görmemek adına hala direndiğini söylemek mümkün.

Dünyanın pek çok yerinde asgari ücretin yeniden belirlenmesi daha sert mücadeleleri de gündeme getiriyor. Son yıllar, kapitalizmin saldırıları, ücretleri aşağıya çekme, yoksulluğun giderek artması, esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşması çetin sokak mücadelelerini ortaya çıkarıyor. Bu yıl da, ABD’de asgari ücret eylemleri devletin kolluk kuvvetleri tarafından bastırılmaya çalışılıyor. Geçmişte Kamboçya’da ya da Uzak Asya’nın diğer ülkelerinde, işçilerin canlarını ortaya koydukları mücadelelere sahne olan asgari ücret mücadelesinin, ülkemizde Hükümetin kulağını tıkadığı basın açıklamalarına sıkıştırılması, sendikaların konfederasyonların, emek mücadelesine gönül vermiş olan kesimlerin bir araya gelememesi düşündürücüdür. Tablo bu olunca, sendikalar başta olmak üzere sınıfı emek mücadelesi verenlerin neden kamuoyunun desteğinden yoksun oldukları, güven sorunu yaşadıklarını anlamak hiçte zor olmuyor.